Bazı acılar vardır ki hatırlamak istemeseniz de ''Unuttum'' deseniz de onlar, kendilerini bir şekilde mutlaka hatırlatırlar. Bu, bazen bir şarkı olur, bazen bir kelime bazen de bir mekân. Bu defaki sebep, Ak parti il başkanı Sayın İsmail Altınöz oldu.
Her pazartesi akşamı olduğu gibi dün de Ak Parti il yönetimi toplantısı vardı. Sayın Altınöz, Ak Parti Genişletilmiş il başkanları toplantısı için gittiği, bilinen ismiyle "Yassıada" ;yeni ismiyle "Demokrasi Adası" izlenimlerini anlattı.
Ülkemize çok güzel bir eser kazandırılmış olduğundan bahisle rahmetli Adnan Menderes'e işkence yapılan oda ,Faruk Nafiz'in darbecilerin eziyetlerini anlattığı ''Zindan Duvarları'' şiirinden dörtlükler, fotoğraflar, eşyalar vs ile o zaman yaşanan tüm acıların her yere nakış nakış işlenmiş olduğunu söyledi. Yüzünün ve sesinin mahzunluğundan her şeyi anlamak mümkündü; ama her şeyi özetleyen cümlesi sanırım şuydu:
"Karşılama, binalar, çevre düzenlemeleri ile her şey çok güzeldi; ama biz zerre keyif alamadık; çünkü rahmetlilere yapılan işkenceler, çekilen acılar, akıtılan kan ve gözyaşlarının hüznü her yere sinmişti."
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, halkın oylarıyla iktidara gelemeyeceğini bilen ''kifayetsiz muhterisler'', dış güçlerin desteğini de alarak darbelerle amaçlarına ulaşmayı sürekli denemişlerdir. Ve maalesef bu yöntemle birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de defalarca başarılı olmuşlardır. Tâ ki 15 Temmuz'da karşılarına, Recep Tayyip Erdoğan ve ona inanmış aziz milletimiz çıkıncaya kadar.
60 Darbesine meşru bir zemin oluşturabilmek adına söylenmedik yalan, atılmadık iftira bırakmadılar. Darbeye giden yolun döşemetaşları, tetikçi medyanın manşetleri oldu.
*Adnan Menderes 12 uçak dolusu altın ve parayla kaçarken yakalandı.
*Askerî öğrencilerin cesetleri kıyma makinasından geçirilip toz haline getirilmiş.
*Büyük yolsuzluklar meydana çıktı.
*Polatkan, zimmete 4 milyon TL geçirdi.
*Buzhanelerden toplu cesetler çıktı ve bu cesetlerin çoğunun eylemlerde öldürülen askerî öğrenciler olduğu anlaşıldı."
Her birinin yalan ve iftira olduğu sonradan ortaya çıkmıştı; fakat amaç hasıl olmuş, asker darbe yapmıştı.
Yeri gelmişken sadece darbeyle iktidar olabileceğini bilen aynı zihniyet, bugün de tanıdık argümanları dillendirmiyor mu?
*128 milyar nerde?
*Diktatör
*Yolsuzluğa battılar
*Geçmediğimiz köprülerin, yolların; kullanmadığımız havaalanlarının parasını bize ödetiyorlar.
*Milletin parasını beş müteahhite peşkeş çektiler.
*IŞIDÇI bunlar, onlara silah gönderiyorlar.
*Göreceksiniz kaçacak efendim.
Kişiler değişiyor; ama habis zihniyet hiç değişmiyor, anlaşılan o ki kıyamete kadar da değişmeyecek.
Darbe yapılmış, Adnan Menderes ve arkadaşları, işlediği suçlar(!) yüzünden yargılanmak(!) üzere Yassıada'ya götürülmüştü. Bu adanın tercih edilmesinin altında yatan sebep ''gözden uzak olsun da müdahale edilmesin, yargılama adil ve hukuka uygun olsun'' diye değildi elbet. Yargılamayı Kızılay Meydanı'nda yapsalardı dahi sokak başlarını silahlı askerlerin tuttuğu, astığı astık, kestiği kestik olan darbecilere kim, ne diyebilirdi?
Arşı titreten zulümlerin, işkencelerin feryatları, halk tarafından duyulmasın, zihinlerde yer etmesin diyeydi belki; ama düşünemedikleri bir gerçek vardı: Değil Yassıada'ya, Cehennemin dibine de kursalardı mahkemeleri, o mazlumların âh'larını, bu aziz millet yine duyardı. Kulaklarıyla değil belki; ama vicdanlarıyla, gözleriyle değil; ama gönül gözleriyle...
