BİR CADI AVI HİKAYESİ: 28 ŞUBAT!
Az çok tarih okuyanlar bilir. Avrupanın orta çağ karanlığını yaşadığı zamanlarda, insanlık tarihinin en sistematik katliamlardan bir tanesi olan cadı avının yapıldığı dönemde yani, Avrupa’nın göbeğinde ve kolonilerde cadı olduğuna inanılan ''çoğu kadın'', onbinlerce insan, şeytanla anlaşmalı olduğu gerekçesiyle, yargılanarak veya yargılanmadan yakılarak ya da linç edilerek korkunç şekillerde öldürüldü.
Bu topraklarda da öyle binlerce yıl önce değil, sadece 30 yıl kadar önce buna benzer bir ''cadı avı'' yaşanmıştı. Kurbanları arasında erkekler olsa da asıl çoğunluk ''kadın'' lardı yine, ''Başörtülü''kadınlar..
Binbir zahmetle kazandıkları üniversitelere girebilmek için başörtüsünü çıkarmak ya da başörtüsünün üzerine peruk takmak mecburiyetinde bırakılan,
Üniversite önlerinde kurulan ''İkna odaları''nda, başörtülerini çıkarmaları için hocalarınca yoğun baskı altında tutulan,
Tüm baskılara rağmen inandıklarından taviz vermeyen ve bu uğurda okullarını bırakmak zorunda kalan binlerce kızımız.
İnançları gereğince örttükleri başörtüsünü çıkarmamak için direnirken ''Ne olacak canım sen de açıver'' diyerek güvendikleri son kale de ebeveynlerince başlarına yıkılan, çaresizliğe mahkum edilen kızlarımız.
Kendi çalışma arkadaşları tarafından ''Başörtülü giremezsin''diye okulun kapısından çevrilen, bununla da yetinilmeyip arkadaşları tarafından savcılığa şikayet edilen öğretmenler...
Nizamiyelerden başörtülü eşini arabanın bagajına koyarak geçmek, arka koltuğa yatırdığı eşinin üzerini battaniyeyle örterek lojmanına girmek mecburiyetinde kalan; namaz kıldığı, gümüş yüzük taktığı, çocuğu İmam Hatip Lisesine gittiği, evinin doğal gaz dönüşümü sırasında boşa çıkan kalorifer kazanını camiye hibe ettiği için ''disiplinsizlik'' gibi soyut bir suçlamayla ordudan atılan subaylar...
Torunun orduevindeki düğününe ''sakallısın'' denilerek sokulmayan dedeler,
Oğlunun yemin törenlerine ''başörtülüsün''diye alınmadığı için töreni tel örgüler arkasından izlemek zorunda bırakılan anneler,
Nejat Uygur'u ziyaret etmek için GATA'ya girmesine izin verilmeyen başbakan eşleri...
Yine başı örtülü diye kazandığı üniversiteye kaydı yapılmayan bakan eşleri,
Laiklik histerisi sebebiyle ''Kamusal Alan'' komedisi uydurarak Başbakan ve eşi başörtülü olan milletvekillerine “eşsiz davetiye” gönderen Cumhurbaşkanı...
Kurallar gereği havaalanında karşılamak zorunda kaldığı cumhurbaşkanının başörtülü eşinin elini sıkmamak için yerini değiştiren,
Başbakanın makamında sunulan ikramları beğenmeyip kasıtlı olarak ''Rakı isteyen'', yok cevabı alınca emir erine rakı aldıran,
Başbakan Necmettin Erbakan'ı hac ziyareti sebebiyle hedef alarak ona hakaretler yağdırmaktan, İç İşleri Bakanı Meral Akşener'e 'Söyleyin o kadına yağlı kazığa oturturuz'' diyebilecek ölçüde güç zehirlenmesinden başı dönen,
''Yeşil Sermaye'' denilerek Anadolu insanın kendi paralarıyla kurdukları devasa şirketleri ''irtica'' bahanesiyle batırmakta zerre tereddüt etmeyen,
''İrtica PKK'dan daha tehlikeli hale gelmiştir.'' sözleriyle PKK'yı masumlaştırıp, inançlı milleti hedefe koyan,
Nihayetinde iktidara ve millete gözdağı vermek için caddelerde tankları yürüterek ''Demokrasiye balans ayarı'' yaptığını düşünen devrin kudretli generalleri..
