ÇİRKİN KRAL-İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR(!)
Her sene ahbap-çavuş ilişkilerine dayalı solcu, entel-dantel ekibine verilen ödüller ve siyasi mesaj verme ritüeline dönüşen ödül programları, hiç ama hiç ilgimi çekmez, takip de etmem.
Derece alan filmlerin gişe gelirleri de yok denecek kadar azdır. Çünkü toplumun değerlerinden, problemlerinden uzak; varsa yoksa tuzu kuru malum kesimin can sıkıntısından doğan münferit hezeyanlarıdır anlatılanlar. Merakla ve keyifle izlemeye başlar; hiçbirinin sonunu getiremezsiniz; çünkü sıkıntıdan ya baygınlık geçirir ya da olduğunuz yerde uyuyakalırsınız.
Akşamları hepinizin rutini olan TV kumandasıyla gezinirken bir haber kanalında denk geldim:
"61'inci Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünün sahipleri; "Ayşe" filmindeki rolüyle Binnur Kaya ile "Mukadderat"taki performansıyla Nur Sürer oldu.
Nur Sürer, âdet olduğu üzere siyasi mesaj içeren konuşmasında; "Bu ödülü, çoğunlukla değersizleştirilmek istenilen, bundan 40 yıl önce yaşamını Paris'te yitiren, biz sinemacıların en kıymetlisi ustamız Yılmaz Güney için alıyorum" sözleriyle ödülünü Yılmaz Güney’e ithaf etti.
Geçtiğimiz yıllarda "Öyle Bir Geçer Zamanki" isimli diziyle şöhreti yakalayan Farah Zeynep Abdullah, sosyal medya hesabından Sürer'in konuşmasını paylaşarak "Ne Yılmaz Güney'i be!" ifadelerini kullanmış.
Aynı Farah Zeynep Abdullah önceki yıllarda, "Yalnız Bir Opera" gibi şiirlerin usta ismi Murathan Mungan'ın Yılmaz Güney için sosyal medyada paylaştığı; "Yılmaz Güney'in ölümünün 37'nci yılı. İyi bir yönetmen, iyi bir oyuncu, iyi bir senarist olmasının yanı sıra sinemamızın en iyi yürüyen erkeğiydi. Bir daha kimse onun gibi boynunu hafifçe yana kırarak hüzünle bakarken içimizin en ücra yerine dokunamadı" paylaşımına;
"Sinemamızın en iyi kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan erkeği" diye cevap vermişti de dünyaca meşhur piyanist-şantörümüz, "niteliksiz dizi oyuncusu’' sözleriyle "haddini"(!) bildirmişti Farah Abdullah'a.
Farah Z.Abdullah'ı ; sahne, sinema, medya alanlarında çöreklenmiş ve kendilerinden olmayan kimseye hayat hakkı tanımayan, kendilerini "devrimci " olarak niteleyen bu kesim tarafından "afaroz" edilme riskini göze alarak böylesine cesur bir çıkış yapmaya iten sebep;
Çirkin Kral'ın Adana'da bir gazinoda "demlenirken" gürültü sebebiyle çıkan tartışmada Yumurtalık Hakimi Safa Mutlu'yu ateşli silahla öldürmesi değildi.
İşlediği suçtan "yırtmak" amacıyla şoförünün üstlenmesini istemesi gibi "insâni" olmayan bir istek sebebiyle ya da soruşturma sonucu gerçek ortaya çıkınca, 5 yıl hapis yattıktan sonra naklolduğu açıkhava hapishanesinden Fransa'ya kaçması da değildi.
1984 yılında Fransa’nın başkentinde, Paris Kürt Enstitüsü tarafından düzenlenen Newroz kutlamasında :
"Bugüne kadar bu amaçlar uğruna çok kurban verildi, daha da verilecek. Biliyoruz ki kurbansız zafer mümkün değildir. Kan ve ateşi göze almak zorundayız. Biz, dört bir yandan işgal altında tutulan bir sömürge ülkenin çocukları değil bağımsız, demokratik ve birleşik Kürt ülkesinin, Kürdistan’ın çocukları olmak istiyoruz. Dost ve düşman herkes bilsin ki kazanacağız, mutlaka kazanacağız…Yaşasın bağımsız, birleşik demokratik Kürdistan.” diyerek PKK'ya destek verdiği için hiç değildi.
Tek sebep, onun "Kadınlara" olan tavır ve hareketleriydi.
