Ermenistan Başbakanı Paşinyan:"Hepimiz için çok zor bir karar verdim. Rusya ve Azerbaycan Devlet Başkanları ile Karabağ savaşının sonu için anlaşma imzaladım.Anlaşma benim ve halkım için inanılmaz derecede acı. "cümleleriyle Dağlık Karabağ'da uğradığı büyük hezimeti tüm Dünya'ya duyurdu.
Tüm Azerbaycanlılar ellerinde iki kardeş ülkenin bayrakları ile sokaklara döküldüler. Şarkılarla, sloganlarla, dualarla zaferlerini doyasıya kutladılar. Biz de Türkiye'de Azerbaycanlı kardeşlerimizin sevincine ortak olduk. Buna karşılık yapılan anlaşmaya sevinen bir tane Ermeni göremezsiniz. Adamlar resmen ağlıyor. Ağlamakla kalmamışlar, öfkeden deliye dönmüşler.
Ermeniler, kendi Meclislerini basmış,hezimetten sorumlu tuttukları meclis başkanları Mirzoyan'ı linç etmiş, cumhurbaşkanı Paşinyan perişan, nerede olduğu belli değil. Adamın cüzdanını, ehliyetini çalmakla kalmamışlar, parfümüne kadar yağmalamışlar.
Bu olağanüstü zaferle Rusya'nın "Minsk Üçlüsü" hikâyesi ile 28 yıldır hem Ermenistan'ı hem de Azerbaycan'ı oyaladığı sistem parçalandı. Azerbaycan, topraklarının büyük bir bölümünü geri aldı. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki anlaşmanın en önemli kazançlarından biri de hiç şüphesiz Azerbaycan-Nahçıvan-Türkiye arasında koridor açılması.
Ermenistan topraklarından geçirilen bir“koridor”da olsa bu,Türkiye’nin Türk dünyası ile doğrudan teması demek...
Böylece Türk Dünyası ile tekrar bağlantı kurmuş olduk.
Ama bizimkilere(!) bakıyorsunuz, bu olağanüstü zaferi gölgelemek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Azerbaycan, dolayısıyla Türkiye yenilmiş gibi gösteren algı operasyonları yapıyor. Güya sahada kazanıp masada kaybetmişiz.Dağlık Karabağ'ın tamamını almalıymışız,biz neden Karabağ'da gözlem noktalarında değilmişiz,Ruslar'ın insafına kalmışız vs vs.
Rusya ve onun içimizdeki taşeronlarının bu algı operasyonuna karşı Cumhurbaşkanımız R.T.Erdoğan tane tane izah etti: "Türk askeri de olacak. Ruslar hangi anlayışla yer alacaklarsa, Türkiye de aynı anlayışla yerini alacak."
Gönül isterdi ki Dağlık Karabağ'ın tamamı alınsın, masada Türkiye ve Azerbaycan'ın her istediğine ''evet'' densin. Ama ''politik gerçeklik'' diye bir kavram var. Karşımızda hem Dünya'nın hem de bölgenin en güçlü ülkelerinden biri var. Bu ülkenin askerî ve diplomatik gücü var, tarihten gelen kurnazlığı-fırsatçılığı var.
Demek ki bizim gücümüz ve caydırıcılığımız bu kadarına yetti. Alabileceğimizin âzamisini aldık.
Klavye başındaki hamâsi söylemler, bazılarının karın şişkinliği alır; ama birlik beraberliğimize verdiği zararın telafisi çok zor olur.
Hakkaniyet ölçümüz şu soru olmalı:"AZERBAYCAN'ın savaş öncesi ne kadar toprağı var, şimdi ne kadar? Türkiye Kafkasya'da neredeydi, şimdi nerede?
Bu millî olmayan tavırları için, CHP-HDP çizgisinde siyaset yapanları anlamakta zorluk çekmiyoruz; çünkü onlar bu millet adına faydalı olan ne varsa her fırsatta tüm güçleriyle karşı çıkıyorlar. Görevlerini yapıyorlar, şaşırmıyoruz. Şaşırtıcı olan kendilerini siyasi anlayış olarak "milliyetçi- ülkücü-Türkçü"olarak niteleyen, hedeflerinin TÜRK BİRLİĞİ oluşturmak olduğunu söyleyenlerin de onlarla aynı trene binip aynı türküleri söylemesi.
Aslında karın ağrılarını hepimiz biliyoruz: "Zafer olarak gösterirsek bu, Recep Tayyip Erdoğan'ın başarı hânesine yazılır.
Memleketimizin, çocuklarımızın geleceğini şekillendiren böylesi meselelerde siyasetin, milli meselelerin önüne geçmesi çok üzücü.
Ayıptır.. yazıktır!!!
Güzel ve isabetli bir tahlil. Kaleminize sağlık.Ama maalesef böyle tane tane de açıklasanız gözleri kapalı olana anlatmak imkansız. İnşallah birileri Milli konulara bakarken artık siyaset gözlüğünü çıkarırlar.
Metin bey kardeşim, Edebiyatçı kimliğiniz, milli ve yerli duruşunuzla söylenmesi gerekenleri açık seçik izah etmişsiniz. bırakın sancısı olanlar kıvransın.