Katar krizi, Ortadoğu’da yeni planların kurulduğunu, yeni oyunların döndüğünü ortaya çıkarmıştır. Bu oyunlarla ABD’nin birden fazla hedef güttüğü, en önemli hedefin de Türkiye olduğu anlaşılmaktadır. ABD’nin hedefleri doğru bir şekilde ortaya konulmazsa Türkiye’nin neler yapması lazım geldiği hususları da sağlıklı bir biçimde tespit edilemez. Bu bakımdan öncelikle ele almamız gereken şey, ABD’nin hedeflerinin ne olduğunun tespitidir.
Katar kriziyle ABD şunları hedeflemiştir:
1- Katar’a Hamas ve Müslüman Kardeşler Teşkilatı üzerinden yüklenip Sünni devletler eliyle cezalandırarak, bu iki örgütü “terörist örgütler” olarak Sünni İslam dünyasına tescilletmek.
2- “Ben, sadece teşkilatları değil, devletleri bile terörist olarak ilan eder, bunu da dünyaya kabul ettirebilirim” duygusunu uyandırmak. Dolayısıyla bölge devletlerini terörist ilan etmekle tehdit etmek; böylece, sömürgeci politikalarına karşı çıkan bütün oluşumları terörist olarak kabul etmeleri konusunda onlar üzerinde baskı oluşturmak. Nitekim, Trump, telefon görüşmesinde Katar Emiri’nden, “terörün finansmanını önlemek için” bölge ülkeleriyle işbirliği yapmasını istiyor. Halbuki Katar buna zaten açık ve Türkiye’yle yakın dönemde böyle bir anlaşma yaptığını biliyoruz. Ama Trump’ın maksadı, aslında terörle ilgisi bulunmayan ve kendi emperyalist emellerine itiraz eden oluşumları terörist kabul ettirmektir.
3- Sünni devletleri birbirlerine kırdırarak aralarındaki güveni tamamen yok etmek, aralarındaki mesafeyi bir daha kapanmayacak şekilde açmak.
4- Bölgedeki ülkelere “Bensiz bir hiçsiniz” diyerek, aşağılayıp tehdit etmek suretiyle onlarda korku salmak, korkuyla kendine bağlamak ve özgüven duygularını tamamen tahrip etmek. Bu anlamda Trump ABD’sinin Obama ABD’sinden farklı olduğu görülüyor. Nitekim Trump, seçim konuşmalarında körfez ülkeleriyle alay etmiş, onları ağır ifadelerle hep aşağılamıştır.
5- Türkiye ile ilgili hedeflere gelince; Katar’a ve onun üzerinden diğer bölge ülkelerine, “Benim iznim ve onayım dışında bağımsız bir dış politika uygulayamazsınız. Dolayısıyla Türkiye ile beni rahatsız etmeyecek düzeyde ilişkiler kurabilirsiniz. Onun ötesinde, varlığınızı sorgulamaya başlarım” mesajını vermektedir.
6- “Üzerinde oturduğunuz servetlerle bağımsız ticari antlaşmalar yapamazsınız. Dolayısıyla, o servetler benim ülkemden başka bir yere akamaz. Böyle yaparsanız himayemi kaybeder, varlığınızı tehlikeye sokarsınız” algısını oluşturmuştur.
7- Bölge ülkelerine, “Ortadoğu’nun patronu benim. Burada ben ne dersem o olur. Benim barıştırdığımla barışır, savaştırdığımla savaşırsınız. Zordaysanız, müracaat edeceğiniz devlet benim ve bana mecbur ve mahkûmsunuz” demiştir. Nitekim, Trump, gayet pişkin bir şekilde Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Thani’yi krizi çözmede yardımcı(!) olmak için Beyaz Saraya davet etmiştir. Yani, “krizleri kendin çıkar, kendin çöz” yöntemi. Katar bu davet karşısında onurlu bir duruş sergilemiş ve bu daveti reddetmiştir.
8- Türkiye’yi Ortadoğu ülkeleri nezdinde iki arada bir derede bırakmak. Çünkü, Türkiye bütün körfez ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip. Bu kriz nedeniyle tercih yapmak zorunda kalırsa, tercih dışı bıraktıklarıyla arası gerginleşebilir ve prestiji yıkılabilir ümidi beslenmiştir.
9- Böylece Türkiye, Ortadoğu’da kurulan yeni denklemden çıkartılmak ve tamamen diskalifiye edilmek istenmektedir. Bu nedenle ona yaklaşanlar cezalandırılmakta, bu yapılırken de Türkiye’nin iyi ilişkiler kurduğu ülkeler üzerinden yapılmaktadır.
Görüldüğü gibi, ABD/Batı, bu krizle birden fazla kuş vurmayı hedeflemiştir. Türkiye büyük bir sarmalın içine çekilmeye çalışılmaktadır. Müdahil olsa bir türlü, olmasa bir türlü hale gelmiştir. Müdahil olmadığı takdirde, kendisiyle büyük işler yapan bir ortağını yalnız bırakmış olacaktır. Bu durum sadece Katar’ı değil, aynı zamanda kendisine yaklaşan ve birlikte önemli projelere imza atan, zor zamanlarda desteklerini gösteren ülkeler nezdinde de güven krizine yol açacaktır.
