Geçmiş zaman, gece yarısı .. Şirinevler bölgesinden arkadaşlarla otomobilimizle muhabbetten dönüyoruz.
Yücel Huzurevine yaklaştık ki biraz ileride 3 kişi rüzgar yemiş buğday tarlası gibi bir sağa bir sola yalpalayıp duruyor.. Ha düştü, ha düşecekler.
Arkadaş, "Bunlar kim biliyor musun? " diye sordu gülerek ‘’Yok dedim nerden bileyim?’’ Devam etti ‘’ İkisi meşhur gazetecilerimizden, diğeri de hesap ödettikleri kişi olmalı.’’
Güldük, başka da yapacağımız bir şey yoktu. Gecenin karanlığına bırakarak onları, yanlarından geçip gittik.
Bu hatırayı burada demlenmeye bırakalım şimdilik, asıl konumuza geçelim..
Bir vatandaşımız, büyük şehrin kargaşasından bıktığı için İstanbul'dan ayrılır tabiatın, sessizliğin kucağına atmak adına tek başına Safranbolu'ya yerleşir. Akrabalarla arası pek hoş olmasa gerek ki hayatını sürdürdüğü evin onlara kalmasını istemez. Bunun için, evini aldığı kişi vasıtasıyla Kızılay yetkililerine ulaşır, durumu anlatıp evini Kızılay'a bağışlamak istediğini söyler. Bunun üzerine yetkililer de hastane, noter vs gibi rutin resmi işleri yaparlar. Çıkması muhtemel fitneleri düşünerek (Bağışçının gönlü rahat olsun adına) tapuya “intifa hakkı saklı kalmak kaydıyla” şerhini eklemeyi de ihmal etmezler. Buna göre; intifa, yani kullanma hakkı ile hayatta olduğu müddetçe evin her türlü kullanımı bağışçıya ait olduğu da yasal olarak tescillenmiş olur.
Her şey yolunda giderken bir süre sonra yerel medyaya'' Bağışçının evine çöküldü'' anlamında haberler yansır.
Bunun üzerine Kızılay Karabük İl Başkanı Sayın Cemalettin Yavaşçı, neler olduğunu anlamak adına bağışçıyla görüşür. Bağışçı hanımefendi, birilerinin kendisine ''Seni kandırmışlar, 70 yaşına gelince seni evden atacaklar'' dediğini söyler. Bunun açık bir yalan olduğu ortadadır; çünkü tapuda ''Hayatta olduğu sürece evinde oturabilir.'' hükmü vardır.
Cemalettin Başkan, bağışçı hanıma, gerçeği kamuoyuna anlatmak için basın toplantısına çıkma teklifi yapar, teklif kabul edilir.
Ne var ki yine “birileri” bağışçı hanımı arayarak ‘’Sakın canlı yayına çıkma, seni cümle alemin önünde mahcup ederler, rezil rüsva olursun.’’ gibi cümlelerle basın toplantısına çıkmaktan vazgeçirir.
Bunun üzerine başkan, tüm yerel medyanın yer aldığı basın toplantısına tek başına çıkar, belgeleriyle birlikte kamuoyuna gerçekleri olduğu gibi açıklar.
Olay istemedikleri bir şekilde gelişince ‘’Malum kişiler’’ ce, birçok haberi yetkililer tarafından yalanlanan, defalarca ''Tekzip'' yayınlamak mecburiyetinde kalan, Kızılay'a bakışı; mesnetsiz iftiralardan ibaret olan ulusal bir gazeteye servis edilir.
Böylece ''operasyon'' tamamlanmıştır da benim aklımın ermediği bir şeyler var...
En sevdiklerine kan lazım olduğunda nefes nefese kapısını çaldıkları,
Evleri yandığında, deprem, sel sebebiyle yıkıldığında, çaresizce yardım beklerken onlara başlarını sokacak çadır temin eden, karınlarını doyuracak sıcacık çorba ikram eden, çocuklarının bile arayıp sormadığı yaşlıların evlerini düzenli olarak temizleyip onlara yemek götüren,
Karabük’ün köylerinden birinde, harabe bir evde dokuz çocuğuyla yaşayan ihtiyaç sahibi bir hemşehrimizin yarım kalan evinini inşaatını tamamlamakla yetinmeyip iğneden ipliğe döşeyiveren, bağışlardan gelen para artınca “şartlı bağıştır, biz bu bağışı bu aile için aldık, başkasına harcayamayız” hassasiyetiyle kalanıyla da hayvancılık yapan aileye koyunlar alıveren,
Bunun gibi, hiçbir menfaat gözetmeden gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalışan, bunu da ihtiyaç sahibini mahcup etmeden sessizce yapmaya çalışan KIZILAY’ a, aslı astarı olmayan yalanlarla böylesine hoyratça saldırmak nedir Allah aşkına?
