Nezaman 15 TEMMUZ meşum kalkışması gündeme gelse bu cümleyi sıklıkla duyarsınız bazılarından. Çok kaypak, işi sürüncemede bırakmak niyeti bir tarafa "darbeyi karşı taraf yaptı, her şey planlanmıştı, tüm olanlar bir tiyatroydu, kontrollü bir darbeydi" ye götüren sinsi bir hamle niyeti vardır bu cümlenin arka planında.
Oysa DARBE'lerin bile kendi içinde bir mantığı olur.Yalan dolan da olsa,asparagas,adrese teslim, sipâriş haberler de olsa" ortamı darbeye uygun hale getiren görüntüsü demokrat;ama ruhu darbeci siviller sayesinde ''durumdan vazife çıkarmayı" şiar edinen askerler, bunların arkasına sığınarak bir bakıma darbeyi meşrulaştırırlar kendi açılarından..
Mesela 1960 darbesinde Adnan Menderes aleyhinde "uçak dolusu altınla kaçacaktı, köpek bebek meselesi, askeri öğrencileri kıyma makinalarından geçirdiler." gibi sonradan yalan olduğu ortaya çıkan asparagas haberlerle kendilerine darbeyi meşru hale getirdiler. Uydurma bir mahkemenin ayarlanmış hakiminin "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor."veciz(!)sözüyle kendini ifâde eden bir kumpasla zamanın başbakanını ve bakanlarını astılar.
12 Eylül'de milletin idealist gençlerini sağ-sol diye kamplara ayırıp ellerine verdikleri silahlarla onlara birbirlerini öldürttüler. Kahvehaneler tarandı rastgele. Evlerinden işe gitmek için mecburen çıkanlar, akşam geriye sağ salim döneceklerinden emin değillerdi. Grevler, lakavtlarla fabrikalar durdu. Karaborsa hortladı, insanlar en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi. Benzine, gıdaya, giyime her şeye neredeyse her gün, sürekli yapılan yüksek zamlar, saatler süren elektrik kesintileri insanları canından bezdirdi. Üstüne üstlük memleket yangın yerine dönmüşken mecliste bulunan siyasi partiler, birbirleriyle kayıkçı kavgası halindeydi ve ülkenin cumhurbaşkanını bile bilmem kaçıncı turla ancak seçebilmişlerdi. Demokrasi tam anlamıyla kilitlenmişti.
İnsanlar'' Asker,darbe yapsa da bu rezilliklerden kurtulsak'' kıvamına gelmişlerdi. Eh bunca geçerli sebep varken ve dahi millet davet etmişken darbe yapılmaması, vatana millete ihanetle (!) eşanlamlıydı. Şartlar olgunlaşınca yaptılar darbeyi netekim.
28 Şubat Post-modern darbesinde ise manzara aynen şöyleydi:
Çok sonradan pavyonda konsomatris olarak çalıştığı anlaşılan ve fakat başörtülü, masum kız olarak ortaya çıkan Fadime Şahin'in her akşam farklı bir kanalda arz-ı endam ederek gözyaşları içinde uğradığı zulmü(!)anlatması....Yine sonradan fabrikasında uyuşturucu imâl ettiği için tutuklanan sahte Şeyh Ali Kalkancı'nın zikir görüntüleri...Müslüm Gündüz ve salkım saçak garip elbiseleri ve âsaları ile Ankara'nın kapısına dayanan müritleri İRTİCAYI HORTLATMIŞLAR,cumhuriyeti, laikliği ve dahi çağdaş Türkiye'yi yıktı yıkacaklardı.
Medya baronları, askerin istediği manşetleri atmış, iki gözü bağlı olması gereken yargı mensupları, gözbağcıklarını büyük bir aşk ve hırsla yerlere savurarak askerin birifinglerine koşar adım gitmekte sakınca görmek bir yana, brifingci askerleri çılgınlar gibi avuçlarını patlatmak pahasına (hem de ayakta) alkışlamakta herhangi bir beis görmemişlerdi. Yine 5'li çete diye adlandırılan sendika ağaları, işçileri eylem adı altında sokağa dökmüşlerdi.
Askerler de bu gergin ortamın etkisiyle milleti sokaklara çekmek için, inancına müdahale etmek cüretini gösterip kamusal alan icad ederek başörtüsünü okullarda,devlet dairelerinde yasaklamıştı..Buna paralel başörtülü anneler oğlunun yemin törenini tel örgülerin ardından izlemek, sakallı babalar dedeler ise çocuklarının, torunlarının düğünlerini (askeri lojmanlara çağdışılık gerekçesiyle sokulmadıkları ıçin) caddenin karşı sokağından izlemek zorunda bırakılmışlardı.Hatta askerler de bu dolduruşun verdiği gazla daha da ileri giderek devrin başbakanına ağza alınmayacak küfürler etmekten ve tankları caddelerde gezdirmekten çekinmemişlerdi.Yani milleti sokağa dökmek için sinir uçlarıyla hoyratça oynanmıştı.
