Bir Cuma daha geçti. Diyanet ve Hoca efendilerin ''secdeli ve secdesiz''lerle olan Cuma Namazı imtihanı, yerini yavaş yavaş ''Teravih Namazları''na bırakıyor. Gerçi kurt kuzuyu yemeyi kafasına koymuşsa bahane bulmak zor değil.
Ülkemiz ne zaman ekonomik bir darboğaza girse malum çevre tarafından ilk olarak hedefe Diyanet ve din görevlileri oturtuluyor: "Efendim, Diyanet ne işe yarıyor? İmamlar ne yapar? Diyanetin bütçesi, ARGE çalışmalarına aktarılsın, buluşlar yapılsın, milletimiz refah içinde yaşasın...'
''Hoca efendilerin, haklarında olumsuz kanaatlerin ortaya çıkmasında katkıları yok mu? Elbette var, hem de görmezden gelemeyeceğimiz kadar...
İmamlığın, Peygamber(sav) Efendimizi temsil ettiğinin farkında olmayan ve bu kutsal görevi sadece maaş almak için yapan o kadar çok din görevlimiz var ki üzülmemek elde değil. Duyarsızlık, vurdumduymazlık, boşvermişlik istemediğimiz kadar.Bu da ayrı bir hüzün meselesi.
İmamlar ateş altında iken tabii olarak Diyanet de hatırı sayılır bir oranda nasibini alıyor bu furyadan. En son saldırı ''VİP CUMA NAMAZI'' vesilesiyle geldi. Oysa yapılan, ülkemizdeki tüm Müslümanları temsilen Diyanet İşleri Başkanı, 25 ilçe müftüsü ve ortamı hazırlayan birkaç görevli olmak üzere 30 civarında kişiyle Cumanın kılınmasından ibaretti.
Böylece binlerce yıllık hutbe okunması ve cuma geleneği kesintiye uğramamış oldu. Bu, son derece masum ve güzel düşünülmüş bir uygulama yüzünden yine malum kesim saldırıya geçti. İşin ilginç tarafı onlara alnı secdeliler de eşlik etti.
Malum kesimin derdi belli; fakat bizimkilerin bu meseleye niye bu kadar sert eleştiri getirdiler anlayabilmiş değilim. Sanırım ''nefsler'' devreye girdi. Nefislerin kışkırtıcı sorusu da şu olsa gerek: ''Biz de Müslümanız, bizim neyimiz eksik?'' Oysa biliriz ki bizi yaratan, bize şahdamarımızdan daha yakındır, kalbimizden geçeni bilir. Her cuma olduğu gibi bu Cuma namazına da gideceğimizi O bilmiyor mu? Elbet biliyor. Gitmiş gibi aynı sevabı yine kazanacağız. O halde bunca telaş niye?
İslam'ı 600 yıl en güzel şekilde temsil etmiş bu aziz milletin yaşadığı, her karışı şehit kanıyla sulanmış topraklarda tek camide de olsa Cuma namazı kılınmaması daha mı hoş olurdu? Kabe'nin bomboş olması, bir mümin olarak gönlümüze hüzün bulutu gibi çökmedi mi? Aynı hüznü topraklarımızda yaşatmanın ne anlamı var?
Hayatın sadece bu dünyadan ibaret olduğuna inananların, İmamlar ve Diyanet hakkındaki bu tavrını anlayabiliriz;ama Allah-peygamber-Kuran- ahiret gerçeğine inanan, sadece haftada bir kez de olsa Cumaya giden ya da yılda iki kez Bayram namazı kılan, yani kalbinde iman kıvılcımı bulunan kişilerin de bu kervana katılmasına şaşırmamak mümkün değil..
Oysa hoca efendilerin her şeyden önce çok ağır manevi sorumlulukları var Allah indinde. Bu sorumluluğun ise maddiyatla karşılığı asla yoktur.
Biz sıcacık yatağımızda mışıl mışıl uyurken her sabah güneş doğmadan, kıldırdıkları sabah namazı dahil, 5 vakit camiye davet eden onlar. Cenazemizi yıkayan, kefenleyen, namazımızı kıldıran ve ebedi aleme uğurlayan onlar.
Çocuklarımıza Rabbini, peygamberini, Kur'an'ı, ahireti, hesabı öğreten de...
Cemaatin dertleriyle ilgilenen, kavgalıları barıştıran, en önemlisi de caminin faturalarını ödemek için her hafta cemaate dil dökmek zorunda kalan da onlar..
Dünya hırslarına kapılıp yaradılış gâyemizi unuttuğumuzda hatırlatanlar da...
Ama "ne yapıyorlar ki" ? Daha ne yapsınlar kardeşim!
Varsayalım ki imamlar, vaizler dahil tüm çalışanları ve kurumlarıyla birlikte Diyanet'i kaldırdık.
O zaman çocuklarımıza Rabbini, peygamberini, Kur'an'ı, kul hakkını, hesabı kim öğretecek?
Dizi izlemekten, ev işleri yapmaktan fırsat bulup da anneler mi?
Yoksa tüm gün boyu çalışıp eve yorgun argın dönen ve elinden kumandayı düşürmeyen babalar mı?
Veyahutta cep telefonları vücutlarının bir parçası haline gelmiş abiler, ablalar mı?
Ya da bir ihtimal öğretmenler mi?
Neyse bizim muhite biraz fazla yüklendik, asıl hedef kitlemize dönelim. Dinle diyanetle ilgisi olmayıp da bulduğu ilk fırsatta yaylım ateşine başlayanlara yani.
Her şeyden önce,
Muhteremler! Din bizim, diyanet bizim, imamlar da bizim, size ne oluyor?
Açıkça söyleyemezseniz de hâl dilinizle "Dine ne gerek var? Herkes vicdanı ile temiz kalbi ile yaşasın;çok güzel evimiz, son model arabamız, bankada tonla paramız olsun, kafamıza göre gezelim, tozalım, canımızın istediğini yiyelim, içelim, giyelim." diyorsunuz,anlıyoruz
Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Yanıp tutuştuğunuz hayat tarzını rehber edinen Batılı ülkelerin fotoğrafı bu:
''İçki ve uyuşturucu bataklığında çırpınan, aile bağları kopmuş, kimsenin kimseden haberinin olmadığı, her bireyin tek başına ayakta kalmaya çalıştığı bir toplum.
Yaşlıların huzur evlerinde; çocuklarından, torunlarından habersiz, ölümü dört gözle beklediği; yalnızlıktan, ilgisizlikten, kimsesizlikten bunalmış, yaşamaktan bıkmış, ötenazi isteyen bir toplum.
Açlıktan ölseniz bir parça ekmek, susuzluktan kavrulsanız bir yudum su vermeyecek bir toplum.''
Bu saydıklarımızı istiyorsanız yolunuz açık olsun. Siz kendi dünyanızı inşa etmeye devam edin; bize ilişmeyin...
Yazımızı Muhammed Berdibek'le noktalayalım:
“Doktor tedavi, imam dua, geri zekâlı da geri zekâlılık eder.
Ve bu kaide hiç değişmez.”
Not:Muhammed Berdibek'in sözü,İsmail Kılçarslan'ın yazısından alıntıdır.