EKRAN ZORBALIĞI
Günümüzün moda bir tarifi var:
"Akran zorbalığı "
Uzmanlar bu kavramı,"akran grubu içinde fiziksel, duygusal ya da sosyal biçimde zarar veren, tekrar tekrar yaşanan saldırgan davranış biçimi." şeklinde tarif ediyor.
Bu Ramazan ayında, en az "akran zorbalığı" kadar insana" fiziksel, duygusal" olarak zarar veren bir zorbalık çeşidi keşfettim:
"Ekran zorbalığı"
Her Ramazan "hatır zoruyla" evimizde misafir ettiğimiz annemizi, bu Ramazan ne dediysek ikna edemedik.Her girişimimiz "Bu sene de siz gelin.. " cümleleriyle bertaraf edildi ve sonunda pes ettik.
Buraya kadar problem yok, zira anne-babamız başta olmak üzere büyüklerimizin kalbini kırmamanın, onların hayır-duasını almanın; bu sıkıntılı,yorucu hayata karşı tahammül gücümüzü arttırdığına, evimize bereket getirdiğine inananlardanız. Üstelik "Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de Cennet'e giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!'' uyarısının muhatapları olduğumuzun da farkındayız.
Amma velâkin yaşlılar ve ev hanımları için Müge Anlı ile başlayan,(arada zaping yaparak benzerlerini ziyaret etmeden olmaz tabiiki) gelin-kaynana geyikleri ile devam eden ve Esra Erol'la nihayete eren keyifli günler,bizim gibiler için tam bir işkence oluyor maalesef.
Üstelik bu işkence neredeyse günün her saatinde, en olmadık yerlerde devam ediyor gün boyu. Kendimizi sokağa atsak dev ekranlarda, markete ya da berbere girsek küçük ekranlı tv'lerde, dolmuşa ya da otobüse binsek, manzara yine farklı değil, vücutların en vazgeçilmez organı olan cep telefonlarında...
Anlayacağınız kaçış yok!
Meşhur "6.His" filminin meşhur repliğindeki gibi:
"Her yerdeler"
"4 küçük çocuğunu bırakıp 15 yaşındaki bir çocukla kaçan evli kadınlar...19 yaşındaki zihinsel engelli yeğenini kaçıran öz dayı..18 yaşında iken 50 yaşında bir adama kaçan genç kız..Aynı adama kaçan biri evli, iki kızkardeş...
''Beni pikniğe götürüyor, karpuz kesiyor '' gerekçesiyle başkasına kaçan evli kadınlar.
Kamyon şoförü ile kaçan hanımını affettiğini söyleyip dönmesi için yalvaran kocalar vs vs"
Kimsenin kimseyi dinlemediği, herkesin birbirini yalancılıkla suçladığı, feryâd figanlar, sinir krizi sebebiyle ayılıp bayılanlar eşliğinde garip, anlamlandırmakta çaresiz kaldığımız, saçma sapan insanların saçma sapan manzaraları. Tam bir cinnet hali...
''İnsanlar, aile içinde kalması gereken meseleleri, milyonların önünde böylesine berbat bir üslup ve manzara ile tartışıp iyice rezil olmayı nasıl kabullenebiliyorlar anlamak mümkün değil.'' düşüncesi geçiyor içinizden; ne kadar zorlasanız da makul ve mantıklı bir izah bulamıyorsunuz. Anlıyorsunuz ki bu mesele psilokogların işi, uzatmayalım.
Özellikle hanımlar bayılıyor bu tür programlara, dünyadan elini eteğini çekmiş emekli kocalar da ...Bizim gibiler çok şaşırıyor koca koca insanların bu tip programların hastası olmalarına, izlenme rekorları kırmasına; ama biraz kafa yorduğumuzda o kadar da şaşırtıcı değil sanki bu tutku derecesindeki bağımlılık..
Belki günümüzde ''anne-baba ve çocuk''tan oluşan, büyüklerin dışlandığı "çekirdek aile" denilen bir aile yapısıdır asıl sebep.
Evlatların iş güç telaşından doğan ihmalliklerini, ihmalden doğan yalnızlıklarını böyle gideriyor, özlemini duydukları "kalabalık aile" yi böyle telafi ediyorlar kimbilir!