Bunca işkenceye eziyete rağmen kan dökülmemiş, askere polise karşı gelinmemiş, devletin otomobilleri, otobüsleri, durakları yakılıp yıkılmamıştı.Bu asil millet tepkisini,sadece ve sadece yurt çapında el ele tutuşmaktan ibaret masum bir eylem yaparak göstermişti Fakat zinhar bu masum tepki bile devlete karşı ayaklanma sayılmıştı. Darbe için her şart hazırdı. Askerler, devrin sotada bekleyen hırslı ve korkak siyasetçilerinin desteğini de alarak ayak oyunlarıyla milletin getirdiği REFAH-YOL iktidarını alaşağı etmişlerdi.
PEKİ 15 Temmuz'da bu gerekçelerden hangisi ya da hangileri vardı?
Ekonomi gayet iyiydi. Yıllardan beri iliklerimizi kurutan faiz belâsı %4'lere kadar gerilemiş daha da gerileyecekti. 2009'a kadar 27 çeyrektir büyüyen ekonomi vardı. Neredeyse yıllardır yerinde sayan döviz fiyatları, gittikçe artan ihracat rakamları, sağlık, ulaştırma alanındaki atılımlar...Bu hükümetle başlamayan, 40 yıldır devam edegelen PKK'nın bölgesel terörü hariç, ülkemizin her karışı huzur içindeydi.
Yani ne terör, ne ekonomik kriz, ne toplumsal olaylar vardı ne de ''Asker rahatsız!'' manşetleri atılmıştı medyada. Tek başına 3 dönemdir iktidarda olan başarılı bir parti....Bütün kurum ve kurallarıyla işleyen bir Demokrasi...Dünya siyasetinde gittikçe artan bir saygınlık... Darbeye bahane edilebilecek hiçbir şey ama hiçbir şey yâni..
O halde Darbe teşebbüsü için geriye bir tek sebep kalıyor: Yargı, askeriye, milli eğitim gibi bir devletin kılcal damarlarına kadar sızmayı başarmış kökü dışarda bir gizli örgütün 17-25 Aralık, dersanelerin kapatılması gibi olaylarda açığa çıkması, elle tutulur gözle görülür hale gelmesi. Köşeye sıkışan bir kedinin ''belki kurtulurum'' düşüncesinden kaynaklanan can havliyle son bir kez altın vuruş yapma arzusu. Bütün oklar uğursuz darbe kalkışmasında tek bir adresi işaret ediyor: FETÖ..
Kim ki ''Darbeyi kim yaptıysa Allah belâsını versin'' kıvamında konuşuyor, ''İktidar yerini sağlamlaştırmak için bu darbeyi kendisi kurguladı, tiyatro bunlar, kontrollü darbe, çok sayıda masum insanı mağdur ettiler, askerlerin kafasını kestiler, köprüden aşağı attılar'' ağzıyla konuşuyorsa bunlar da onlardandır ya da en masum söyleyişle FETÖCÜLERİN değirmenine su taşıyorlardır. Verilen 250 şehidin, binlerce gazinin kanları ellerinde, öksüz-yetimlerin, hayat mücadelesinde bir başlarına kalan eşlerin AH'ları (eğer varsa) vicdanlarında ve iki elleri ahirette yakalarındadır.
GAYRISI LÂF U GÜZAF..
Kim bu meş'um darbeyi yapmışsa, bir fayda ummuşsa, değirmenine şu taşımışsa, birilerine şirin gözükmek için dalkavukluk yapmışsa Allah'a havale ediyoruz. O (CC) ahkamûl hakimindir.. zalimlerin üstesinden er geç gelecek olandır..
İnsanımız tepkisini sosyal medya hesaplarından da dile getirdi.Üzücü olansa ''çevre kirliliği,hayvanların korunması,taciz ve kadın cinayetlerine,haksızlıklara'' hesaplarında yer veren arkadaş,dost ve akrabalarımızın UĞURSUZ KALKIŞMA hakkında bir cümle bile sarf etmemeleriydi.. Oysa bu kalkışma,sıradan bir darbe teşebbüsü değil ülkemizi işgal ve parçalama teşebbüsü idi.İç çatışma ve Suriye'ye dönüştürme projesiydi.Ve gemide hep birlikteydik..Bizim bu topraklardan başka gidecek yerimiz yoktu. Mesele az sayıda da olsa birileri gibi ''Bak arkadaş ben de oradaydım,ben de darbeye karşıydım.'' gösterişi, birilerine ''yaranma''kaygısı değildi.Mesele karınca misali ''TARAFIMIZ BELLİ OLSUN''meselesiydi..Her türlü siyasi ve kişisel kaygılarımızdan uzak olmalıydık.Bu konuda olmayıp da hangisinde BİR ve BERABER olacaktık. OLMADI...YAKIŞMADI..
Ortaya cıkan bunca gerçeğe,yapılan itiraflara,ele geçirilen belgelere ragmen hâla fetonün peşinden gidenler var..Allah onlara akil fikir versin bile demiyorum..Acimiyorum da..