ALLAH VERSİN
Yaklaşık iki ay önce TV kanallarında, İsrail terör örgütü ile Hamas arasında anlaşma yapıldığı flaş haber olarak geçtiğinde, Filistinliler haklı olarak seviniyordu, hakkımız yoktu; ama bizler de seviniyorduk. Belki de bizim sevinç zannettiğimiz şey, suçluluk duygumuzun hafiflemesiydi, kimbilir..
İsrail terör örgütü tıpkı Lübnan'da olduğu gibi anlaşmaya rağmen saldırılarına devam edecek; ama en azından, aynı zamanda açlıkla ve hastalıklarla da mücadele eden Filistinliler yardımların gelmesiyle biraz nefes alacaklardı.
Bu sabah Müslümanlar olarak ailemizle sahura kalktık olan bitenden habersiz... Meğer bu gece, kadın-çocuk yüzlerce Filistinli mazlum, sahur bile yapamadan ırkçı siyonist çete tarafından şehit edilmiş.
Anlaşılan, Siyonist çete, Trump'ın "Gazze'de ateşkesi bitirin, cehennemi yaşasınlar" vaadini devreye sokmuş, sanki Filistinliler yıllardır Cehennemi yaşamıyorlarmış gibi..
‘’Ölümü öldürenleri, Cennet'i canları karşılığı satın alanları’’, ''ölümle, Cehennemle korkutmak'' ne çocukça bir düşünce şekli. Trump ve işbirlikçi siyonist katil sürüsü, bu gerçeği çok da uzak olmayan bir zamanda öğrenecekler Allah'ın izniyle.
Bu gözler de şahit olacak zerre şüphemiz yok.
Çünkü Allah'ın vaadi var ve O, vaadinden asla dönmez!
Yazımıza başlarken ''Filistinliler haklı olarak seviniyordu, hakkımız yoktu; ama bizler de seviniyorduk. '' demiştik ya öylesine değildi bu söyleyiş, hakkaten yoktu; çünkü neredeyse 1.5 yıldır süren eşi benzeri görülmemiş zulme karşı dua ve bedduadan başka bir şey yapamadık İslam alemi olarak.
Daha öncekilerde de olduğu gibi...
Bu sefer de mermilerimiz(!) ve dahi güdümlü füzeler(!)imizin hazır olduğuna eminim:
‘’Allahım İsrail’i helak eyle!
Allah belanızı versin!
Yıkılasın İsrail!
Allah'ın lâneti ve gazabı terörist İsrail ve dostlarının üzerine olsun!’’
Bu sözlerimiz yanlış anlaşılırsa üzülürüz; bizler de Dünya’nın dua üzerine kurulduğuna, mazlumların ahlarının asla karşılıksız kalmayacağına inanmakla birlikte, her zulüm karşısında (çok kez yaptığımız gibi) azcık da olsa çaba sarf etmeden, meseleyi hemencecik Allah'a havale etmenin de doğru olmadığına inananlardanız.
Biz Müslümanlar, uzun ama çook uzun zamandır yanlış yoldayız, işin üzücü yanı aynı yolda yürümeye devam ediyoruz. Yapmamız gerekenleri yapmak yerine, Allah'tan mucizeler bekleyerek ya da normal olaylara olağanüstü anlamlar yükleyerek vicdanlarımızı rahatlatıyoruz.
Los Angeles'ta büyük bir yangın çıkar, ormanlar, evler, araçlar yanar, onlarca insan ölür;
Allah işbirlikçi katile cezasını bu yolla kesivermiştir.
Gazze'nin kuzeyinde şiddetli rüzgar nedeniyle üzerlerine vinç düşen 2 siyonist İsrail askeri ölür;
"Rabbimiz estirdiği rüzgarla gereğini yapıvermiştir."
Siyonist çetenin atttığı füze, hava savunma sistemindeki teknik bir arızadan dolayı İsrail topraklarına düşer;
Allah kendi füzelerini bir şekilde siyonist katillere çevirivermiştir.
Oysa bu şekilde vicdanlarımızı ferahlatmak(!), kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil.
