Danıştay, “Andımız” olarak bildiğimiz “Türküm, doğruyum, çalışkanım” sözleriyle başlayan öğrenci andının okunamayacağı kararını aldı ve Andımız tarih oldu. Malum çevreler ''Yok Türk düşmanları, yok Atatürk'ü silemezler.'' diye ortalığı velveleye verdiler; mühim değil, alıştık...
Reşit Galip....
Bir zamanlar milyonlarca çocuğumuzun yıllarca her sabah okuduğu Andımız'ın yazarı.
Mersin'in köylerinde doktorluk yaparken şehri ziyaret eden Atatürk'e hitaben, onu yere göğe sığdıramayan ateşli konuşmasıyla kaderi değişir. Fazla değil, iki yıl sonra M. Kemal'in talimatıyla, boşalan bir vekilin yerine Meclis'e girer. Mecliste haklı olduğunu düşündüğü konularda acımasızdır. İsmet İnönü, Hamdullah Suphi gibi devrin en önemli insanlarını bile yeri geldiğinde kıyasıya eleştirmekten çekinmez.. M. Kemal'i bile..
Atatürk'ün içki sofralarının müdavimidir. Yine bu sofrada, gericilik ve yaşlılıkla suçladığı Atatürk'ün de hocalığını yapmış o zamanın Milli Eğitim Bakanı Esat Bey'e verip veriştirirken "Ama benim hocam o" diyecek olan Atatürk'e, "Değil seni, Allah'ını okutsa yine bu adam Maarif Vekili olamaz!" diyecek kadar edep ve izandan yoksundur. Atatürk onu sofradan kovmuş; ama o, "Kalkmam. Burası sizin değil milletin sofrası. Cumhuriyette tenkit serbesttir." deyip oturmayı sürdürünce M.Kemal çareyi, sofrayı terk etmek de bulmuştur.
Şeyh Said İsyanının ardından Katil Ali Çetinkaya'nın başkanlığındaki İstiklal Mahkemeleri'ne gönüllü olarak katılır. Yargıladığı isimler arasında ''İstiklal Harbi Komutanları Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay, yazar Nazım Hikmet ile Şefik Hüsnü, şapka takmadığı için idamına karar verdiği İskilipli Atıf Hoca'' da vardır. Yani aslanları, çakallara yem ettirmişlerdir.
Muhaliflerin tasfiye edildiği devrim mahkemelerinin idam kararlarının altında da onun imzası vardır.
Ne ilginçtir ki daha önce hadsizliği sebebiyle sofrasından kovduğu Reşit Galip'i Atatürk, bir süre sonra Milli Eğitim Bakanı yapar.
Birinci Türk Tarih Konferansı'nda Türk ırkının özelliklerini şöyle tarif eder Reşit Galip:
"Uzun boylu, uzun beyaz sîmalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı, çok kere mavi gözlü ve göz kapakları çekik değil, badem gözlü bir ırk."
Hatta hızını alamayıp Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Muhammed(SAV)'nin Türk olduğunu iddia edecek kadar şirazesi kaymış biridir...
Buna karşılık, Kürtler başta olmak üzere diğerlerini ise şöyle tarif eder: ''Türklerin arasına karışmış olan kısa boylu, fırlak çeneli, iri dudaklı sarı ırktan kişiler de vardır. Ancak bu melezler, adi hizmetlere koşulan esirler ve mağluplar sürüsüdür.”
Bu, ''ırkçı, faşist'' bir bakış açısıdır ve Nazilerin, Yahudilere ; siyonistlerin de diğer milletlere olan bakışından zerre farkı yoktur. Buradan hareketle Andımız'daki ''Varlığım Türk varlığına armağan olsun'' sözünü, ''Diğer milletlerin varlığı, Türk milletine hizmet için var olsun.'' şeklinde anlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Irkçılık hücrelerine o kadar nüfuz etmiştir ki insanların kafasını ölçtürerek ''Türklüklerini ölçtüğünü'' düşünen de Andımız'ın yazarı Reşit Galip'tir. Hatta o kadar aşırıya gitmiştir ki Türk olup olmadığını ispat için Mimar Sinan'ın mezarını açıp kafatasını ölçtürmüştür.
Reşit Galip, icraatlarına bakılırsa, aslında Türklüğün en büyük düşmanlarından biridir. Türk Dil Kurumu'nun başına Ermeni olan "A. Dilaçar"ı getirmiştir. Öğrenciliğimizde kitaplarımızın üzerinde yazan A. Dilaçar'ın A'sını, kendimce hep ''Ali, Ahmet'' diye yorumlamışımdır o zamanlar, meğer işin rengi farklıymış, çok geç anladık.
