Sabah gözlerimizi açtık, şöyle gündeme bakalım dedik, ortalık karışmış yine.. Siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, açıklama üzerine açıklama yapmış.. Ne güzel ülkemiz var; her gün ayrı bir ekşın, canımız hiç sıkılmıyor. İyi ki İsviçre'de filan yaşamıyoruz. Düşünsenize her gününüz aynı,30 yıl sonrası belli. Sıkıntıdan patlardık herhalde.
Meğer 103+1 amiral eskisi, orduevlerinde, milletin sunduğu bedava sayılacak hizmetlerin keyfini sürmekten sıkılmış ya da işe yaramamanın verdiği eziklikten bunalmış olacaklar ki (büyük ihtimal rakının dibini de görmüşlerdir) gecenin bir yarısı, iktidara karşı ''Yüce Türk Milletine '' hitabıyla başlayan, eski tip "muhtıra'' tadında bir bildiri yayınlamışlar.
Tekavüt Amiraller, kısaca şöyle demişler:
- Kanal İstanbul yapılamaz.
- Montrö tartışmaya açılamaz.
- Askerler, cübbeli ve sarıklı namaz kılamaz.
Amma velâkin, eski bir genelkurmay başkanı, ağlama duvarına ellerini dayayıp dua edebilir ya da amiral ve generaller lions kulüplerine üye olup oralardan ödül alabilir... neyse.. konumuz bu değil.
Genelkurmay, bildiriye imza atan kişi sayısını önce 103, sonra 104 olarak açıkladı. Bizim için 1 eksik 1 fazla fark etmez de bildirinin niye gece, niye yangından mal kaçırır gibi alelacele yayınlandığını bu vesile ile anlamış olduk. Meğer nerden haberi olduysa gecenin bir yarısı araya bir oyunbozan girivermiş. Onu sıraya koysalar 103' ün tılsımı bozulacak. Bu yüzden 53. sırayı iki kişi için kullanmışlar. Ne de olsa kendileri çok akıllı ya, âleme de sersem olmak düşüyor.
Siz yaşlılık böyle bi şey deyip geçebilirsiniz, saygı duyarım; ama bence değil. Bütün dertlerinin 103 tılsımı bozulmasın, subliminal mesaj gürültüye gitmesin olduğuna eminim; ÇÜNKÜ
Fetö kalkışmasında 103 Fetöcü amiral ve general tutuklandı.
2019 tatbikatında 103 gemimiz Mavi Vatana açıldı.
15 Temmuz'a tamı tamına 103 gün kaldı.
Darbe imalı bildiriyi 103 amiral yayınladı.
Puzzle'ı tamamlayalım: Ve Cumhurbaşkanımız geçtiğimiz hafta sonunda dinlenmek üzere Marmaris'te olacaktı.
Bildiriye birçok siyasetçi, gazeteci, akademisyen çok sert eleştiriler getirince de ''Efendim biz sadece düşüncemizi söyledik, bizim kötü bir niyetimiz yoktu, sadece uyarı mahiyetinde idi.'' sözlerinin arkasına sığınıverdiler. Şunu anlamıyor ya da anlamak istemiyorlar (ikincisi daha mantıklı):"Mesele askerlerin herhangi bir konuda -ki bu andımız olur, Montrö olur, Libya olur, Mavi Deniz olur- bir TV programında konuşması, bir gazete köşesinde yazması değil ki. Zaten ne zaman "Mavi Deniz ve Doğu Akdeniz"in tartışıldığı bir TV programına denk gelsek konuşmacıların çoğu denizci askerlerdi. Kimi lehte, kimi aleyhte konuştu. Kim onlara ''konuşamazsınız" dedi? Hiç kimse.
Ama siz, bir gece yarısı ''Yüce Türk Milleti'' diye başlayan darbe kokan bildirilerle konuşursanız, işin rengi değişir güzel kardeşim; çünkü o hitap bizim kuşağa, büyüklerimizden duyduğumuz 27 Mayısları,12 Martları; bizzat yaşadığımız 12 Eylülleri, 28 Şubat ve de 15 Temmuzları hatırlatıyor. Çünkü o hitap bizim hafızamızda hiç de iyi şeyler uyandırmıyor. Bizi rahatsız ediyor. Sen hangi kelimelerin ardına saklanırsan saklan, hangi yumuşatıcıyı kullanırsan kullan "aksi halde" diye başlayan bölüm, resmen "muhtıra" kokuyor.
Bu fırtına nerden koptu? Bir gazetecinin TBMM Bşk. Mustafa Şentopla yaptığı röportajdan.