Bazıları da ekrandaki rezillikleri görüp yaşadıkları kötü olayları, "neler varmış yahu" iç geçirmeleri ile "temize çekiyorlar"lar, " Bizden kötüleri de varmış " tesellisi ile rahatlıyorlardır.
Belki de bir çeşit terapi seansı oluyordur onlar için..
Üstelik de bedava..
Daha önce bahsettğim gibi şahsen birkaç dakikasına bile tahammül edemiyorum;lâkin bazen büyüklerimizin hatrına mecbur kalıyoruz.
Bugün yine o mecbur kalışlarımızdan biri...
Kadının oğlu kaybolmuş, bulabilmek umuduyla ekrana çıkmış. Çıkmış çıkmasına da çıktığına çıkacağına pişman ediyorlar. Stüdyadaki avukat, sunucu dahil, herkes kadına yükleniyor, "Madem paran vardı niye çocuğunun tedavisi için harcamadın, çocuğuna niye sahip çıkmadın!" diye. Kadın da gayet rahat bir tarzda "Niye harcayacakmışım, keyifle yedim." diye cevap veriyor.
Kadının bu umursamaz tavrı üzerine herkesin "ablası",insanlık timsali(!) kadın sunucu, "sanık sandalyesi"ne oturttukları kadına aynen şöyle dedi:
"Sen çocuğunu kurtarmak için kendini bile satarsın. "
Sonuçta fenâ bir pot kırdığını fark edip de mahkemeye düşmekten mi korktu ya da bu vurdumduymaz kadına bu büyük fedâkarlığı(!) yakıştıramayıp kendine mi lâyık gördü bilemiyorum,
"Oğlum için gerekirse ben de bedenimi satarım." deyiverdi.
Demesiyle birlikte stüdyoda alkış tufanı koptu.
Büyüklerin "Ağuyu, bal tasında sunarlar" dedikleri bu olsa gerek..
"İnsanlara çare oluyoruz" gibi "ulvî" ve de "insani" anlamlar yükleyerek rezilliğin her çeşidini normalleştiriyorlar. Genelde "insanlık değerlerini, özelde ise toplumun temel direği " aileyi" yavaş yavaş hissettirmeden aşındırıyor bu tip programlar. Tıpkı ağaç kurdunun, ağacı içten içe çürütmesi gibi. Bir süre sonra çöküş kaçınılmaz.
Yapacak işleri olmadığından mütevellit can sıkıntısından bunalanlar, insanların düştükleri rezil durumları keyiflerine meze yapmaktan garip bir zevk alanlar; bu acılardan, rezilliklerden raiting devşirip köşeyi dönenler pek memnun olmayacak; ama mademki bu seneyi ''Aile Yılı'' ilan ettik, o zaman milletimiz için en güzel ve anlamlı ''Aile yılı hediyesi'' gündüz kuşağı kadın programlarının yayından sonsuza dek kaldırılması olmalı..
BEKLİYORUZ...
Hocam her şeyi devletten beklememek gerekiyor deniyor ama insanımızı çürüten her şeye karşı devletin varlığını ve gücünü görmek istiyoruz. Aile yılı ilan ediyorlar ama bu içi çürümüş programlar, diziler, haberler olduğu gibi devam ediyor. Klasik bir soru olacak ama nerede bu devlet?
Aslında toplum bu kadar dejenere olmamış olsa bu tür programların yüzüne bile bakan olmaz. Bakanlar kendilerinden bir şeyler mi buluyorlar o programlarda bilmiyorum çok büyük rezalet. evlerin içine giren bu maneviyata ve topluma yönelik dinamitlere karşı devletin de el atması, bu kadar dejenerasyona göz yummaması gerekir. vesile olan, göz yuman, reyting yaptıran herkes bu arsızlaşmadan sorumludur.
Aileler son zamanlarda Gazze gibi bombardıman altında.
hocam aman kaptırma bu programlara kendini. sana özel ders verecek öğrenci bulalım onlara Türkçe dersi ver :)
Hemen kaçıyorum zaten de annem her sabah kahvaltıda yine şaşırmış bir halde anlatıyor olayları. Bu sabah yine 5 çocuklu bir kadın, iki çocuklu bir adama kaçmış dedi