Farah Z.Abdullah'ı; sahne, sinema, medya alanlarında çöreklenmiş ve kendilerinden olmayan kimseye hayat hakkı tanımayan, kendilerini "Atatürkçü, çağdaş ve devrimci " olarak niteleyen bu kesim tarafından "afaroz" edilme riskini göze alarak, böylesine cesur bir çıkış yapmaya iten sebep, Nur Sürer'in ödül konuşmasını "İstanbul Sözleşmesi hayat kurtarır" sloganı ile bitirmesi olmuştu.
Belli bir kesim, her ne kadar saklamaya çalışsa da Çirkin Kral'ın özel hayatında kadının yeri hiç de hayal edildiği gibi değildi.
Yılmaz Güney, hanımı Nebahat Çehre'yi sürekli dövdüğü gibi, film çekiminde settekilerin korku ve endişeli bakışlarına aldırmadan onun başına bardak koyup gerçek mermiyle ateş etmekten çekinmemişti.
Çirkin Kral ve Nebahat Çehre'nin evlilik öncesi ve sonrası ilişkilerini Güney'in yakın arkadaşı Abdullah Keskiner şöyle anlatıyordu:
"Nebahat Çehre’ye ne zaman uğrasam ağzı burnu kan içinde, durmadan Yılmaz’dan dayak yiyen bir kadın. Nebahat kaçıp ya teyzesine, eniştesine ya da anneannesine gidiyordu. Oralardan geri getirmek hep bana düşüyordu. Bir bakıyorsun birkaç gün Nebahat’la iyi gidiyor; ama çok geçmeden yine dayak faslı başlıyor. Nebahat, Yılmaz ile birlikte olduğu sürece hep dayak yedi. Y.Güney 1968'de bir kavga sonrası arabasını Çehre'nin üzerine sürüp ona çarptı. Çehre'nin köprücük kemiği kırıldı ve başına dikiş atıldı, olaydan kısa bir süre sonra da boşandılar."
Önceki hanımını da sürekli dövdüğü kamuoyunun yakından bildiği hususlardandı.
Tüm bu gerçeklere rağmen Yılmaz Güney'e en çok sahip çıkanlar, aynı zamanda ''kadın hakları'' üzerine titreyenler(!) olması ne yaman çelişki.
Bu tatlısu solcuları, tapmak için helvadan yaptıkları putları acıkınca yiyen Mekkeli müşriklere ne kadar çok benziyorlar.
Kutsal bildiklerini, yeri ve zamanı geldiğinde afiyetle yiyiveriyorlar.
Azınlığın yaptığını örnek vermek pek adil gibi görünmüyor. Yitip giden nice canlar var haksız yere, nice canlar var onları koruyacak bir yasayı bekler durur. Umut dünyası işte! Birilerinin işine gelmez, çadır karışır. Eşekten düşeni, eşekten düşenler anlar. Bir vesile yüzlerce ölüp giden, günahsız kadınların mekanı cennet olsun
Gerçekleri Osmanlı Şamarı gibi yapıştırmışsiniz
Üstadım duygularımıza tercüman satırlarınız için teşekkür eder, hayırlı ömürler dilerim.
Kalemini sağlık abi
Mirim, yazınızda haklılık paylarınız çok. Siz her ne kadar bu solcu, pkklı, devrimci entel takımına ver yansın etseniz de zaten bir eliniz onlarla beraber. Yazınız genel karakteriyle CAMBAZA BAK yazısıdır. Milletin derdiyle hic ilgilendiğiniz yok. İsrail tehditiyle kredi kartı limitlerine vergi getiriyordunuz, noldu bir gece de İsrail vaz mı geçti... Destici bu vergiye karşı çıkmak Ermeni, pkklı ve hain olmak demektir. Yani Tayyip Bey karşı çıktığına göre... En Derin Saygılarımla
Destici'njn konuşması kendisini bağlar, kıyas yapmak doğru değil..750 TL meselesinde iletişim problemi var doğru,millete iyi anlatamadılar.Gerci anlatsalar da bir kesim iktidara karşı olmakla devlete karşı olmayı karıştırıyor. Tayyip Erdoğan nefreti, doğru bile olsa onlar için her şeyi reddetmeye yetiyor.750 TL için bu kadar gürültü çıkarmaya da gerek yok, altı üstü iki kişilik yemek parası,nerelere harcıyoruz.Vermek istemeyen, limitini 100 binin altına düşürür, savunma sanayine katkı yapmaz.
kalemine sağlık kardeşim