Rıza Sarraf, bir süre daha (belki de bu ayın 25'ine kadar) kamuoyumuzu meşgul edecek görünüyor.
Bir zamanlar cari açığımızın%15'ini tek başına karşılamakla övünen ve bu söylemi Türkiye'de karşılık bulan, üstelik yetkililer tarafından yaptığı bol sıfırlı ihracat miktarı için ödül verilen bir kişiydi. Amerika'nın,İran'a keyfi uyguladığı ambargoyu bir şekilde deldiği için hem biz kazanmıştık hem de kendisi. Bu sebeplerle Rıza Sarraf ülkesini seven insanlar için makbul bir şahıstı; çünkü yaptığı''Domuzdan bir kıl koparmak''tı. Ve hâlâ öyle olduğunu düşünüyorum her şeye rağmen.
İlerleyen zaman ve adının etrafında gerçekleşen olaylara şahit olduğumuzda ''Ayıyla yatağa girme''nin ne kadar sıkıntılı bir durum olduğuna bir kere daha şahit olduk millet olarak. Bizim gayet başarılı, düzgün, üstelik meşhur bir sanatçımızla evli ve çocuklu bir vatandaşımız diye bildiğimiz Rıza Sarraf, ortaya çıkan gerçekler ışığında çok farklı bir portre olarak çıktı karşımıza.
''ABD'de tutuklu bulunduğu ceza evinde bir gardiyana rüşvet verdiğini ve ceza evinde uyuşturucu madde olan sentetik marihuana içtiğini kabul etti.İçeri kadın sokmak için rüşvet verdiği iddia edildi ve son olarak da Sarraf'ın Manhattan Cezaevi'nden eski hücre arkadaşı, Sarraf'a kendisine tecavüzde ve cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla dava açtı.''Aile babası ve dürüst bir iş adamı portresinden sonra, bu fotoğraf ,herkes için çok şaşırtıcı sonuçlara yol açmış olmalı.
Ama bizim böyle bir kişilikle çalışmış olma talihsizliğimiz, bu davanın Amerika için, hukuk kılıfına büründürülmüş '' dolandırıcılık, bankacılık sahtekârlığı ve kara para aklama'' meselesi olduğu ve bazılarının (Akparti' yi iktidardan düşürebilmek arzusuyla) ısrarla anlamak istedikleri üzere RÜŞVET meselesi olmadığı gerçeğini değiştirmediği gibi; asıl meselenin, '' Sen benim,Orta doğu üzerindeki emellerime, Rusya ve İran'la birlikte hareket ederek nasıl olur da engel olursun? '' meselesi olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.
Durumu şöyle açabiliriz sanıyorum:AMERİKA aslında demek istiyor ki '' Ortadoğu'ya İSRAİL'in güvenli bir şekilde yaşayabileceği bir şekil vermek istiyoruz. İsrail halkı huzur içinde yaşayamazsa hiç kimse yaşayamaz. Bu, bizim olmazsa olmazımız. Fakat İran veTÜRKİYE sürekli bize engel çıkarıyor, isteklerimize bir türlü tabi olmuyorlar. Bu yüzden çıkarlarımızı korumak için İran'a (ve haliyle dolaylı olarak onunla sıkı bir ticari ilişki içerisinde olan sınır komşusu olan Türkiye'ye) ''Ticari Ambargo'' koyduk. Siz nasıl olur da bu ambargoyu delersiniz?'' (Oysa hem Amerika hem de birçok Avrupa ülkesinin bu ambargoyu çeşitli yollarla deldiği ve İran'la ticaret yaptığı tüm dünyanın malumu.) Ama mesele, kurdun kuzuları yemek istemesi ise ''Suyu neden bulandırdın?'' bahanesinin ardına sığınmak da zor değil; kuzunun ''Efendim, siz benden yukarıdasınız, nasıl suyunuzu bulandırabilirim?'' itirazlarına rağmen.
