Sultan Fatih'in, fethetmek için gittiğinde, hocası Akşemseddin ile Bakacak Mevkiinde duraklayıp bu güzel beldeye tepeden bakarak “Lala, lala Çeşm-i Cihan (dünyanın göz bebeği) bu mu ola?” diye hayranlığını dile getirdiği, hep güzellikleri ile andığımız Amasra, geçtiğimiz günlerde pek de alışık olmadığımız hüzün yüzünü gösterdi bize. Dünya'nın göz bebeğinden yaşlar süzüldüğüne şahit olduk.
Kaza duyulur duyulmaz bakanlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görevlendirmesi ile Amasra'ya hareket etti. Devlet; bakanları, vekilleri, yardım kuruluşları ile birlikte en kısa zamanda orada hazır ve nazırdı.
Bazıları da "Acılar paylaşıldıkça azalır" düsturunu elinin tersiyle itip ''Hesap sormaya gidiyorum.'' naraları ile yollara revan oldu; bazıları da grup toplantısında kürsüye madenci kaskı(!) ile çıktı..
''Neler yapmadık su vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik'' der ya bir şiirinde Orhan Veli.
Hesap o hesap..
Amasra'da, hepimizi derinden yaralayan kazada hayatını kaybedenler için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kurduğu ''Kader planına inanmış insanlarız, bunlar her zaman olacaktır ''cümlesi, mâlum çevrelerce
''ihmallerin üzerini örtme gayreti'' olarak nitelenip acımasızca eleştirildi..
Bu toprakların kültürüne yabancı olmayanlar çok iyi bilir ki yakını ölen bir kişiyi teselli etmek çok zordur;çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor. Buna rağmen cenaze evine taziye için gideriz, camiye de cenaze namazını kılmaya...
Ölenlerin yakınlarını gördüğümüzde yanına gider, sarılır ''Başınız sağolsun, sabırlar diliyorum.'' deriz.." Başın sağ olsun" demek, ''Ölen öldü, sen yaşamana bak' 'demek değildir, "Yaran iyileşsin" demektir. Zira "baş" sözcüğü Anadolu'da "yara" anlamındadır. (Bu deyimin doğrusu, “başın sağalsın” biçimindedir. Türk dilindeki sağ sözü, “yaşayan” anlamının dışında “iyi” anlamına da gelir. Yani sağalmak da “iyileşmek” demektir.)
Yakınlarını teselli etmek için, ''normal bir olay, kaçışımız yok'' anlamında "Hepimiz öleceğiz" deriz.
Şayet ölüm nedeni kaza veya âfet ise '' Elimize bir şey gelmiyor maalesef, olanı engelleme gücümüz yok'' anlamında "Takdir-i ilahi, kader!" deriz.
Bu sözlerin hepsi cenaze sahiplerine ''Acınızı biz de hissediyoruz, zor anlarınızda yanınızdayız, elimizden keşke daha fazlası gelse...'' demekten başka bir şey değildir.
Cumhurbaşkanımızın Amasra'da kazazede yakınlarına söylediği
"Biz kader planına inanmış insanlarız..." sözü de bu minvaldedir..
Aksi olsa, yani olay sadece ''kader'' çizgisinde değerlendirilseydi, kazayı araştırmak için niye 6 savcı görevlendirilsin? Niye ''Kaza en ince ayrıntısına kadar incelenecek,en küçük ihmali, kusuru bulunanlar hukuk çerçevesinde en ağır şekilde cezalandırılacak.'' denilsin? Niye mecliste kazayı araştırmak için özel bir komisyon kurulsun?
Eğer başımıza gelenler ''kader'' kelimesi ile izah edilecekse bu iktidar zamanında kazaları en aza indirmek amacıyla cumhuriyet tarihinin büyük ulaştırma hamleleri niye yapılsın? İki, üç, dört şeritli yollar, viyadükler, tüneller, metrolar, köprüler mesela...
Hepsi kaza riskini azaltmak, kayıpları engellemek için değil midir?
Hüsnüzan çok önemlidir... Bir topluluğa muhalif olmamız, onlar hakkında hüsn-ü zanla hareket etmemize engel olmamalı..