YAZICIOĞLU-BAHÇELİ-ANAYASA-REFERANDUM
Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biri 28 ŞUBAT… Çevik Bir liderliğindeki cunta meraklısı askerler... Onlardan aldığı cesaretle kartel medyası, ‘beşli çete ‘diye adlandırılan sendikalar, darbeci askerlerin brifinglerine koşarak giden, onları ayakta alkışlayan ve aldıkları emirleri( hukuk kurallarını, ettikleri yeminleri hiçe sayıp)ellerinin tersiyle bir kenara iterek, yetkilerini milletini, onların seçtiği siyasetçileri boğmak için acımasızca kullanan hukuk(!)adamları…
Sayın Necmettin Erbakan ile Tansu Çiller bir koalisyon hükûmeti kurmak için harekete geçerler. Ne var ki Refahyol adını verdikleri bu hükûmetin güvenoyu alması için milletvekili sayıları yetmediğinden üçüncü bir partinin desteğine ihtiyaçları vardır. Bu kilit parti,rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun partisi BBP’dir.
Hükûmetin kurulmasını asla istemeyen seçkinci zümre, bu ihtimali ortadan kaldırmak için bütün güçleriyle harekete geçerler. Güvenoyu vermemesi için rahmetli Yazıcıoğlu’nun makamına iki kişi gönderirler. Rahmetli,mesaj getiren kişilere :“ Bana bakın, benim adım Muhsin Yazıcıoğlu, bana tehdit,baskı sökmez. Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz yok. Biz, milli iradeyi temsil ediyoruz ve ne olursa olsun demokrasinin arkasında durmaya ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz” diye çıkışınca odaya “havalı” bir şekilde giren bu kişiler, karşılaştıkları sert tavır karşısında havaları inmiş ve sinmiş bir vaziyette, arkalarına bile bakmadan korku içinde odayı terk ederler.
Kartel medyası :’’Eğer kurulan hükûmete güvenoyu vermezseniz, gazetelerimizin sayfaları, televizyonlarımızın ekranları, radyolarımızın mikrofonları size ve partinize sonuna kadar açıktır.’’ mesajları gönderirler Muhsin Bey’e yine kulak asmaz rahmetli. Malum medya, sendika, iş adamları, hukukçular, caddelerde yürütülen tankları alkışlarla; askerleri selamla karşılarken O: “Namlusunu milletine çevirmiş bir tankı asla alkışlamam.” der.
Baskılar, tehditler, rüşvetler … Ve bunların hepsini, elinin tersiyle iten yiğit bir Anadolu insanı: BBP lideri Sayın Muhsin Yazıcıoğlu…
Yıl 2007..Görev süresi Nisan 2007'de bitecek olan Ahmet Necdet Sezer'den sonra gelecek yeni cumhurbaşkanı için Ak partinin adayı Abdullah Gül'dür.Fakat seçkinci zümre, iktidar partisinin kendi siyasal çizgisinden bir ismi cumhurbaşkanlığına seçmesine kesinlikle karşıdır.Engellemek için her türlü yolu denemekte de son derece kararlıdır..Önce seçim dönemine gelirken başörtüsü ve laiklik tartışmaları alevlendirilir, ardından ülkenin çeşitli yerlerinde "Cumhuriyet Mitingleri" adıyla geniş katılımlı gösteriler düzenlenir.
Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemeyi kafasına koyan seçkinci zümre,bu eylemlerden sonuç alamayınca,bu sefer de hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin bile kahkahayla güleceği (sonraları 367 SABİH diye anılacak)eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun ''Anayasada belirtilen 367,sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısıdır.''görüşüne dört elle sarılır.İşin asıl komik yanı ise anlı şanlı Anayasa mahkemesinin alanında uzman(!) üyeleri de bu görüşe onay verir.Buna göre oylamalara en az 367 kişinin katılması gerektiğinden meclisteki sandalye sayısı 354 olan iktidar partisi, tek başına kendi oylarıyla cumhurbaşkanı seçemeyecektir.Oyun gereği CHP ve SHP, oylamaya katılmayacaklarını açıklar. DYP lideri Mehmet Ağar ve ANAVATAN Partisi lideri Erkan Mumcu da asker,medya,sendika ve iş adamlarından gelen tehditlere boyun eğerek meclise girmeme kararı alır.Akıllarınca hesap tutmuş, iktidarın CHP'nin kapısını çalmaktan başka çaresi kalmamıştır ve Abdullah Gül'ün adaylığı kesinlikle engellenecektir.