İşlerimizi her seferinde Allah'a havale etmek, bizi tembelliğe itiyor.
Sorumluklarımızdan bir başka kaçış şekli bu?
Elbette hesap gününe kadar...
Halbuki biz sadece yaptıklarımızdan değil, yapmak zorunda olduğumuz halde yapmadıklarımızdan da sorumlu değil miydik!
Vurdumduymazlıktan mıdır ya da kaybedilecek çok şeyimizin olmasından mı bilmem "Önce tedbir, sonra takdir" diyen dinin müntesiplerine yüklediği sorumluluk, çoğumuzca bilinmiyor demeyeceğim; aslında bal gibi biliyoruz; ama ''bilmek'', işimize gelmiyor. Çünkü bilmek, ’’sorumluluk’’ yüklüyor vicdanlarımıza.
Allah, (bizim anladığımız ya da beklediğimiz gibi) cezalandıracak olsa önce Afganistan'da, Irak ve Suriye'de milyonlarca Müslümanı öldüren, işgal ettiği memleketlerde taş taş üstünde bırakmayan ABD ve Rusya'yı, sonra da Gazze'yi yerle bir eden, yarısından çoğu çocuk 100 binden fazla insanı öldüren İsrail'i cezalandırırdı.
Allah'ın bunları yapmaya (haşa) gücü mü yetmiyordu?
Elbet yetiyordu; ama binlerce yıl önce yapılan uyarı ortada:
“Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez."
Mesaj net:
‘’Ey insanlar (Müslümanlar) önce kendi sorumluluklarınızı üstlenip gereğini yapın ve sonra karşılığını benden bekleyin! ‘’
Sadece dua ve beddua ile her şey hallolsaydı 90 küsür yaşlarındaki Ebû Eyyûb El-Ensari hazretlerinin İstanbul kuşatmasında ne işi vardı?
Hicret sırasında Hz. Peygamber’i Medine’deki evinde misafir eden, onunla birlikte Hz.Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin fethi ve Huneyn başta olmak üzere bütün gazvelere katılan mübarek bir sahabinin duası (bedduası) bizimkinden daha mı az makbuldü Allah katında da ömrü boyunca kafirlere karşı kılıç salladı? Şöyle okkalı bir dua ediverseydi de kafirler yerle yeksan oluverseydi ya...
Sen mazlumlar için kılını kıpırdatmazsan, her geleni Allah'a havale edersen, bu yaptığımızın, kapımıza yardım için gelenleri, memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle karşılayıp "Allah versin!" diyerek kapıyı onların yüzüne kapatmaktan ne farkı var Allah aşkına!
Velhasılı kelam, karşılaştığımız her problemin çözümünü Allah'a havale ettiğimiz ''din" anlayışından vazgeçmediğimiz müddetçe Müslümanlar olarak başımızın dertten kurtulamayacağı çok açık..
Yazdıklarımla (haliyle kendimle) çeliştiğimin farkında olarak bitirmek istiyorum; siz bunu çaresizliğime verin...
''Rabbim! Mazlum Gazze halkının senden başka ne bir velisi ne de bir yardımcısı var… Sen onları yardımsız bırakma!
Amin...
Allah razı olsun hocam.
Allah razı olsun Üstadım. Ne güzel de ifade etmişsin. Rabbim bizleri, zürriyetimizi ve sevdiklerimizi bu masum ve mazlumların kurtuluşunda hizmetkâr eylesin. Selâm ve hürmetler
Âmin RABBÜLÂLEMİN. ALLAH CELLE CELALÜHÜ RAZI OLSUN. Hocam. Vücud ve muhakemene sıhhat daim olsun.
Merhum Erbakan Hocamın dediği gibi; birbuçuk milyar Müslüman bir avuç Yahudi karşısında Ebâbil bekliyorsa, Ebabiller gelse onları değil bizi taşlar.
Ellerinize, yüreğinize sağlık kıymetli hocam. O kadar rehavetteyiz ki, hiç bir bedel gerektirmeyen, Siyonist ürünleri boykotu bile hakkıyla beceremiyoruz. Vesselam.