KARABÜKANAHABER kurulma aşamasında iken ''Klasik haber vermenin dışında köşe yazılarımız da olsun ki diğerlerinden ayırt edilebilelim.'' düşüncesi ortaya çıkmış. Serde edebiyatçılık olduğu için iş döndü dolaştı bana geldi.
Dostlarımız: ''Madem edebiyatçıyım diye gerim gerim geriniyorsun meydana çık da hünerini görelim.'' dediklerinde "Oyna deyince yerim dar;yer açılınca da yenim dar'' bahanesiyle kaytaran gelin gibi ne kadar yol denesem de olmadı.Ne desem çıkış yolumu kapattılar.
Malum “Ayı ne kadar yol bilse avcı da o kadar hile bilirmiş''
''Hocam sen bizim serbest santraforumuzsun; istediğin zaman, istediğin konuda yaz ''denilince gözüne far tutulmuş tavşan misâli olduğumuz yerde kalakaldık, kımıldayamadık. O gün bugündür aklımızın erdiği, dilimizin döndüğünce bir şeyler karalıyoruz.
Sözün özü "dini meseleler, Mustafa Çelenli ve İrfan Bayın üstadların işi; ama yukardaki izne binaen, onların anlayışına sığınarak biraz da hadsizlik edip bu seferlik uzmanlık alanlarına girmiş olayım.
Bir din adamı değilim; ama kendime lâzım olacak kadar-alfabe düzeyinde de olsa-temel dinî bilgim var diye düşünüyorum.
Diyanetin, salgın dolayısıyla "Teravih'in evde kılınmasının daha uygun olacağı kararını verdik." görüşü, " Korona aşısının orucu bozmayacağı" fetvasıyla birleşince toplum içinde -özellikle bizim dediğimiz kesimlerde- katlamalı etki yaptı. Çok ilginç tepkilere şahit olduk.
İktidarı art niyetli olmakla suçlayanlar olduğu gibi Diyanet'i dinden çıkaranlar da az değildi hani. Dînî konularda hassas olan insanlarımızın hayalkırıklığının yol açtığı tepkisini az çok anlayabiliyoruz; ama Diyanet'i dinden çıkarmak da ne oluyor Allah aşkına! Gören de her birimizi Şeyhülislâm Ebu Suud Efendi zanneder.
Arşa yükselen feveranları duyanlar, herhalde farz ibadet yasaklanmış diye düşünmüşlerdir; oysa mesele teravih namazının camilerde değil de evlerde kılınmasından başka bir şey değil.
Arkadaşlarla birlikte teravih'e gitmenin, cemaatle namaz kılmanın, namaz çıkışı çay eşliğinde sahura kadar muhabbet etmenin tadına doyum olmuyor kabul, Ramazan havasına giremiyoruz, hepimiz üzülüyoruz bu da kabul; ama sayısı 55 binlere, ölü sayısı 250'lere dayanan Koronavirüs mağdurları da hayatımızın gerçeği.
Bildiğimiz kadarıyla Teravih, nafile bir ibadet, yani yapmak zorunda değiliz; ama yaparsak Allah'ın rızasını kazanır, gönlünü hoş eder, ona bir adım daha yaklaşırız.
Teravih'i evimizde kılalım, istediğimiz şekilde, istediğimiz kadar, elimizden tutan mı var? Hem Allah'la baş başa kalmanın(yapabilene) lezzeti, çok daha farklı olsa gerek. Üstelik nafile ibadetin gizli yapılanı makbûldür; çünkü insanların içinde yaptığımızda gönlümüze kibir gelmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir.
Olaya bir de şu yönden baktığımızda kârlı bile sayılırız. Camiden çıkıp da doğru evine giden kaç kişi var? İllâki bir yerlerde oturup çay, tatlı eşliğinde muhabbet ediyoruz. Peki, bu sohbetler esnasında farkında olarak ya da olmadan dedikodu yapmayan var mı? Kendimiz dâhil. "Dedikodu yapmak, ölmüş kardeşimizin etini yemek" kadar berbat bir şeyse Teravih'le kazandığımız sevabın daha fazlasını geri verdiğimiz ihtimaldir. Belki de eksiye düşüyoruz Allahualem.
Hep şöyle düşünmüşümdür:
Namaz kılmak nefse zor, kabul; ama bin bir zorlukla kazandığımız parayı, elde ettiğimiz malı mülkü başkalarıyla paylaşmak çok daha zor. Bu açıdan baktığımızda sabahlara kadar namaz kılmak kolay bir yerde. Niye? Çünkü cebe dokunan bir tarafı yok. Sadece hafif bir yorgunluk o kadar. O da biraz dinlenince geçer. Ama para kazanmanın, mal edinmenin ne kadar zor olduğunu düşünürsek, insanın para ve mal düşkünlüğünü de hesaba katarsak sadaka, zekat vermenin nefse, namaz kılmaktan çok daha zor geldiğini kabul etmek gerekir.
