Pazar günleri, "siyaset, ekonomi,hayat pahalılığı" gibi gönlümüzü yoran konuları bir tarafa bırakıp "insana ve hayata" dair yazılar yazmaya niyetlendik inşaallah. Bu ilki olsun.. Bismillah...
KAR ve ÖMÜR
Gece...
Işıkları kapattım, lapa lapa yağan karla beraber sessizlik ve huzur yağıyor gökyüzünden. Arabaların üzerini kapatmış kar, yolları da...
Gönül istiyor ki bembeyaz örtü, birkaç gün böylece kalsın. Kirlilik adına ne varsa üzerini örtsün, dünyamız bir süreliğine de olsa güzelleşsin; ama olmayacak biliyorum. Sabah pencereden baktığımda göreceğim manzara belli: Eriyip aslına dönüverecek, küçük su birikintileri halinde akıp gidiverecek o güzelim kar taneleri.
Güneş güzel yüzünü gösterip eritmese bile tuz döküp yine o güzelliği katledecek bazı insanlar, bazı insanların iyiliği(!) için, onlar rahat etsin adına.Tıpkı sonbaharda yollara dökülen rengarenk yaprakların büyüsünü, kirlilik addeterek süpürüp yok ettikleri gibi. Kapkara yüzüyle asfalt, nur yüzlü kardan ve sararan yapraklardan daha güzelmiş gibi..
Güneş kadar, insanların kadir kıymet bilmemesinin de karın durmamasında hatrı sayılır bir payı var sanki. Öyle ya meteoroloji "kar geliyor" uyarısını yapınca belediyeler, valilikler teyakkuza geçiveriyor.
Mübârek, daha yüzünü göstermeden kar kürüme araçları, tuz yüklü kamyonlar, ellerinde kürekle işçiler onu bekliyor, "geleceğin varsa göreceğin de var" dercesine. Üstad ne güzel söylemiş: ''Böyle bir karşılama varken kar, niye gelsin?''
Hadi geldi diyelim, niye dursun?
Kim istenmediği yerde durmak ister?
Bu yüzden karın ömrü çok kısa oluyor, tıpkı insan ömrü gibi..
İnsan ve kar birbirine ne kadar benziyor değil mi?
Şairin dediği gibi:
''İnsan ömrü bu; bir kar tanesini fark etmeye bile yetmiyor."
O kadar kısa yani.
"Kar ve ömür...
İkisi de yeryüzünde ''kıymete değer' bir şeyler bulmadıkça 'tutmuyor' ya da kendilerine kıymet vereni bulamayınca..."