Ama hesap edemedikleri bir kişi çıkar ortaya:DEVLET BAHÇELİ...Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilememesi için tüm ülkeyi bunalıma sürüklemekten çekinmeyen kriz sevdalılarına inat,her türlü baskı,tehdit ve şantajları göğüsleyerek partisiyle meclise girer ve oyunu bozar.Seçkinci zümrenin hevesleri bir kez daha kursaklarında kalır ve Abdullah Gül,meclis tarafından Türkiye'nin 11.Cumhurbaşkanı seçilir.
Gezi Olaylarının asıl amacının üç- beş ağaç olmadığı ve hükümetin hedefte olduğunu anladığında, partisine gönül verenleri sokaklardan çeker.15 Temmuz darbesinde ise bazıları gibi belediye başkanlarının evinde saklanarak durumun ne olacağını beklemek yerine, ilk andan itibaren tavrını demokrasiden yana koyar. Ve son olarak da seçimle işbaşına gelen bir cumhurbaşkanından sonra,ülkenin fiilen bir yönetim krizine gittiği gerçeğini fark ederek problemin yeni bir anayasa hazırlanarak çözülebileceğini(kimsenin gündeminde yokken)devlet adamı hassasiyetiyle dile getirir.Çözüm için her türlü fedakarlığı(yol arkadaşlarının tepkisini,her türlü siyasi ve kişisel yaftaları göze alarak) gösterir ve milletinin, vatanının bekasını düşünerek bir devlet adamı hassasiyetiyle üzerine düşeni yapar.
Ve bu siyasetin temel amacı olan İKTİDARA GELMEK gibi annesinin ak sütü kadar hak olan bir isteği; vatan, millet sevdası gereği(belki de partisinin zarar göreceğini bile bile)elinin tersiyle itmeyi de bilen siyasetçidir Devlet Bahçeli.
Defalarca vatan ve millet sevdalısı olduğunu söz ve davranışlarıyla ispat etmiş liderleriyle gurur duymak yerine, onu(zımnen siyasî rüşvet almakla veya maddi kazanç sağlamakla itham ederek)kıyasıya eleştirmenin, istifalarla tehdit etmenin mantığını anlamakta ben hakikaten çok zorlanıyorum...ÜSTELİK Ona bu yaftaları uygun görenlerin öne sürecekleri mantıklı izahları da yok..''Siyasi rüşvet'' deseler; Onun yaşının 68 olduğunu,isterse liderliğini ölünceye kadar sürdürebileceğini nasıl görmezden gelebiliyorlar?Böyle bir durumda kendini,liderliğini niçin riske atsın?''Maddi karşılık''deseler,zaten bekar,tek başına hayatını sürdürüyor,kazandığı kendine yeter de artar?''Çoluk çocuğunun istikbali''deseler, hiç evlenmemiş,çocuğu da yok ki neden böyle bir derdi olsun?
AYRICA gündemdeki olayları, hakikatleri,oynanan oyunları, tehlikeleri, dedikodudan öteye geçemeyen iletişim araçlarından öğrenmiş bir kişi,olayların bizzat içinde olan, bütün bilgileri ilk elden alan, ülkemize has birçok krizi feraset,basiret ve tecrübesiyle aşarak davasını bugünlere başarıyla getirebilmiş bir liderden daha fazla bilgi sahibi olduğunu nasıl iddia edebilir ki?
Siyasi kazanç sağlamak, iktidara gelmek belki siyaseten başarı kabul edilebilir; ama asıl ve kalıcı olan gönüllere girmektir. Ömrü boyunca hiç karşılaşmadığın, tanımadığın kişilerin duasını almaktır. Sayın DEVLET BAHÇELİ, belki iktidara gelemeyecektir; ama rahmetli MUHSİN YAZICIOĞLU ile birlikte yıllarca bu milletin gönüllerinde ve dualarında olacak,İSİMLERİ HER GEÇTİĞİNDE HAYIR VE DUALARLA YÂD EDİLECEKLERDİR....
Rabbim,her ikisinden de razı olsun.