Muharrem Sarıkaya:
-Cumhurbaşkanı: ''Ben Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden çekildim'' derse veya ''Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesini feshettim'' derse veya ''Montrö’yü tanımıyorum'' derse…
Mustafa Şentop:
-Yapabilir. Bunu sadece bizim Cumhurbaşkanımız değil, Almanya'nın cumhurbaşkanı da yapabilir Amerika da yapabilir. Teknik olarak yapabilir. Mümkündür; ama muhtemel değildir. Mümkün başka, muhtemel başka. Marmara Denizi’nden ayran yapabilmek mümkün müdür? Mümkündür. Yeterli miktar yoğurt bulursanız mümkün olabilir; ama böyle bir şey muhtemel değildir.”
Bunca gürültünün kaynağı işte bu sözler. Allah aşkına bu diyalogdan ''Montrö iptal edilsin'' anlamı çıkar mı? Adamcağızın ağzından ''Montrö'' kelimesi çıkmamış bile. Bu kelimeyi gazeteci Muharrem Sarıkaya söylüyor. Üstelik çok güzel bir örnekle Montrö'nün iptal edilemeyeceğini anlatmış. Daha ne desin?
Ha kurtsanız, kuzuyu yemeyi aklınıza koyduysanız, ''suyu bulandırdın'' dersiniz, olur biter. Kuzunun: ''Efendim ben suyunuzu nasıl bulandırabilirim? Siz benden öndesiniz.'' diye sızlanmasının hiçbir anlamı yoktur.
Bu ülkenin emekli amiralleri, millet iradesine darbe çağrısını ne zaman yapıyor?
Türkiye'nin; güneyden, Doğu Akdeniz'den, Ege'den ve Kafkaslar'dan kuşatılmaya çalışıldığı bir dönemde. Tam da Ukrayna krizi üzerinden Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya getirilmek istendiği bir zaman diliminde. Bu yapılan, olmayan bir gündem yaratıp Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de, Libya'da, Kıbrıs'ta yedi düvelle gireceği mücadeleyi zaafa uğratmak ve saçmasapan mevzuları gerekçe göstererek iç cepheyi içerden yarma harekâtıdır. Yine bu -İhanettir demeye dilim varmıyor- ama en hafif tabirle gaflettir.
Aslında fırtına "geliyorum" demiş de biz farkına varmamışız. Sözcü yazarlarının gündemde bile olmayan bu Montrö olayını köpürtmesinden anlamalıydık bir şeyler planlandığını. Bir yerlerden düğmeye basılmış gibi önce mâlum medyada Mustafa Şentop'un ağzından çıkmadığı halde ''Montrö'yü iptal edecekler'' yaygarası koparıldı. Ardından 126 eski monşer ''Kanal İstanbul ve Montrö karşıtı" bildiri yayınladı. Şimdi de 103+1 emekli amiralin gece yarısı muhtıra kıvamında bildirisi. Bu kadar tesadüf Türk filmlerinde bile görülmez.
Bildiri medyaya düşer düşmez gözler muhalefetin ne diyeceğine çevrildi haklı olarak. Muhtıra iktidara verildiğine göre onların ne diyeceği değil, muhalefetin ne diyeceği önemliydi "demokrasimiz" açısından. Ne yazık ki açıklamalar, bildirinin üzerinden 15 saat sonra gelebildi. İktidara meşru yollardan asla gelemeyeceğini bilen CHP, her zamanki gibi şaşırtmadı, ''düşünce özgürlüğü'' söylemine sığınıp darbecilere arka çıktı. Gerçi, 35 uçak, 57 helikopter, 216 tank ve zırhlı araç, 3 gemi 3992 hafif silah ve 8651 askeri personel ile yapılan ve ardında 256 şehit, binlerce gazi bırakan darbe kalkışmasına ''tiyatro'' diyenlerin, 103 amiralin bildirisine ''Darbe tehdidi'' demelerini beklemek de çocukça bir düşünce olsa gerek.
İP'in durumu ise içler acısı idi. Aralarında genel başkan yardımcılarının da olduğu 3 kişi, muhtırayı destekleyen açıklamalar yaptı. Meral Akşener ise muhtıradan haberinin sabah saatlerinde olduğunu söyledi, tıpkı FETÖ kalkışmasında, evinin Boğaziçi Köprüsüne baktığı bilindiği halde, ''O akşam evde misafirim vardı. Onlarla ilgilenirken duymamışım.'' dediği gibi.
Basın mensubu olsaydım Meral Hanım'a şöyle derdim:" Sabah duymuş olduğunuzu kabul etsek bile sizin sosyal medyayı, TV'leri takip eden ekibiniz yok mu? Gecenin bir yarısı savaş çıksa, kıyamet kopsa sabah mı duyacaksınız?
Bir de iktidara talipler, Allah korusun!
Akşener, bildiriyi ''zevzeklik'' olarak niteledi; ama işin ilginç ve düşündürücü olan yanı ne biliyor musunuz? O bildiri metnini yazan, yöneten, ilk imzayı atan, yani 1 numara olan ERGUN MENGİ'nin Akşener'in genel başkan yardımcısı olmasıydı. Ve ben bundan hanımefendinin haberinin olmadığına adım gibi eminim.
