Dün New York’ta tarihi bir oylama yapıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul ettiğine dair aldığı kararın reddedilmesi için konuyu Birleşmiş Milletlere taşıyacağını söylemişti. Söylediğini de yaptı. Güvenlik Konseyi’nde görüşülen ve ABD’nin kararını reddeden karar tasarısı, yine bu devlet tarafından veto edildi. Zaten başka bir şey beklenemezdi.
Her zaman söylüyoruz, Güvenlik Konseyi insanlık tarihinin en kötü adaletsizlik mekanizmasıdır. Herhangi bir kararı beş daimi üyeden biri bile veto etse, o karar kabul edilmemiş sayılıyor. Yani bu konsey, beş ülkeyi dünyadan daha büyük kabul ediyor. İşte Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da tam bu noktada feryat ve isyan ediyor, dünyaya haykırıyor: “Dünya beşten büyüktür. Ey insanlık! Öyleyse ayağa kalk ve hakkına sahip çık”.
Dünya müstekbirlerinin tam da karşılarında ve ilk defa Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ta başbakanlığı döneminden itibaren yüzlerine baka baka yapılan bu onurlu haykırış, hiç de hafife alınacak türden bir şey değildir. Bu gün, BM’de onca tehdide rağmen alınan tarihi kararda Cumhurbaşkanımızın yıllardır haykırdığı ve dünya milletlerinin adeta hücrelerine nakış nakış işlediği bu haykırışın payının olduğunu bilmemiz gerekir. Bunu bilmemek ve görmezden gelmek, Türkiye’nin liderine karşı yapılan büyük bir haksızlıktır. Halbuki sağduyulu her Türk vatandaşına, bu lidere haksızlık yapmak yerine, onunla ülkesi adına gurur duymak düşer.
Karar, Güvenlik Konseyinden geçmedi. ABD kendi aldığı kararın reddedilmesini onaylayacak değildi elbet. Türkiye’nin, bu baştan aşağı adaletsizlik kokan mekanizmasından bir şey beklediği de yoktu zaten. Ama, pes etmeye niyeti de yoktu. ABD’nin burada veto ettiği kararı BM Genel Kurulu’na taşıdı.
İşte tam bu noktada ABD ile Türkiye arasında adeta güç savaşları yaşanmaya başlandı. Türkiye, haklı davasının dünya devletleri ve milletleri tarafından kabul edilmesi çağrısında bulundu.
Çok açık bir şekilde görülmekteydi ki, ABD, Türkiye’den ve onun ezilen dünyanın lideri haline gelmiş olan Cumhurbaşkanı’ndan, Recep Tayyip Erdoğan’ın etki gücünden çok korkuyordu. Nitekim, daha önce BM’ler tarihinde görülmemiş bir biçimde, oylamaya katılan üye ülkeleri alenen tehdit etmesi, bu korkunun açık bir ifadesiydi. Korktuğu da başına geldi.
Türkiye’nin açık çağrısı karşısında ABD, kendilerine karşı oy kullananları not edeceklerini ve bu ülkelere yapılan yardımları durduracaklarını söyledi.
Bunun üzerine Tayyip Erdoğan’dan ABD’ye çok sert bir çıkış ve dünya ülkelerine de tarihi bir çağrı geldi: “Tüm dünya ülkelerine sesleniyorum. Sakın ha, böyle dolarlarla iradenizi birilerine asla satmayın. Dolarlar gelir, satılan irade gelmez. Temenni ediyorum ki, ABD bugün beklediği neticeyi alamaz ve dünya Amerika’ya ders verir”.
Türkiye’nin destansı mücadelesiyle Amerika, çaresizlikten oraya buraya rastgele ateş eden bir kovboya dönmüştür. Daha iki gün önce, “Tali (önemli olmayan, ikincil) meseleler yüzünden Amerika ile kavga etmenin anlamı yoktur” diye Dışişleri Bakanı eliyle açıklama yapan Bahreyn bile oylama da ABD’ye karşı Türkiye’nin yanında oy kullanmak ve Türkiye’nin bu tarihi çağrısına uymak zorunda kalmıştır.