Bu yüzden bir insanın günde kaç rekat nafile namaz kılmasından çok; garibanlar, zor durumda kalanlar, yani ihtiyaç sahipleri için nefsine hükmedip de kaç lira harcayabildiği her zaman daha önemli olmuştur benim için. Allahualem ama Cenâb-ı Hakk'ın da böyle düşündüğüne inanıyorum. ''Komşusu açken tok yatan bizden olmadığına göre...''
Ebû Bekir efendimiz gibi çok yumuşak huylu bir sahabe bile, daha önce Müslüman olmuş; fakat Hz. Peygamber öldükten sonra ''Namaz kılalım da zekât vermeyelim'' diyen Müslümanlara savaş açtığına göre...
Anlaşıldı, bu sene de teravihi camilerde değil de evlerde kılacağız.
Elimizden gelmeyen durumlar için ah vah etmenin, karalar bağlamanın anlamı yok; çünkü kadim kuraldır: ''İman varsa imkân da vardır.'' Buradan kaybettiğimizi düşündüğümüz manevi lezzeti, sevabı ,belki de daha fazlasını kazanmak elimizde. "İnsana dokunmayan her şey eksiktir." demişler. Teravihte sadece kendimize çalışıyoruz; oysa salgın sebebiyle mağdur olan çok sayıda insan var çevremizde. İllâ çok sevap kazanacağım diyorsak onların yanında olalım.
Ramazan ayında yapılan her sâlih amele bin kat sevap verildiğine göre bu ayda Allah'ın bize ikram ettiği rızıkları, muhtaç müminlerle paylaşmak da güzel bir ibadettir. Mesela ekmeğimizi bir yoksulla, bir garibanla paylaşalım. Bir yetime, bir öksüze kol kanat gerelim. Başta fıtır sadakası olmak üzere zekât vermeye gücü yeten kardeşlerimiz yıllık zekâtlarını bu aya denk getirerek kat kat sevap alabilirler. Zekatımızı -her daim yaptığımız gibi-cimrilik yapıp da kırkta bir vermeyelim daha fazla verelim. Daha güzel olmaz mı?
Bir Ramazan da böyle oluversin... Cenab-ı Hakk: "Niye?" diye hesap sorarsa(sormaz da) adres belli: Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş. Naparsa yapsın; lider olmak kolay değil.
Bu arada şu hatırlatmayı yapmadan geçmeyelim: "Camide teravih yok. Evdeyiz. Bizi iki büyük tehlike bekliyor: Televizyon ve internet. Sâir zamanlarda esiri olduğumuz mâlum da bâri bu mübârek ayda bu esârete ''Hayır!'' diyebilmeyi becerelim. Ramazan akşamlarını televizyonun ve internetin elinden kurtaranlar ganimeti götürür." Aksi takdirde yandı gülüm keten helva.
Görünen o ki (ihaleyi başkalarına yıkma uyanıklığına teşebbüs etmeden) 84 milyon olarak pervasızlığımız, vurdumduymazlığımız, bencilliğimiz sebebiyle "Sıkı kapanma" bağıra bağıra geliyor. Nefsimizi dolduruşa getirmekten başka bir işe yaramayan bağırıp çağıracağımıza dua edelim de "Cuma'dan olmayalım."
Oruç ayımız hayırlı, mübarek olsun. Ailemize, sevdiklerimize, aziz milletimiz ve ümmete huzur, refah, mutluluklar getirsin.
Rabbim, bu ayı hakkıyla değerlendirebilmeyi ve bayrama sevdiklerimizle birlikte sağlık ve huzurla ulaşabilmeyi nasip etsin.
Hayırlı Ramazanlar...
Okudum. Anladım.
Üstad, kalemine sağlık. serbest santrafor olmak zor. atış serbest ama günü ve günceli en zarif şekilde gündeme taşımak herkesin işi değil. siz bu konuda gerçek üstadlardansınız.
Estağfurullah ustadım,sizin gibi güzel kardeşlerimizin sohbetleri, yazıları bizlere ilham veriyor.Selam ve muhabbetle
Allah razi olsun. Kaleminize saglik.
Amin ecmeın Rabbim razı olsun ağzınıza sağlık kıymetli hocam measselam
Cumlemizden Raşit HOCAM.. Selâm ve muhabbetlerimle
Benim tanıdığım bir hacı var. Namazı kılınca asla beklemiyor. Dedikodu yapılıyor diye..Diyanet bir kurum nasıl dinden çıkar..Kurumların dini olmaz ki,ancak orada çalışanlardan yanlış yapanlar varsa onlar dinden çıkabilir. Onuda kulların tespit etmesi zor..Hayırlı ramazanlar
Sağolasın kıymetli Hocam, sizlerin de oruç ayınız mübarek olsun.
Tebrikler sayın hocam güzel bir yazı finali etkileyiciydi.
Eyvallah Kamil Bey kardeşim.Selam ve muhabbetle
Eyvallah üstadım.Selam ve muhabbetlerimle
Amin, cümleye hayırlı huzurlu bereketli Ramazan lar dilerim inşallah
Üstadım , serbest santrafor her alanda top çevirir. Tebrik ediyorum. Rabbimizin Rahmeti, Bereketi, ve Mağfireti üzerimize olsun.