Rıza Sarraf, buz dağının görünen kısmı, amaç buradan girerek TÜRKİYE'yi uluslararası kurumlarda yargılatıp mahkum ettirmek. Böylece hem iktisadi hem de siyasi yönden sıkıştırmak. Türkiye'nin, sınırlarında kurulmak istenen terör devletine izin vermemek için Suriye topraklarında yapacağı askeri ve diplomatik hamleleri akamete uğratmak.Türkiye sınırında kurulacak bu proje devletçikle , İsrail'in güvenliği için Irak, Suriye, İran ve Türkiye topraklarını da bölerek zararsız, etkisiz küçük ülkeler oluşturacak bir şekilde Orta doğu haritasını yeniden çizmek.
Amerika'da görülen Rıza Sarraf davasının ticari değil tamamen siyasi olduğu ortada.Davanın ilk ve ikinci savcılarının FETÖ ile yakın ilişki içinde olduğu aşikar. Biri, FETÖ'nün tweetleri paylaşacak kadar; diğeri FETÖ'nün İstanbuldaki bir programında MODARETÖR olarak katılacak kadar örgütle yakın ilişki içinde. 17- 25 Aralık darbe iddianamesi, kopyala- yapıştır tekniği ile Amerikalı savcıların iddianamesinde.Bilirkişi olarak aleni Türkiye karşıtları atanmış. Şahit olarak 17- 25 Aralık kumpasının FETÖCÜ polis amirleri kabul edilir, jüri üyeleri de FETÖ muhibleri ve Türkiye karşıtı NEOCON'lar seçilir. Jüri Başkanı, terörist başı FETULLAH GÜLEN yapılır ve karar da 17-25 Aralık günlerine denk getirilirse komedi tamamlanmış olur...
Türkiye düşmanı Amerikalılar ve işbirlikçi FETÖ'cülerde kuyruk acısı var ve bu davranışın onlar açısından makul bir izahı var. AMA Türkiye'de yaşayanların böyle bir kumpası açıkça görmelerine rağmen,olayı, hâlâ daha RÜŞVET meselesi gibi düşünmeleri ya da öyle göstermek istemeleri garip olduğu kadar, bu durumdan iktidar devşirme hayalleri kurmaları da bir o kadar garip. Ak parti yandaşı olmadığı hatta, çok kez sıkı Ak parti karşıtı olduğu bilinen Cüneyt Özdemir'den Rahmi Turan'a; Şükrü Elekdağ'dan Nedim Şener'e bu gerçeği anladı da ana muhalefetin başı ve ekibi anlayamadı. Türkiye'nin istiklal mücadelesinden İKTİDAR DEVŞİRMEYE çalışıyor. Bu düşünce ve tavrın halkın gözünde bir değerinin olmadığının da farkında değil ne yazık ki.
Psikologlar, öğrenilmiş çaresizliği'' Genelde kişilerin bazı durumlarda çok sayıda başarısızlık yaşayarak tekrar yapsa da olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp, bir daha deneme cesaretini kaybetmesi.'' olarak açıklıyorlar.Sanırım öğrenilmiş çaresizlik dediklerinin farklı bir yansıması tam da bu olmalı: ''Kendinden ümit kesip başkalarının ardına sığınma çaresizliği...''
Tarih bize göstermiştir ki bu coğrafyanın dışında düşmanı; içinde haini bitmez. Dışarıdan gelenlere amenna da içimizdekiler tam bir hayal kırıklığı,yürek sızısı.Başımızı şöyle bir geçmişe çevirdiğimizde görürüz ki bizim kadar içinden hain çıkarmış başka bir millet yoktur. Her şeye rağmen hüzün yok, ümitsizlik yok.Küskünlük,kırgınlık yok.İyi niyet,temiz kalp,O'nun rızası ve gayret oldukça, Efendimiz(SAV)'in çağlar aşan müjdesi bizim için de geçerli olacaktır:''La Tahzen! İnnALLAHe-l meana!" "Üzülme, Allah bizimle beraberdir."
Bunca düşmanla, hainle, kumpaslarla, bitmez tükenmez sıkıntılarla nefes alamaz hale getirilmeye çalışıldığımız bir ortamda BİZE DÜŞEN;DÜŞMEMEKTİR.
* İbrahim Tenekeci
Bize düşen C. Allahın ipine sımsıkı sarılmak ve dimdik durmaktır.