Gün ışığı soldu, gri bir karanlık çöktü. Bu, eve dönme zamanımız geldiğine işaret. Dışarıda buz gibi bir hava... Sıkı sıkıya giyindiğimiz elbiseler bile bizi soğuktan yeterince koruyamıyor.
Otomobilime bindim. Kısa zamanda klimalar sayesinde sıcacık oldu içerisi. Sevdiğim şarkılar eşliğinde otomobilimle evimin yolunu tutuyorum. Bir ara yolumun üzerindeki çöp tenekesinin yanında, kaldırıma oturmuş bir kadın gözüme ilişti. Yanında da 3-4 yaşlarında bir kız çocuğu...Ellerinde bi şeyler vardı ikisinin de. Karıştırdıkları çöpten ne buldularsa artık. Yüreğim elvermediği için otomobilimi durdurup bakamadım bile... Böyle durumlarda insan ne yapacağını şaşırıyor.
Belki de görmek istemedim; çünkü görmek, sorumluluk almak demek. Çünkü görmek, kafa ve vicdan konforumuzun bozulması demek. Oysa görmediğinizde hiçbir şey yapmak zorunda değilsiniz. Çevreden, özellikle vicdanınızdan yükselen seslere cevabınız hazırdır: "Görmedim, bilmiyordum ki.. Bilseydim, yapmam gereken ne varsa fazlasıyla yapardım, hiç şüpheniz olmasın."
İnsan, ihtiyaçları olan bir varlık. Yemek, içmek zorundayız hayatta kalabilmek için eyvallah. Ama her şeyin bir ölçüsü olur, olmalı. Aşırılık, inancımızda da kültürümüzde de hiçbir zaman hoş görülmemiştir.
Büyüklerimiz, yokluktan geldikleri için olsa gerek, hâlâ sofraya dökülen ekmek kırıntılarını parmaklarıyla bastırarak yemeyi tercih eder ya da çorbanın içine döküverirler. Onların bile çöpe gitmesine gönülleri razı olmaz.. Keza tabakta kalanı da bir parça ekmekle sıyırmayı tercih ederler. Çünkü bilirler ki ''Verilen nimetin değeri bilinmediğinde gün gelir o nimetler, ''veren'' tarafından geri alınır..
Yokluğu, yoksulluğu ''güzel bir arabası, son model cep telefonu olmamak, 5 yıldızlı otellerde tatil yapamamak'' olarak anlayan bizim nesilse, bırakın ekmeK kırıntılarını değerlendirmeyi, kuru ekmekleri poşet poşet çöpe döküveriyorlar. İki gün üst üste aynı yemeği yemeye tenezzül bile etmiyorlar. Kolayı var nasılsa: doğru çöpe... Hiç olmazsa sahipsiz sokak hayvanlarının karnı doyurulabilir artıklarla değil mi? Ama ne gezer...
''Yoksulların karnını doyurun, dilsiz kullarımı açlığa terk etmeyin, besleyin'' diyen bir Peygamberin(sav)''çöp tenekelerini tıka basa besleyen ümmeti...YAZIK
Ben o çöp konteyneri yanında oturan yüzsüz toplayıcıya bir sefer 100 TL. verdim, sonra bunu alışkanlık yaptığını tesbit ettim.Daha sokak dilencilerine 1 kuruş vermiyorum. Asıl vebalin bizde ve zabıta-kolluk kuvvetlerinde olduğunu düşünüyorum. Duygu sömürüsü ile günlük en az 1000 TL kazanan çete olmuş bunlar... Haber yapmak ve vereni uyarmak, toplayanı engellemek gerekir.
İşin bir de yanı var, haklısınız..Her işin sahtekarı, gerçek mağdurları bir kez daha mağdur ediyor..
Güzel bir yazı. Fakat ilk parağraftaki çöp konteynırı yanında ağzında bir şey geveleyerek insanların duygularını sömürerek para toplayan fırsatçılara dikkat etmek lazım. Bire bir şahidim. Şirinevler de bir marketin çöplüğünde takılırken yanından geçen hayırseverlerden 5-6 poşet gıda ve 500₺ ye yakın para topladığına şahidim. Bir hayır sever gel lokantaya gidelim karnını doyuralım dedi. Yüzüne bile bakmadı. Bıktık artık bunlardan. İnsanın hayır duygularını süistimal ediyorlar. Ben artık şahsen bilmediğim tanımadığım sokakta gördüğüme vermiyorum.
HUY HIRSIZLIĞI Bir gün bir genç çölde atının üzerinde ilerlerken yaşlı bir adam yanına gelir ve “Oğlum ben yaşlıyım bineğim de yok, izin ver de atına ben bineyim sen yaya yürü der”. Genç: “Tamam amca gel bin” diyerek attan iner ve yaşlı adam ata biner. Genç adam, amcanın yüzüne tebessüm ederek yanında yürür. Yaşlı adam bir iki adımdan sonra atı hızlandırır ve kaçmaya başlar. Maksadı atı çalmaktır. Atının çalındığını gören genç adam ise arkasından şöyle seslenir: “Amca, sen benim atımı değil huyumu çaldın. Benim evde bir tane daha atım var, ben ona da binerim. Ama bundan sonra her kim benden atımı isterse asla vermem.” der. MESELE TAM DA BU NE YAZIK Kİ ÜSTADIM
HUY HIRSIZLIĞI Bir gün bir genç çölde atının üzerinde ilerlerken yaşlı bir adam yanına gelir ve “Oğlum ben yaşlıyım bineğim de yok, izin ver de atına ben bineyim sen yaya yürü der”. Genç: “Tamam amca gel bin” diyerek attan iner ve yaşlı adam ata biner. Genç adam, amcanın yüzüne tebessüm ederek yanında yürür. Yaşlı adam bir iki adımdan sonra atı hızlandırır ve kaçmaya başlar. Maksadı atı çalmaktır. Atının çalındığını gören genç adam ise arkasından şöyle seslenir: “Amca, sen benim atımı değil huyumu çaldın. Benim evde bir tane daha atım var, ben ona da binerim. Ama bundan sonra her kim benden atımı isterse asla vermem.” der. MESELE TAM DA BU NE YAZIK Kİ ÜSTADIM