Salkım saçak kıyafetleri ile birdenbire ortaya çıkan, ''şeriat isteriz'' diye ortalığı ayağa kaldıran ve darbeden sonra ne hikmetse birdenbire ortadan kaybolan Aczimendiler,
Başörtülü kıyafeti, ağlak bir ifadeyle tv tv dolaşarak ekranlarda ''tarikatçılar''ın zulmüne uğradığını iddia ederek mağdurları oynayan bir kadın (ki bu kadının konsamantrist olduğu ortaya çıkmıştı),
Zikir sırasında telefonla iş bağlantısı yapan, fabrikasında "uyuşturucu" ürettiği ortaya çıkan sahte şeyhler.. vs vs
İnanması zor; ama memlekette ''manzara'' bu!
''Ne ararsan var, derde devadan gayrı'' diyebileceğimiz karanlık bir dönemdi 28 Şubat...
Psikolojik, fiziki, mali baskılar, tiyatro gösterileri, şovlar, hakaretler, acımasızlık, yok sayma, ötekileştirme...
İmamesi kopmuş tespih taneleri gibi darmadağın olan aileler....
Dinmeyen gözyaşları, ömür boyu sürecek acılar, iyileşmeyecek yaralar, hebâ edilen hayatlar vs vs...
Müslümanların ve Türkiye'nin üstünden bir silindir gibi geçen uğursuz bir dönem...
''İnsan, nisyan ile maluldür '' demiş eskiler. Elhak doğru söylemişler; çünkü ölçüsüz zulümlere, anlatılmaz acılara maruz kaldığımız böylesi karanlık bir dönemi bile, sanki hiç yaşanmamış gibi unutuverdik toplum olarak. Çocuklarımızın haberi bile yok yaşadıklarımızdan.
''Artık o dönemler geride kaldı'' gibi aymaz bir ruh halindeyiz. Oysa ''Artık darbeler dönemi bitti'' diye düşünürken maruz kaldığımız ''Fetö Darbesi'' nin üzerinden sadece 10 senecik geçti.
Kadim kuraldır :
''Unutulan ve ders alınmayan, tekrarlanır.''
Başörtüsü ile rahatça okuyabilen kızımız unutma!
Siz bundan 28 yıl önce başlarını açmadığı için üniversite okuyamayan kızlarımızın o günlerdeki muhteşem mücadele, pes etmeyiş ve dik duruşlarının ekmeğini yiyorsunuz.
Çocuğunun yemin törenini tel örgülerin ardından değil de tribünlerde komutanlarla yan yana izleyebilen annelerimiz,
Torununun orduevindeki düğününe sakalıyla, takkesiyle girebilen dedelerimiz,
Hiçbir baskı görmeden, inandığı şekilde çalışabilen asker, polis kardeşlerimiz lütfen sizler de unutmayınız!
Bu ortam, darbe zihniyetli "asker, medya, sendika, hukukçu ve patronlar"la her türlü riski göze alarak, sizin için, bizim için, kelle koltukta mücadele etmekten çekinmeyen RECEP TAYYİP ERDOĞAN'ın eseridir.
''Nefes - Vatan Sağolsun'' filminde hepimizin tüylerini diken diken eden bir sahne vardı, izleyenler hatırlar. Komutan nöbet sırasında uyuyan askere ve arkadaşlarına şöyle sesleniyordu:
''Uyursan ölürsün! Ölürsünüz! Sen uyursan ölürsün! Sen uyursan ölürsün! Sen de ölürsün. Sen de ölürsün!
Astsubayım, uyursan ölürsün!
Sen uyursan, herkes ölür!''
Yazımızı benzer uyarıyla bitirelim:
Unutursan, ölürsün!
Unutursak, ölürüz!
28 Şubatı İsrail için yaptık diyen satılmış hainler vatana ihanetten yargılandılar ve hepsinin apoletleri söküldü. Bu ülke hainlere yar olmaz Allah'ın izni ile. Dönmelerin egemen olduğu devreler İslam ve tarih düşmanlığı ile temayüz etti. Bu millet özellikle yakın tarihini, 15 Temmuz'ları, 28 Şubat'ları, 12 Eylül'leri, 27 Mayıs'ları iyi okumalı, iyi bilmeli ve onlardan çok iyi dersler çıkarmalıdır. Kaleminize sağlık değerli üstadım...
Bu madalyonun görünen yüzü ve Necip Fazıl in ifadesiyle sahte kahramanları
Allah razı olsun teşekkür ediyorum Metin hocam o günleri hatırlattığı iz için nereden nereye geldiğimizi unutmamız lazım
O günleri yaşayan Milletin duygularına tercüman enfes bir yazı olmuş sayın hocam. Alkışlıyorum. Unutursak ölürüz
Rabbim o günleri bir daha göstermesin inşallah
28 Şubat zihniyeti ve benzerlerini unutmuyoruz. Milletin inançları ile sorunu olan Firavunların hakkından gelecek elbette bir Musa eksik olmaz. Hamdolsun.