Öyle ya;
Rahmetlinin, sigara söndürülen elinin sancısını,
"'Utanıyorum efendim'' demesine rağmen leğen verilip de ''Burda (hücresinde)ihtiyacını gider" dediklerinde duyduğu mahçubiyeti veya idama götürülürken prostat bahanesiyle makattan yapılan kontrolün utancını hangi merhamet sahibi hissetmez?
İçişleri Bakanı Namık Gedik'in darbe günü evinden alınıp bir çöp arabasıyla dövülerek götürüldüğü Harp Okulu’nda camdan atılmasına
Veya
Her türlü hakaret, küfür ve işkenceler sonucu hayatını kaybeden 10 milletvekili ve bürokratın feryâdına hangi vicdanlar duyarsız kalabilir?
Ya da
İstiklal Harbi’nin ‘'Galip Hoca’' lakaplı kahramanı Celal Bayar'ın, kemeri ile intihara kalktığında, kulağından kanlar sızarken kurtarılmasına...
İsmet İnönü, bu meşum darbenin baş azmettiricisi olarak suçlandı sürekli. CHP'liler, bugün bile bu suçlamayı dillendirenleri "Bunları not alıyoruz, zamanı geldiğinde hesabını sormak üzere." cümleleriyle tehdit etmekten geri durmuyorlar; ama ''Güneş balçıkla sıvanmaz'' diye de bir gerçek var.
Millî Şef, 27 Mayıs darbesinin hemen öncesinde TBMM'de iktidar sıralarına dönerek yaptığı bir konuşmada aynen şunları söylüyor:
"Buraya gelirken dışarıda Meclis binasını kuşatmış bir tabur asker gördüm. Başlarında genç bir binbaşı vardı. Sizler, benden korkuyorsunuz; ama dışarıya getirdiğiniz askerleri kumanda eden binbaşıdan da korkuyorsunuz. Korktuğunuzu, ona güvenmediğinizi ispat etmek için size şöyle bir teklifim var. Çağırın binbaşıyı, beni alıp götürmesini söyleyin. Bakalım emrinize itaat edecek mi? Size bunun aksi bir teklifim de var. Binbaşıyı ben çağırayım ve Meclis'i feshettireyim. Bunu ister misiniz? İhtilal olacak ve siz bundan kurtulamayacaksınız.
Şu sözler de ona ait:
"Şartlar tamamlandığında halklar için ihtilal meşru bir haktır. O zaman sizi ben bile kurtaramam…"
Kurtuluş Savaşının ikinci adamı olan, ordu içinde efsane, asker arasında günümüzün deyişiyle ''fenomen'' olan İnönü ''yok'' dese,'' olmaz'' dese, darbecilerin dikkate almaması mümkün mü?
Üstelik Adnan Menderes'in eşi, oğlu Adnan Menderes'le Mevhibe İnönü'ye gitmiş, iki gözü iki çeşme ağlar halde eşinin idamdan kurtarılması için yalvarmış, Mevhibe Hanım bile gayret göstermişken İsmet İnönü, kılını bile kıpırdatmamıştı.
İşin buraya kadar gelmesine, istenilse ilk başta mâni olunabilirdi. Zaten siyasi tansiyonu düşürmek için seçim kararı alınmıştı; ama yine de olanları izlemekle yetinmiş, sessiz kalarak bir bakıma darbeyi onaylamıştı Milli Şef. Çünkü şu gerçeğin farkındaydı: ''Tekrar seçim yapılsa kazanan yine Adnan Menderes'in başkanlığındaki Demokrat Parti olacaktı.
O halde iktidara gelebilmek için tek yol kalıyordu......
Çekilen bunca acıya, dökülen gözyaşına rağmen 60 darbesini çeşitli gerekçelerin ardına sığınıp hâlâ haklı görenlerin olmasına hayret etmemek mümkün değil. Ülke darbe sürecine giderken Adnan Menderes ve arkadaşlarının hataları, yanlışları olmamış mıdır? Elbet olmuştur da hatasız insan veya iktidar var mı bu Dünyada? Ama demokrasilerde bu hataların karşılığı halkın seçtiği iktidarı darbeyle indirmek değildir, hele siyasileri idam etmek, hiç değildir.
Sözlerimizi Dilipak üstattan aldığımız ilhamla nihâyetlendirelim...
Darbe yapanların, onları destekleyenlerin, onlara alkış tutanların, darbeyi kimlerin yaptığı belli olduğu halde ''Her kim yapmışsa...''diye cümle kuranların canı Cehenneme... Allah belâlarını versin!
Amin ustadım ..Hem de ne acıklı.. Menderese ve arkadaşlarına yapılan eziyet, işkence, hakaret vs okumaya tahammül edemiyorum..Her seferinde kötü oluyorum.. Allah'ın gazabı ona bu acıları cektirenlerin üzerine olsun..
Hikaye acıklı. İnşaallah bu topraklar böylesi acıları bir daha yaşamaz.