Yıl 1993... Önce Sivas Madımak, üç gün sonra da Başbağlar katliamı..
Aslında uzun süredir bu konuda bir köşe yazısı yazmak var aklımda. Ama ne zaman niyetlensem her defasında vazgeçiyorum..
Bunun iki sebebi var:
Biri, toplum vicdanında derin tahribatlara yol açan bu tip olayları kaşıyarak yarayı tekrar tekrar kanatmak istemiyorum. Diğeri de insanların benzer olaylar karşısındaki ''seçkinci'' tavrına çok üzülüyorum, moralim bozuluyor, "en iyisi hiç görmeyeyim" diyorum..
Mesela Sivas'ta otelin ateşe verilmesi sonucu hayatını kaybedenlere ağıtlar yakanlar, üç gün sonra Sivas'ın rövanşı (!) niteliğinde olan Başbağlardaki masum insanların katledilmesini ağzına almıyor.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasına "üç fidan" diyerek âh edenler, Adnan Menderes ve arkadaşlarının darağacına çekilmesini görmezden gelmeyi tercih ediyor.
"Daha çocuktu" diyerek Berkin Elvan için gözyaşı dökenler, kurban eti dağıtırken PKK'lılar tarafından defalarca bıçaklanan, üzerinden arabalarla geçilerek ölüsüne bile işkence edilen, bu yüzden annesinin ancak bacağındaki beninden tanıyabildiği "daha çocuk" olan Yasin Börü'yü zikretmiyorlar bile.
Oysa bu insanların hepsi bizim. Siyasi görüşleri, inançları,hayat tarzları, yaşları farklı olsa da bizim.Hepsi bir ananın evladı, bir kadının eşi, bir gencin sevdiği, bir çocuğun annesi, babası veya dedesi. Çekilen acılar, dökülen gözyaşları, ölünceye kadar dinmeyecek yürek sızıları ortak. Ama birine feryat figan eden diller, diğerine lâl..
Ben de bu ikiyüzlülüğe tahammül edemiyorum vesselam..
Yine de belki ders alınır da çekilen acılar tekrarlanmaz umuduyla tarihe ve vicdanlara not düşelim.
1993 yılının ne kadar karanlık bir yıl olduğunu ancak uzun yıllar sonra kavrayabiliyoruz:
"Turgut Özal, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın, Uğur Mumcu suikastları,
Silahsız 33 erimizin katledilişi,
Madımak,Başbağlar faciaları..."
Sağdan soldan siyasetçi, aydın, sanatçılar ve askerlerimiz...
Hepsi aynı yıl..
Böylesi olayları tesadüf olarak niteleyebilir miyiz? Siyaset ve önyargılarımız gözümüzü ve gönlümüzü kör etmemişse asla!
Birkaç gün önce acı, hüzün ve yürek sızısı ile tekrar hatırladığımız Madımak olayları için farklı sebepler ileri sürülülebilir. Birileri her ne kadar ''yobazlar, gericiler..'' gibi klişe söylemlerle (siyasi nitelikli her acı olayda olduğu gibi)bir kesimi hedefe koysa da hepimizin canını fenâ hâlde (hâlâ)yakan, doğrudan Madımak, dolaylı olarak da Başbağlar felaketinin asıl sebebinin Aziz Nesin olduğunun işaretleri oldukça fazlaydı.
Hatırlatalım... O zamanlar Salman Rüşdi isimli bir müptezelin yazdığı, Peygamber Efendimiz(sav)'in mübarek eşlerini ''hayat kadını'' gibi gösteren ''Şeytan Ayetleri'' isimli kitabı (!) tüm Müslümanların büyük tepkisini çekmişti. Bu yüzden Dünya'nın her yerinde büyük çaplı protestolar yapıldı, onlarca insan hayatını kaybetti.Ve kitap, birçok ülkede yasaklandı.
Aziz Nesin, bu yaşananlardan haberdar olduğu halde, tüm uyarıları kulak ardı ederek ''Basın özgürlüğü'' kavramının ardına sığınıp Cumhuriyet Gazetesinde bu romanı tefrika şeklinde yayınlama konusunda inat etti ve dediği gibi de yaptı.Tahmin edildiği üzere ülkemizin birçok şehrinde gösteriler yapıldı.
Aziz Nesin'e ''halkın kendisine karşı çok tepkili olduğu, Sivastaki etkinliğe gelmemesi gerektiği, geldiği takdirde önü alınamaz olaylar olabileceği" yetkililer tarafından defalarca söylendi. Çünkü Sivas,alevi vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bir şehrimizdi ve bu milletin hassas noktalarını kaşıyıp olay çıkarmak için millet düşmanlarının pusuda beklediği inkar edilemez bir gerçekti..Çünkü geçmişte, ''Çorum-Maraş, 6-7 Eylül olaylarında prokovatörlerce galeyana getirilen halkın ne büyük acılara sebep olduğunu bizzat yaşamıştık millet olarak.
Buna rağmen Sivas'a geldi ve beklenen oldu. Aziz Nesin'in şenlik için Sivas'ta olduğu haberi duyulunca tepkiler yükselmeye başladı. Protestolar, halkın içine karışmış prokovatörlerin kışkırtması ve zamanın valisinin de gevşek tutumuyla içinden çıkılamaz hale geldi, Madımak Oteli ateşe verildi. 33 kişi, çoğu dumandan boğulmak sebebiyle, hayatını kaybetti.