Ve Genel Başkanı’ ndan İl Başkanı’ na, Yönetim Kurulu’ na , Genç Kızılay’ dan Kızılay Kadın’ a kadar yüzlerce, binlerce gönüllüsünün hukukunu gözetmeden rencide etmek nedir?
Sosyal medyanın ifsada uğratmasıyla; iftiraları sorgulamadan kabul eden bir toplumda; bu kuruma yapılacakken yapılamayan yardımlardan; yararlanabilecekken yararlanamayan ihtiyaç sahiplerini, afetzedeleri hiç mi düşünmezler? ..
Züccaciyeye giren fil misali; güzelim kurumu, iftiralarla halkımızın gözünden düşürmek, ona duyulan güveni sarsmak, imajını yerle bir etmek kime, ne kazandırır, anlamak mümkün değil!
Bu tavır, normal bir ruh halinin tezahürü olamaz...
Belki de bir gazeteci için binlerce insanın içinde sırlarını paylaşabilecek birkaç dost bulamamak, gülüşlerin, bakışların, şakaların, iltifatların yapmacık olduğunu hissetmek, saygı görmenin ''sevgi''den değil de '''korku'' dan olduğunu, ayrıldığımız her ortam sonrası arkamızdan pek de hoş olmayan şeyler söylendiğini bilmek ve tüm bunların farkında olan bir ruh haliyle yaşamak çok da kolay bir şey değil, biz de bunun farkındayız.
Belki de bu yüzdendir kendilerini kalabalıklar içinde yapayalnız hissetmeleri, hırçınlıkları, kırıp dökmeleri, her şeye şüpheyle bakmaları, kimseye güvenmemeleri,
Belki de bu yüzdendir ailelerinden, zamanlarından, sağlıklarından fedakarlık yaparak insanlar için güzel şeyler yapan ''güzel insanları'' sevmemeleri, onlara saygı duymamaları...
Kimbilir!
Muhtaplarımızın ''Efendim olur mu öyle şey, biz tamamen insani duygularla bu olayı hem yerele hem de Türkiye gündemine taşıdık'' serzenişlerini duyar gibiyiz de boşuna nefeslerini tüketmesinler.
Masum olduklarına inanmak zor, Karabük küçük yer, biz hepi topu kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz..
Her daim doğrunun yanında olan cesur yürekli yazara selam olsun.
Yıllar önce tanınan bir tanesi iki günlüğüne borç istedi ve her karşılaştığımızda vereceğim diye söz verdiği halde borcunu vermedi bir gün medyada düzgün insanları olmadık cümlelerle karalamaya çalıştığında sen önce verdiğin sözü tut diye müdahalede bulundum cevaben ben menfaatim neredeyse orada olurum dedi,parayı veren düdüğü çalıyormuş lakin bu düdük bir yere kadar çalar.
Mağdurun, mazlumun her an yanın da olan Kızılay Derneğinin yalan, iftira ve eksik bilgiyle toplum önünde itibarsızlaştırmaya çalışanlara karşı verilmiş güzel bir cevap olmuş. Ve bize de şu ayeti tekrar hatırlamış olduk. "Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz." Anlayana sivri sinek saz... misali. Elinize sağlık.
Düşenin elini tutan kızılay kızılay ailesi iftira atan iftirası gibi kuruyacaktır. Çoğumuza kıyafet evimize eşya dolabımıza erzak ilk Kızılay'dan girer garibin evine
Elinize yüreğinize sağlık hocam. Sizlerin sayesinde fitne, fücur odaklarının kendileri yazıp oynadığı oyunları, kurdukları tezgahı, yalan ve iftiraları cümle aleme aşikar oldu. Tabii ki hakikatte anlaşılmış oldu. Size ve Karabük Ana haber sitesine şükranlarımı sunuyorum. Vesselam.
Bizi anlayan ,ne olduğunu soran araştıran biri var çok şükür . Teşekkürler
Eline sağlık hocam
Kıymetli Hocam, 3 kuruş veren herkese istenilen sipariş haberi yapanlar gazeteci olamazlar, olsa olsa kalemşör tetikçi olurlar anlattığınız misâldweki gibi. Kaleminize sağlık...
Temiz medyadan her şartta taöiz vermeyen, karabükanahaber iyi ki varsın.
Yıkmak kolay, yapmak zor. Haklının yanında olmak çok daha zor. Tebrikler hocam, saygı ve hürmetle
Allah razı olsun Metin abi kalemine sağlık
Metin hocam; kalemine sağlık. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Çünkü yalanın ceza yok.