Garibandır, kendi halindedir. Karabük’te herkes tanır onu. Arada bana da uğrar. Ya " Ulan Metin Abi" ya da" Ulan Metin Hoca'' diye gülerek girer söze.'' Yahu koca müdüre hakaret ediyor olabilir miyim'' diye aklına getirmez.Getirmez;çünkü öyle bir niyet aklının köşesinden bile geçmez.Geçse ,utanır..Tamamen samimiyettendir,sever beni bilirim.Dualarından eksik etmez.
Genelde bir insanın yaşamak için ihtiyaç duyduğu eksikliklerini talep eder. Bu, bazen ilaç parası, bazen ekmek için para, bazen yağ, tuz parası olur. Çok ileri gittiğini düşündüğü zamanlarda:'' Seni çok rahatsız ediyorum, kızmıyosun değil mi bana?" diye mahçup bir şekilde sorar. Ben de'' Olur mu usta, ne kızması, bilakis gelmediğin zaman üzülüyorum, acaba hasta mı diye merak ediyorum." diye gönlünü ferahlatırım. Çayımızı söyleriz; ordan, burdan sohbete başlarız..
Geçtiğimiz çarşamba, gün bitime yakın, elinde, başı dikkat çekecek kadar dışarı taşmış uzun bir kutu olan kalabalık bir poşetle girdi. Usta bugün hasılat gayet iyi görünüyor,diye takılmadan edemedim. İyilik, sağlık muhabbeti geçtikten sonra bana '' Bu gün çay şeker alacan."dedi. "Alır mısın" yoktur hiçbir zaman, "Alacan! "Ben de gülerek: ''Elbette usta seni ve yengemi çaysız mı bırakacaz.''dedim. Keyfi yerine geldikten sonra gülerek :’’Ulan Metin Hocam, bu gün günlerden ne?’’ diye sordu. Ben de ‘Sevgililer Günü’olduğunu bildiğim halde, tecahül-i arifane yapıp ''Ne olacak Çarşamba usta'' cevabını verdim.
- Öyle değil ya, bu gün özel bir gün, bilmiyor musun?
- Allah Allah neymiş ki bugünün özelliği, günlerden herhangi bir gün işte.
- Olur mu hiç bugün Sevgililer Günü
- Haa tamam şimdi hatırladım, senin keyfin de bundan demek ki.
- Noldu biliyo musun, çarşıda kapalı bir yer var ya hani, içeri giriyosun.
- Bedesten
- Yok be!
- Beyaz Saray
- Yok değil, PTT Caddesinde ya eczane var girişin yanında, market var.
- Haa Havuzlu Han’ı diyorsun..
- Tamam şimdi oldu.
- Ordan geçerken baktım herkes, içerden elinde çiçekle çıkıyor(Zemin katında çiçekçiler var)ben de girdim içeri. Bir kalabalık, bir kalabalık ki sorma, herkes çiçek alıyor. Çiçekçi, harâretli bir şekilde müşterilerin taleplerine yetişmeye çalışıyor. Bekledim, sakinleşince ortalık, çiçekçiye’’ Evlat bi gül de bana versen olmaz mı’’ diye sordum.
Çiçekçi; yaşıma, üstüme başıma bakarak’’ Amca sen napcan çiçeği?'' diye sordu gülerek.
- Bu gün sevgililer günü değil mi ben de hanıma götürecem.
- Oo amca sen istersin de olmaz mı, dedi ve bir gülü, diğerlerine yaptığı gibi süsünü de ihmâl etmeden güzelce kutulayıp, verdi.
Bak, deyip poşetten çıkarıp uzattı.
"Ooo dedim usta çok güzelmiş gül, kıpkırmızı, yengemize yakışır."
Biraz mahzunlaştı(genelde hanımı, hastadır bilirim.)
- Hasta; ama hoşuna gider sanıyorum.
- Gider, gider. Hem ona moral olur, gülü görünce keyfi yerine gelir, iyileşir.
Yüzü güldü, devam etti:
- Ulan Metin Hoca, geçende televizyonda Safranboluluymuş hani, bir hocayı dinledim, ismini bilemedim şimdi.
- Hatırladım Mustafa Karataş hoca değil mi?
- Ha o işte, ne dedi biliyor musun?
- Ne dedi ki?
- Eşine iyi davranan, onun gönlünü hoş eden hanımlara Cennet’in 7 kapısı açılacak, hangisinden istersen gir, diyeceklermiş.
- Haksızlık bu ama, bu erkekler için de geçerli olmalı değil mi usta, hanımlarımıza iyi davranırsak biz de Cenneti isteriz, dedim gülerek.
- Bize de varmış; ama sadece Cennet’in bir kapısı açılacakmış, dedi mahzun bir sesle.
O anda pek bir anlam veremedim mahzunlaşmasına. Öyle ya Cennet'e girdikten sonra kaç kapıdan ya da hangi kapıdan girdiğimizin ne önemi vardı?
Ve devam etti.
Hanım’a dedim ki:
- Ben senin kalbini hiç kırdım mı?
- Yok bey!
- Peki seni üzdüm mü?
- Yok!
- Elimden geldiği kadar senin ihtiyaçlarını karşıladım, seni başkalarına muhtaç etmedim değil mi?
- Yok bey,olur mu hiç!
- Evet; ama Mustafa Hoca’’ Eşini memnun eden hanımlara Cennet’in yedi kapısı açılacakmış, istediğinden gir, denilecekmiş; bize ise tek kapı açılacakmış, sadece oradan girebilecekmişiz.
- İyi ya işte bey, öyle ya da böyle Cennet'e gireceksin ya niye üzülüyorsun?
- Sen yedi kapıdan istediğinden gireceksin, bense tek kapıdan girebileceğim,tamam da ben, seni Cennet'te nasıl bulacam?
Şimdi anlamıştım.
Hanımı;şefkatli,sevgi dolu gözlerle eşinin yüzüne bakarak şöyle der:
"Üzüldüğün şeye bak bey, merak etme, ben seni Cennet'e gireceğin kapının önünde beklerim.
Tebrikler hocam.. Seküler hayatın modernite dayatmalarına bir an olsun soluk aldıran bir yazı..
Günumuz genclerinin mutlaka dikkate almasi geteken bir hikaye..sevginin aşkın parayla mal mulkle alâkası olmadığının ispati..genclere ve ailelere mutlaka okutmali..cerçeveletilip evlenen genclere hefiye edilmeli..
Sevginin sayginin bağlılıgın vefanin para pulla alâkası yokmuş.
Allah bizlere cennet kapısından eşlerimizle birlikte girmeyi nasip etsin.
Yolda görsek arkamizı döneceğimiz yolumuzu degistirecegimiz insanlarimizin icinde ne cevherler var maasallah..velhasıl insanımız güzel bizim..