Kendisi de İsrail ve Fransız okullarında eğitim alan Reşit Galip, Türk kökenli üniversite Darülfünun'u kapatır, Türk akademisyenleri kovar, yerlerine Almanya'dan kaçan Yahudi akademisyenleri yerleştirir. Kovduğu Türk akademisyenler arasında dünya çapında buluşları olan patolog Hamdi Suad, Ahmed Refik Altınay, İ. Hakkı Baltacıoğlu, Babanzade A. Naim ve Şekip Tunç gibi büyük felsefeciler de vardır. Hamdi Suad, üzüntüden verem olur; Cevad Mazhar da onuruna yediremeyip intihar eder.
Reşit Galip aynı zamanda Kuran-ı Kerim'i bozmak için önce Arapça'dan Fransızca'ya, sonra Fransızca'dan tuhaf bir Türkçe'ye tercüme ettirmiş ve bu tercüme Kuran'ların okunmasını ülke çapında zorunlu kılmıştır. Arapça Kuran ve Arapça Ezan'ı da yasaklamıştır.
Böyle hastalıklı bir zihniyetten çıkan ''Andımız''ın Türk milleti için hâlâ çok değerli olduğunu ve çocuklarımıza Türk olma gururunu aşılayacağını düşünen varsa vicdanına bir danışsın.. Hâlâ yerinde duruyorsa tabi...
Ve yine de ısrarcılarsa düşüncelerinde, onlara Tarihçi Mustafa Armağan'ın şu sözleriyle karşılık verebiliriz:
''Biz Türklüğümüzü;
Yahudi Moiz Kohen’ den,
Alliance İsraelit öğrencisi Dönme Reşit Galip’ten,
Türk Dil Kurumu’na başkan yapılan Ermeni Agop Dilaçar’ dan öğrenmeye tenezzül edecek kadar alçalmadık!''
Sonuç itibariyle;
Aynı ülkede yaşayan her bireyin gururla sahiplendiği semboller(marş, bayrak vs) olmalı mıdır?
EVET!
Bu semboller, millet olmanın nişanesi midir?
EVET!
Yine bu semboller, yüreklerin mutluluklarda, hüzünlerde ortak çarpması, millet olma şuurunun zihinlerde oluşması için elzem midir?
EVET!
Amma velakin 10.Yıl Marşı da ANDIMIZ da bu sembollerden herhangi biri kesinlikle değildir. Her ikisi de milletimizin ortak değeri olmaktan çoktan uzaklaşıp belli grupların sembolü haline gelmiştir zihinlerde. Bilen, bilir.
Bu yüzden her ikisi de zamanla, milli birlik ve beraberliğimizi sağlamaktan ziyade toplumda keskin ayrılıklara, bölünmelere yol açan, belli bir kesimin manifestosu haline gelmişlerdir.
Bu topraklarda yaşayan her ferdin ruhunu yansıtan, şevkle, gurur duyarak okuduğu ve herkesin üzerinde anlaştığı ortak bir metnimiz var zaten: İSTİKLÂL MARŞI
Hepimize yeter...
Milletimizin zihninde hiç de iyi izler bırakmayan, tek parti dönemini hatırlatan, DARBE'lerle özdeşleşen uygulamalarla çocuklarımızın aklınıda gönlünü de "iğdiş" etmeye gerek yok!
Kastımız İstiklal Savaşının kahraman komutanları idi;ama cümlelerin bağlamında öyle bir anlam çıkmış, haklısınız..Selam ve muhabbetlerimle
İskilipli Atıf Hoca ile Nazım Hikmet'in aynı kefeye konup "çakallara boğdurulan aslan" olarak takdim edilmesi olmamış be Metin Hocam!
Güzel bir yazı . Kaleminize sağlık. Maalesef Kafatasçı zihniyetin izlerini birçok metinde görüyoruz.
Sayın Metin Hocam anlayana veya anlamak isteyen için açıklamalı bir izahat olmuş. Teşekkrüler.
Yakın tarihin sinsi oyunlarını edebi bir uslup içinde kaleme aldığınız için teşekkür ederiz üstad.
Teşekkürler Metin Hocam, Konuya nokta koyacak nihayi imzayı atmışsınız MaşaALLAH.