Rakamlar herkesin Malumu. 9’a karşı Türkiye’nin tezi için 128 kabul oyu. Dünya lideri kim, diye sormanın da galiba tam zamanı.
Bu son cümleme çok sayıda burun kıvıranların olduğunu tahmin ediyorum. Ama, emin olun, üzerinde iyice düşünüldüğünde, o son cümlenin ne kadar yerinde olduğu anlaşılacaktır. Velev ki ABD büyükelçiliğini yarın Kudüs’e taşımış olsun. Devletler arenasında fevri hareket etmek ve bugünden yarına hemen bir şeyleri değiştirince kendisini güçlü zannetmek, sadece devletin başındakilerinin egosunu tatminden başka bir şey getirmez.
Eğer ABD, Kudüs’ü başkent ilan ettim diyerek diplomatlarını oraya taşırsa düşeceği durum aynen budur. Ego tatmini… Türkiye o kararı çoktan aldı bile.
Söyleyeceğim o dur ki, devletlerarası münasebetlerde değişim yavaş ve köklü olduğunda bir anlam ifade eder. Çünkü, bu değişim muazzam devrimleri beraberinde getirir. Ama zaman alır, olgunlaşma evresi lazımdır.
Şimdi, işte dünyada meydana gelen değişimler, bu olgunlaşmaya doğru gitmektedir. Sonuç kaçınılmazdır. Artık ABD, dünyada güç yitiriyor. Geçen yüzyılda karşısında herkesi titreten 20. yüzyılın bu dev ülkesi 21. yüzyılda giderek sıradanlaşıyor, sıradanlaşırken öfkeleniyor, öfkelendikçe hatalarla dolu girdabın içerisine yuvarlanıyor.
Onu öfkelendiren ve aklını alan tek kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır. Sayın Cumhurbaşkanının haksızlığa, adaletsizliğe meydan okuyuşu ve dünya mazlumlarının sesi oluşu, dahası Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin değişmesi lazım geldiğini söylemesi, dünyayla istediği gibi oynayan, dünyayı ve onu kan deryasına çeviren ABD’yi çıldırtıyor. İnsanlık, Erdoğan sayesinde ayağa kalkıyor ve yeryüzünü talana çevirenlerden hesap sorma cesaret ve arzusunu artık açık ediyor.
Bütün bunlar Erdoğan liderliğinde Türkiye tarafından yapılıyor. Yalan mı?!!!
Oylama sonrasında Amerikan heyetinin şaşkınlığını, bitmişliğini, tükenmişliğini iyice izlediniz mi?! Bir de onun karşısında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ve heyetinin yüzlerindeki mutluluk ve özgüveni gördünüz mü?! Sonuçtan dolayı tebrik için gelen devlet adamlarının onların etrafında nasıl pervane oldukları dikkatinizi çekti mi?!
Üç maymuna yatıyorsanız, diyeceğim bir şey yok. Ama ben bu ülkeyle gurur duyuyorum. Bana gurur duyacağım devlet atmosferini yaşatan bu ülkenin liderine de sonsuz teşekkür ediyorum.
ABD, Ortadoğu’da bizimle açık savaşa girerek tarihinin en büyük hatasını yapmıştır. Vize krizinin başladığı günlerde yine bu köşede “Asla Pes Etmemeliyiz” adlı bir yazı yazmıştım. Yazıyı bitirirken “Öyle anlaşılıyor ki, ABD’nin sonunu Türkiye’ye yaptığı uygulamalar, başka bir ifadeyle Türkiye getirecek gibi görünüyor” ifadelerini kullanmıştım. Artık o ifadeler kendisine sahada uygulama zemini buluyor.
Yinelemek ve belki tashih etmek gerekirse, ABD’nin sonunu, dünyaya özgüven vermek suretiyle Türkiye’nin lideri getirecek gibi görünüyor.
(Not: Yazı uzadığı için Türkiye açısından meseleye yaklaştık. Oylamanın ABD açısından neler getirdiğini sonraki yazıma bırakıyorum).