Bazıları diyor ki: "Bu amiraller muvazzaf iken görevli iken ilgilendikleri olaylar hakkında görüşlerini bildiriyor, ne var bunda, hakları."
Merak bu ya, meselâ 103 emekli müftü "Bu ülkede laiklik kalkmalıdır, şeriat gelmelidir." şeklinde bir bildiri yayınlasa bu arkadaşlar, emekli amirallere gösterdikleri hoşgörüyü, bu müftülere de gösterirler miydi?
Cevabı hepimiz biliyoruz, sözü yormayalım.
Yeri geldi, söylemesem olmaz. Eski amirallerin bildirisini "fikir özgürlüğü" olarak gören ve "fikir beyan eden herkesin darbeci olarak görülmemesi gerektiğini" söyleyenler, bir İslam hukuk profesörü fikrini beyan edince niçin görevden alınması için ortalığı ayağa kaldırdılar? Yapmadıkları tek şey onu engizisyon mahkemelerinde yargılayıp yakmadıklarıydı. Aslında kendi açılarından haklılar; onlara göre "Siyaset gereği Ayasofya Cami olabilirdi; ama imamı müze olarak kalmalıydı."
Din adamının siyasete müdahalesi bir kere yanlışsa askerin müdahalesi bin kere yanlıştır. Öyle ya birinin sadece dili var; diğerinin tankı, tüfeği...
Darbeleri bizzat yaşayanlar olarak biliyoruz ki ''Darbeci zihniyet '' bunca acı, gözyaşı, travmalara rağmen ölmedi, asla ölmeyecek. Fırsat bulduğu ilk anda saklandığı delikten kafasını çıkaracak, zerre şüphemiz yok.
Bu yüzden bu tip darbe kokan bildirileri, ''Nolcak, altı üstü emekli birkaç amiral fikrini açıklamış, burası demokratik bir ülke, herkes düşüncesini açıklamakta hürdür.'' gibi (görüntüde) mâsum düşüncelerle hafife alamayız. Bu bildirileri hazırlayanlar, imzalayanlar ve arkasındakiler, en ince ayrıntısına kadar araştırılmalı. Artık nereye kadar uzanırsa.
Rahatsızlarmış... Bir emekli askerin rahatsızlığı ne olabilir Allah aşkına? En fazla kalp, tansiyon, şeker rahatsızlığıdır. Büyük ihtimal prostat da vardır. Gidin torun sevin kardeşim. Onlarla evde "amiral battı" oynayın, bundan sıkılırsanız sahile inin, birlikte ''kumdan kaleler'' yaparak onları sevindirin. Sizin ne işiniz olur bu saatten sonra muhtıralarla!
Tarihi, ''darbeler tarihi'' diye özetlenebilecek olan bu asil millet ''Yüce Türk Milleti'' diye başlayan ve ''Atatürk, Laiklik, irtica'' diye devam eden ve sonunda "aksi takdirde"diyerek kendisine parmak sallayan bu muhtıralardan bıktı.
Yeter artık yahu, bi düşün bu aziz milletin yakasından. Daha çocukken bu millet seni sahiplensin, bağrına bassın, okutsun. Yemesin, yedirsin; içmesin içirsin; giymesin giydirsin..
Ama sen bunca fedakarlığa karşılık, onlara köle gibi davran, canın sıkıldığında yine onların parasıyla aldığın silahı onlara doğrult!
Daha ne istiyorsunuz? Canlarını mı?
Hâlâ aynı kafada gidecekseniz size şunları söyleyebiliriz:
Biz "olacakları bilemeyiz; fakat olanları biliyoruz." Sizler de şunu bilin: "Kurt saldırmaya karar vermişse ne sürüyü hesaba katar, ne de çobanı."
15 Temmuz acemiliğimize geldi. O zaman süs havuzlarında abdestimizi alarak çıkmıştık karşınıza; ama bu defa sadece abdestimizle çıkmayız, bilesiniz.
Azdan az gider, çoktan çok....
Metin Hocam, anlayana çok şey anlatmışsınız. koca kafaların anlayabileceği, kör gözlerin görebileceği tarzda edebi uslup harikası bir yazı kaleme almışsınız. sizi tebrik ediyor ve size teşekkür ediyorum. Allah kaleminize de yüreğinize de kuvvet versin.
Allah razı olsun hocam..Bazıları için ne yapsak imaknsız..Görmek istemeyen kadar kör;duymak istemeyen kadar sağır yok,demişler..Her şeye rağmen biz ortaya koyalım da herkes nasibi kadar faydalansın..Selam ve muhabbetlerimle..
Kaleminize kuvvet Metin hocam Çok güzel bir yazı kaleme almışsınız
Sağolasın müdürüm..Selam ve muhabbetlerimle
HOCAM NU ZEVZEKLERİ GAALEYE BİLE ALMAYA GEREK YOK BU MİLLET BİR SELA OKURSA.. .