Halkın büyük çoğunluğunun teveccühü ile gerçek bir halk iktidarı olan Akparti'yi iktidardan indirebilmek için, içerden ve dışardan sürekli girişimler yapılıyor yıllardır.
27 Nisan Muhtırası, Kapatma davası, MİT Kumpası, Gezi olayları,17/25 Aralık Yargı Darbesi, MİT Tırları Kumpası, Hendek-Çukur eylemleri, FETÖ Kalkışması, Trump'ın ekonomik saldırısı, PKK/YPG'nin saldırıları, aklımıza ilk gelenlerden...Ve her biri bir ülkenin istikrarını bozabilecek nitelikte olan bu olayların hepsini, bir devlet için çok kısa bir zaman dilimi sayılabilecek 20 yılın içinde yaşadık millet olarak.
Vazgeçmediler, hedeflerine ulaşabilmek için farklı yöntemler deniyorlar sürekli. Kimileri soldan yaklaşıyor, kimileri de sağdan... Soldan yaklaşanların amacı belli:
"Her fırsatta Recep Tayyip Erdoğan'ı ve Akparti'yi kötülemek, halkın gözünden düşürmek ve nihayetinde iktidardan uzaklaştırmak." Bunu da her türlü ''yalanı, dedikoduyu, algıyı, iftirayı'' kullanarak pervasızca yapıyorlar. Sonunda hesap vermeyeceklerini bildiklerinden olsa gerek hiçbir çekinceleri de yok. Bu gruptakilerin niyetleri, yöntemleri belli olduğu için çekinmek gereksiz; önlemini ona göre alırsın.
Ama bir de ''sağ'' dan yaklaşanlar var ki en tehlikelisi onlar. Zehiri, altın tasta sunuyorlar. Sizden görünüyorlar;ama karşı tarafın değirmenine su taşıyorlar. ''Görünür değiller; ama aslında işin tam da göbeğindeler.''
Bir zamanlar "Erdoğan'sız AK Parti" taktiğini deneyen; ama sonuç alamayanlar, sonrasında "AK Parti'siz Erdoğan" filmini vizyona soktular. Söylemleri de şuydu:
''REİS'i seviyorum, ona güveniyorum, pazara kadar değil mezara kadar yanındayım; lâkin çevresindekiler yok mu onlardan illallah. Cumhurbaşkanımızın etrafı sarmışlar, onun halkla ilişkisini kesmişler. Bizim istek ve şikayetlerimiz ona ulaşmıyor. Cumhurbaşkanımızı yanlış yönlendirip yanlış kararlar almasına sebep oluyorlar. Bu böyle devam edemez, etmemeli.''
Bu söylem ilk bakışta cok masum ve iyi niyetli görünüyor; ama düşündüğünüzde ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Ha Recep Tayyip Erdoğansız Akparti, ha Akpartisiz Recep Tayyip Erdoğan..Her ikisi de tek başlarına yarım, güçsüz, etkisiz, sıradan.
Eğer Cumhurbaşkanımız bu davayı tek başına omuzlayabileceğini düşünmüş olsaydı, niye iki sözünden biri ''Teşkilat'' olsun veya niye sürekli ve ısrarla
''üye yapın'' desin değil mi? Veya her fırsatta niye milyonları bulan üye sayısıyla övünsün?
Liderler, teşkilatları ile vardır; teşkilatlar da liderleri ile...Biri yoksa diğeri de yoktur.
Yine seçime ramak kala aynı senaryonun farklı bir sahnesi sinsice ve çok başarılı bir şekilde oynanıyor. Özel sohbetlerde, ayaküstü yapılan çarşı-pazar muhabbetlerinde "Akpartiliyim" diyen çok sayıda insandan şu cümleleri sıkça duyar oldum:
"REİS'e oy veririm;ama gösterdiği adaylara oy vermem." Son günlerde büyük bir fitne haline gelen ve özellikle de AK Parti camiasında yayılan "Reis’e oy vereceğim; ama partiye vermeyeceğim" cümlesi büyük bir algı oyununun parçasıdır..
Ak partililere bu cümleyi rahatlıkla söyleten de muhaliflerce her fırsatta zihinlere zerk edilen "Tek adam algısı." Cumhurbaşkanı nasılsa istediği her kanunu çıkarabiliyor,vekillere ihtiyacı yok anlayışı..
Oysa bu düşünce kesinlikle doğru değil.Anayasa gereği kanun çıkarma yetkisi TBMM'ye aittir.Meclisten geçmeyen kanunun geçerliliği yoktur.En basitinden maaşlarımızın ödeneceği bütçe, mecliste kabul edilmelidir ki yürürlüğe girsin.
Eğer R.T.Erdoğan, cumhurbaşkanlığını kazanır da mecliste çoğunluğu kaybederse muhalifler cumhurbaşkanını kesinlikle çalıştırmazlar. CHP'li Engin Altay'ın:
"Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok." cümlesi bunun en güzel ispatıdır.
"Madem ortada içinden çıkılmaz bir durum var, o zaman Cumhurbaşkanı meclisi fesheder, tekrar seçime gidilir" düşüncesi de doğru değildir. Çünkü şu anki sistemde Cumhurbaşkanı meclisi feshettiğinde kendisi de otomatik olarak istifa etmiş oluyor. Yine bu sistemdeki "Cumhurbaşkanı en fazla iki dönem için seçilebilir" kuralı gereği R.Tayyip Erdoğan, tekrar seçimlere giremez. O halde geriye tek seçenek kalır:
"Gittiği yere kadar ..."
Ortaya çıkan bu durumu en güzel ifade eden kelime de "kaos"tur.
İşte bu sebeple Akpartililer oy verirken çok iyi düşünmelidir. "Başkanlıkta REİS'e oy veririm; ama milletvekiliğinde AK Parti’ye oy vermem" demek, bir eliyle Erdoğan’la tokalaşırken diğer eliyle Erdoğan’a yumruk atmaktan farksızdır.
Bu tavır, R.T.Erdoğan'ın "muktedir bir başkan" olmasını farkında olmadan engellemek, elini kolunu bağlamaktır. Onu Amerikan siyasetinde zaman zaman duyduğumuz "topal ördek " konumuna düşürmektir.
Milletini, devletini ve Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan'ı gönülden seven, ona inanan,onunla yol yürüyen hiçbir AKPARTİ'li bu tuzağa asla düşmez, düşmemeli.
Rahmetli Erbakan Hocamızın dediği gibi:
"Asıl marifet, yük altında ve hizmet esnasında sâdık ve sağlam kalabilmektir."
Tek kanatlı kuş uçamaz..
O halde REİS ve AK PARTİ birlikte inşaallah..
YORUMLAR