Pekiyi bunun içinden nasıl çıkılacaktır. Türkiye kriz karşısında neler yapmalıdır?
1- Türkiye, her şeyden önce teenni ile hareket etmelidir. Soğukkanlı bir şekilde konuyu masaya yatırmalıdır.
2- Diplomasinin bütün yöntemlerini kullanmalı, ne olursa olsun bundan ayrılmamalıdır. Tepkilerini, eleştirilerini, söylemlerini mutlaka diplomasinin kuralları içinde ortaya koymalıdır. Şu ana kadar yapılan bu olmuştur.
3- Proaktif hamleler yapmalı, ama bunu yaparken de diplomatik sınırlar içinde kalmalıdır. Yani, bazen inisiyatif almalı, bazen de bir adım attığında adımın sonuçlarını düşünerek meydana gelecek olumsuzlukları nasıl karşılayabileceğine dair
planlarını önceden kurmuş olmalıdır. Çünkü taraflardan hiçbiri düşmanı değildir; hatta taraflar kendi dostudur. Sadece, başkalarının kurduğu oyunu oynamaktadırlar.
4- Bu çerçevede, hepsiyle dost olduğunu taraflara iyi anlatmalı, bu krizin çözümü için ne kadar samimi olduğunu hissettirmeli, bunun tüm tarafların hayrına olduğu inancını onlara vermelidir.
5- Bununla birlikte, Katar’da terk edilmişlik duygusu uyandırmamalı, “Türkiye, başıma gelen bu badireyi aşabilmem için elinden gelen tüm çabayı gösteriyor” duygusunu oluşturmalıdır. Bununla birlikte diğer tarafın da düşmanlığını çekmemelidir. Bunun nasıl başarılabileceği de diplomasinin maharetine kalmıştır.
6- Anlaşılan o ki, Katar Türkiye’nin kendisini himaye etmesini istemektedir. Türkiye bunu yapmalıdır; ancak bunu denge politikası güderek başarmalıdır.
7- Türkiye’de sivil toplum kuruluşları, krize yönelik ambargoya son verilmesi yolunda “oyunu boz” başlığı altında demokratik gösteri haklarını kullanmalı, basın açıklamaları yaparak bir baskı oluşturmalıdır. Ancak, bunu yaparken, taraflardan hiçbirini karşılarına almamalı, birleştirici dil kullanmalı, Batının oyununa gelmemeleri gerektiğini söylemelidir. Bu söylemle Katar, Türk halkının kendi yanında olduğunu hissederken, diğer taraf da Türklerin samimi olarak krizin çözümünü istediklerini düşünmelidir.
8- Türkiye İslam örgütlerini toplantıya çağırmalı, buradan taraflara birbirlerini tahrip etmemeleri ve güçlerini tüketmemeleri yönünde çağrılarda bulunarak, sorunların diyalogla çözülmesi gerektiği yönünde kararlar çıkartmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Dünya Alimler Birliğini toplantıya çağırarak taraflara, “bu tuzağa düşmemeleri” yönünde çağrıda bulunmalıdır.
9- Türkiye taraflar arasında bariz bir tercih yapıyor görüntüsü vermemekle birlikte Katar’a zarar gelmesini istemediğini de göstermelidir.
10- Terör konusunda yeni bir tanım geliştirilmesi gerektiği söylenmeli; Batı’nın terör tanımı sorgulanmalıdır. Bu çerçevede Türkiye, başkalarının talep ve baskıları yüzünden birbirlerinin güçlerini tüketmemeleri gerektiğini taraflara söylemelidir.
11- Hamas ve Müslüman kardeşler teşkilatının terör örgütü olamayacağı nedenleriyle ortaya konmalı, Türkiye buradan geri adım atarak Batı’nın krizle amaçladığı tuzağına kendisi düşmemelidir. Kaldı ki, Müslüman Kardeşler Teşkilatının terör kapsamında değerlendirilmesi konusunda Washington’da bile bir görüş birliği yoktur.
12- Bu noktada, Hamas ve Müslüman Kardeşler Teşkilatının “Müslüman ülkelere yönelik hiçbir art niyetinin olmadığı, hareket noktalarının evrensel demokratik kurallar olduğunu” ilan etmeleri sağlanmalıdır.
13- Son olarak Türkiye, Katar’a ambargo boyunca insani tüm yardımları yapmalı, Katar halkının acı çekmesine rıza göstermemelidir.
Aslında bunların bir kısmı halen Türkiye tarafından yapılmış ve yapılmaktadır. Körfez ülkeleri Türkiye’nin çabasını takdirle karşılarken, Katar da Türkiye’ye bu konuda teşekkür etmiştir. Dolayısıyla Türkiye doğru bir yöntem izlemektedir. Bu yöntem devam etmeli, bir tarafı yaparken öbür tarafı kıracak ilişkiler içine girilmemelidir.
Sonuçta, yaşananlar kardeş kavgasıdır ve bu kavganın tarafları bizim düşmanımız değildir.
Tesbitleriniz ve önerileriniz hem çok önemli aynı zamanda hassas bir denge gerektiriyor. Rabbim diplomasi ve insaniyetimize dirayet lutfeylesin Insallah.