Bu olayların ardından çok fazla değil, sadece üç gün sonra 5 Temmuz 1993'te Erzincan'ın Başbağlar köyü, PKK'lı teröristlerce basıldı. Evler ateşe verildi.İçinde çocukların da olduğu 33 masumun 28'i kurşuna dizilerek, 5'i de canlı canlı yakılarak Madımak'ın intikamı alınmıştı. 33 cana karşılık 33 can...
MADIMAK faciasında suçlu olduğu iddiasıyla yargılanan 33 kişiden biri, çok yaşlı ve ağır hasta olduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanımızın affıyla yakınlarda serbest kaldı. Geriye kalan 32 kişi hâlâ hapiste.. Birçoğu masum olduğunu iddia ederek yeniden yargılanma talebinde bulunuyor; ama kamuoyu baskısıyla onlara inanan yok, onları dikkate alan da...
Madımak faciasında ölen 33 kişiye karşılık 33 kişiye ömür boyu hapis veren zamanın hukuku, Başbağlarda yine aynı gerekçeyle katledilen 33 kişinin faillerini ise hâlâ bulamadı..Hatta "Başbağlardaki katliamı biz yaptık."diyerek teslim olan 14 caninin, suçlarını itiraf etmelerine rağmen Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından serbest bırakıldığı ve yurtdışına kaçmalarına imkan sağlandığı haberleri o zamanlar basına yansımış ve kamuoyunda çok büyük infial uyandırmıştı, dün gibi hatırlıyorum.
Akıl ve vicdanlarını siyasetin gayya kuyusuna hapsetmemiş olan feraset ve basiret sahipleri şunun farkında:
Ne Madımak Alevi katliamıydı ne de Başbağlar Sünni katliamı...İkisinde de amaç, milletimizi etnik temelde ve mezhep ekseninde bölmek, bizi birbirimize düşürerek Alevi- Sünni kavgası çıkarmaktı. Birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi bozmaktı; ama Allah’a hamd olsun ki oyunları tutmadı.
Aynı kişiler, o zamanlar da Alevilerin ve Sünnilerin düşmanıydı, bugün de öyle.. Gelecekte de durum değişmeyecek.
Şu gerçeği aklımızdan çıkarmamalıyız:
Ancak, insana ve onun değerlerine yapılan tüm saldırılara; farklı siyasi düşünce,hayat tarzı ve inançlarımızı bir yana bırakarak, farklılıklarımızı zenginliğimiz kabul edip hep birlikte karşı çıkarsak, yani "yürekler toplu vurursa" huzur, barış ve refah içerisinde yaşayabiliriz.
Fakat yaşanan onca acıya rağmen, olanlardan ders almayıp "Cambaza bak!" diyenlerin gösterdiklere yöne bakmayı tercih ederek, her olay sonrası hep aynı kesime parmak sallamak ve "sadece benim acımı hissedin, benim feryadımı duyun, beni görün" demek, pusuda bekleyenlerin ekmeğine yağ sürmektir.
Mütemâdiyen sadece kendi acılarımızı dillendirir, kendi acılarımıza üzülürsek, samimiyetimize kimseyi inandıramayız.
Dağınık sürüye de kurt inmesi mukadderdir.
Hocam ağzınıza kaleminize sağlık. Bu çifte standart bittiği zaman ülkede birlik sğlanmış olacak inşallah.
Hocam elinize,zihninize sağlık.Fakat o 33 kişi suçsuz yere yatıyorlarsa daha çok böyle yazılar yazılır bu memlekette.
Maalesef..Emniyet müdürlüğüne yazı tahtası koymuşlar..Olaya karışan(!)ları millet kafasına göre yazmış..O tarihte Sivasta olmadığını ispat eden kişiyi bile atmışlar içeri...33'e karşı 33 bile meselenin bir kesimini yatıştırma amaçlı yargılama ve hapisle cezalandırma olduğunun ispatı..Yazık,günah..Vebaldir bu..
"Mütemâdiyen sadece kendi acılarımızı dillendirir, kendi acılarımıza üzülürsek, samimiyetimize kimseyi inandıramayız." Güzel bir yazı, ibretlik bir cümle. Kaleminize sağlık.
Sağolasın .. Selam ve muhabbetlerimle
İdeolojik duruşlarımız adalet duygumuzun önüne geçince oradan zulüm ve aymazlık doğuyor. Vesselam
Üstad gene bir konuşmuş, pir konuşmuşsun. ülkemizde maalesef bu çarpık ve sapık zihniyet insanımızı ayrıştırmak isteyenlerin taşeronluğuna devam ediyor. dileğimiz parçalamak isteyenlerin parçalandığına şahit olmak. Rabbim nasip etsin inşallah.
Eyvallah ustadım..
Metin hocam her iki katliamın da millet düşmanı provokatörlerce aynı mihrak tarafından yaptırıldığı gerçeğini çok güzel ifade etmişsin Allah razı olsun. İç siyaset dışı yazılarını daha güzel buluyorum gayet objektif yazılar olduğundan heralde
Teşekkür ederim Osman Abi her konuda tarafsız bir gözle yazmaya çalışıyorum;ama dışarıdan farklı görünüyor demek ki..Olumlu olumsuz her türlü görüşe saygımız vardır. Selam ve muhabbetlerimle
Allah razı olsun. Güzel özetlenmiş