BİZE NELER OLDU!
TV'de haberleri takip ederken Kartalkaya'da yanan otelin görüntüsü kadar, içimizi acıtan başka bir görüntü daha yansıyordu ekranlara...
Biraz ileride nice dramlar yaşanmış, 78 kişiye mezar olmuş otelin her yerinden dumanlar yükseliyor; ama yan otelin tatilcileri olan bazı insan(!)lar, hiçbir şey olmamış gibi gölde nazlı nazlı yüzen kuğu misâli karlar üzerinde keyifle süzülüyor.
Keşke sadece bu manzarayla kalsaydı derdik ki ''Cahilin, düşüncesizin, bencilin biri, bunu genele teşmil edemeyiz.''
Ama hiç de bununla kalmamış...
Avrupa Ligi maçından sonra “Öncelikle Türk halkının başı sağolsun. Çok üzücü bir yangın olayı yaşadılar. Attığım golden sonra sevinmeme sebebim bu’’ şeklinde konuşan Dinamo Kiev’in futbolcusu Yarmolenko yabancı; gol attığı için deliler gibi sevinen Abdülkerim bizdendi.
Yoğun mücadelenin ardından bir süre için dinlenmek isteyen AFAD ekiplerinden ücret talep edenler de bizdendi; cenaze nakil araçları için 100 bin liraya varan fahiş ücretler isteyenler de...
Yanarak hayatını kaybeden insanların cansız bedenlerini (Sanki başka araç yokmuş gibi) üzerinde kızarmış piliç fotoğrafları olan piliç tırları ile taşıyanlar da bizdendi; hayatını kaybedenlerin ailelerini telefonla arayarak dalga geçen, onlara küfürler yağdıran tipler de...
Otelde konaklayan vatandaşların telefonlarına, “Tatilinizin güzel ve unutulmaz anılar ile dolduğunu umuyoruz. Sizleri aramızda tekrar görmekten büyük memnuniyet duyarız.Bizi değerlendirmek ister misiniz? Grand Kartal Hotel” mesajını atanlar da bizim insanımız.
Deprem olur, kiraları fahiş fiyatlara çıkarırız.
Mübarek Ramazan ayı gelir, özellikle gıda ürünlerine zam üstüne zam yaparız.
Süte su karıştırmaktan geçtik, süt kutularını suyla doldururuz.
Zeytinyağına, bitkisel yağ; tereyağına, patates nişastası,
Sucuklara at-eşek; köftelere domuz eti; kırmızı bibere, kiremit tozu; Antep fıstığına yeşil mercimek karıştırmak da hüner(!)lerimiz arasındadır.
Ve bunların hepsini yapanlar da bizden!
"Tüy dikmek" deyiminin tam karşılığı, medyaya yansıyan şu haber olmalı:
"İstanbul'dan Ankara'ya giden bir aile, yolunu değiştirerek Kartalkaya’daki oteli görmeye gitti. Gitmişken ''hatıra fotoğrafı' çektirmeyi ihmal etmeyen Ailenin reisi, uzatılan mikrofona şöyle konuştu:
"Gece gece pek bir şey göremedik."
Artık ne görmeyi hayal (!) etmişlerse…
Onlar da haklı(!); ‘’Helva sizin evde kavrulmadığı sürece size hep tatlı gelirmiş.”
Yaşadıklarımız, yozlaşmanın hiç de dar bir alan ve az sayıda kişilerle sınırlı kalmadığını, suyun dala yürümesi misali insanımızın kılcal damarlarına kadar işlediğini gösteriyor ne yazık ki..
Oysa eskiden mahallede ya da köyümüzde bir komşumuz vefat edince ailesinin acısına saygı duymak, acılarını paylaştığımızı göstermek adına bir süre radyo-tv açmaz, şarkı-türkü dinlemek aklımızdan geçmezdi. Mezarlıktan geçerken şarkı söylerken susan, arabayla geçerken radyo dinliyorsak hemen kapatan, Fatiha okumadan geç(e)meyen insanlardık biz.
"Mahur Beste" romanında A.Hamdi Tanpınar:
"Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır; fakat insan bozuldu mu bunun çaresi yoktur. Sen cilt yapıyorsun; şirâze nedir bilirsin. Bizde insanoğlu şirazesiz kalmış." tespitinde bulunur yıllar önce..
Ne ara bu kadar ''kirlendik!''
ya da
''Ne ara bu kadar "Çürüdük" 'desek çok mu ağır olur, bilemedim.
Ne olduysa azar azar oldu.
Allah razı olsun
Metin bey hocam çok iyimsersin. Herşey değişti de bir biz degişemedik desek nasıl olur acaba.
Az bile olur üstad. Kalemine kuvvet. Yüreğine sağlık