Milletimizin,''Yeryüzünde biz de varız ve kimseye hesap vermeden yaşarız'' cümlesiyle Dünya'ya haykırdığı,özgürlük ve bağımsızlığımızın iki sembolü var: Biri, rahmetli Arif Nihat Asya'nın muhteşem mısralarında ''Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim'' diye sembolleştirdiği BAYRAĞIMIZ; diğeri ise Rahmetli Mehmet Akif Ersoy'un ''Allah bu milleti bir daha yazmak mecburiyetinde bırakmasın'' cümlesinde ifade ettiği İSTİKLAL MARŞIMIZ.
Bugün 12 Mart... İstiklal Marşımızın,TBMM'ce ''milli marşımız'' olarak kabul edildiği gün. Bu marşın sözlerini yazan kişi ise Mehmet Akif Ersoy. Şiirinin birinci seçilmesini tebriken ve de ödülünü almak adına meclisten gelen davete icabet etmek için yola çıktığında, sırtındaki paltoyu dostundan emanet alacak kadar ''yoksul'' ; tüm yoksulluğuna rağmen meclis tarafından ödül olarak verilmek istenen 500 lirayı ''Bu şiir benim değil, milletimin'' diyerek kabul etmeyecek kadar onurlu bir Mehmet Akif.
Her noktası şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklara, İslamın yüzyıllarca bayraktarlığını yapmış asil ve güzel milletine aşık, özü sözü bir, emanete sahip çıkan, verdiği sözü asla unutmayan, vefalı, muhteşem bir insan, örnek bir Müslüman: Mehmet Akif.
Çağrıldığında zerre tereddüt etmeden İstiklal Savaşına destek veren, şehir şehir, kasaba kasaba, cami cami dolaşarak vaazlarıyla milletimizi mücadeleye davet eden, teşvik eden bir vatansever: Mehmet Akif.
Ama Kurtuluş Savaşı tüm imkansızlıklara rağmen kazanıldığı, devlet kurulup Cumhuriyet ilan edildiğinde, devletin İslami esaslara göre değil de Batı'dan alınan ilkelere göre kurulduğuna şahit olunca, derin bir sükut-u hayale uğrayan da Mehmet Akif. Gözleri, hayallerinin yavaş yavaş kaybolduğunu uzaktan hüzünle izlemekten; dudakları ise "Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma/ Senin derdinle canlardan geçen Mecnun'la uğraşma!" mısralarını söylemekten başka bir şey yapamayan Mehmet Akif.
Düşünceleri herkesin malumu olan Mehmet Akif, birilerinin gözünde potansiyel suçludur artık. Meclisteki işine son verilir. Bir emekli maaşı vardır; o da çok görülür, keserler. Peşine polis takıp öyle bunaltırlar ki can dostu Eşref Edip'e" Arkamda hafiye gezdiriyorlar. Vatanını satmış adam muamelesi görmeye tahammül edemiyorum'' deyip canından çok sevdiği yurdunu terk ederek Mısır'a yerleşmek zorunda kalır. O yıllar (1929) tüm Dünya'nın ekonomik krizle boğuştuğu zamanlardır. Düzenli geliri olmadığı için orada da çok büyük sıkıntılar çeker. Hastalanır, canından çok sevdiği vatanında son nefesini vermek ister, nihayetinde döner. Çok yaşamaz: çünkü hastalığı ilerlemiştir. 1936'da vefat eder.
Zamanın iktidar sahipleri, kimsenin haberi olmadan sessiz bir şekilde gömülmesini münasip görür. Cenazesi 10 kişi tarafından tabutla taşınırken İSTANBUL Üniversitesinin birkaç öğrencisi tarafından tesadüfen öğrenilir tabutta onun naaşının olduğu. Gençler, sağa sola haber salar. Tabutunun üzerine yakınlardaki bir lokantadan alınan Türk Bayrağı örtülür. Akif'i seven binlerce kişinin katılımıyla Bayezid Camiinde kılınan cenaze namazı ve müminlerin dualarıyla toprağa verilir.
O zamanki iktidar sahipleri Rahmetlinin cenazesine tek bir kişiyle de olsa katılmadıkları gibi bir çelenk bile göndermezler. Gitmedikleri gibi mezarının başında konuşma yapan Prof.Dr. Abdülkadir Karahan'ı da Emniyette bir şube müdürü: “ Ne sıfatla resmi makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptın?'' diye sorguya çeker.
Yıl 1966..Merhumun, sahipsizlikten uyuşturucu ve içki müptelası olan evladı Emin ise bir gecekonduda yokluk içinde harap bir halde yaşamış,Tophane’de bir kış günü, açık bir kamyonun karoserinde donmuş olarak bulunmuştur.
Öyle ya babasına sahip çıkmak bir yana ona vebalı gibi davrananlar, oğluna niye sahip çıksın...?
İstiklal marşı Şairimize RABBİM merhametiyle muamele etsin, mekanı Cennet olsun..Bizi de affetsin..Hem Allah hem de rahmetli Mehmet Akif...
Vefa , insani, ahlaki ve imani bir haslettir. Bu hasletlerden mahrum olanlarda bulunmaz. Vesselam.
Acı ama, tarihi gerçekleri çok güzel ifade etmişsiniz sayın hocam. Kaleminize sağlık.
Ellerinize sağlık Metin hocam.. Ülkemizin içimizi acıtan gerçeklerinden birini çok beliğ ifade etmişsiniz.
Eyvallah üstadım
Kaleminize sağlık güzel yazı
Eyvallah...