Üniversite yılları...Okuldan çıktık, arkadaşlarla Konya merkeze yürüyoruz. Geçmiş zaman artık konu nereden geldiyse biri:"Yahu benim aklım almıyor,bir insanla 30-40 yıl nasıl yaşanır?"dedi hayretle. "Hakkaten benim de aklım almıyor."diye cevapladı bir diğeri. Benim de aklımdan aynı düşünceler geçse de renk vermedim, susmayı tercih ettim.
Dün itibariyle evleneli tam 32 sene olmuş dile kolay. Gençliğimizde aklımızın bir türlü almadığı, gönlümüzün bir türlü kabul edemediği tamı tamına 32 yıl.
İstisnai olsa da bazen parçalı bulutlu havalarımız da oldu;ama daha bir kere bile ağız tadıyla kavga edemedik. Bizim delikanlı arada: "Baba,bu ev çok sakin arada şöyle güzel bir kavga etseniz,annem dedemin evine gitse ya da sen evi terk etsen kısa süreliğine de biraz ekşın yaşasak."diye takıldığı zamanlar da olmadı değil.
25 yaşına kadar annemizin eline baktık,32 senedir de hanımın eline bakıyoruz. Kıyaslama ne derece doğru olur bilemiyorum;ama hanımların üzerimizdeki emeği annemizden çok sanki.
Onların yaptığı işler gözümüze pek görünmüyor. Her sabah erkenden kalk,kahvaltıyı hazırla.Sonra çocukları okul için hazırla. Bu arada bizim"Hanım gömleğimi ütüledin mi?" ya da "çoraplarım nerde, koyduğum yerde bulamıyorum." feryadına cevap yetiştir. Oysa bu kesinlikle yalandır, çorapları koyduğumuz yeri kendimiz bile bilmiyoruzdur.
Çocuklar okula,bey de işe gidince sofrayı topla, bulaşıkları yıka, ortalığı temizle.
Çocuklar öğlen okuldan dönünce önce üstlerini çıkar,onların karnını doyur. Varsa ödevlerine yardım et,veli toplantılarını ihmal etme!
Sonra akşama ne yemek yapacağını düşün. Karar verdiğinde daracık mutfakta heyecanlı koşuşturmalar..
Bey eve döner, kapıyı açmanı , mütebessim bir yüzle "hoşgeldin"demeni ve elindekileri almanı bekler. "Bugün işlerin iyi gitmiştir umarım" beklentisi de meselenin bonusudur.
Akşam için sofra kurulur,yemekler yenir,sofra toplanır, bulaşıklar yıkanır. Bitti mi asla! İllaki çay faslı geçilecek. Yanında pasta,kek,tatli, börek tarzı şeyler çay keyfinin olmazsa olmazı.
Hanımın hâli kaldıysa size eşlik eder,bitince yine aynı döngü. Ortalığı topla bulaşıkları yıka ve yatış vakti.
Bu kısır döngü yıllarca devam eder. Hafta tatili,yok. Maaş,yok. Emeklilik zinhar yok.
Tüm bunlar her gün gözümüzün önünde cereyan eder. Görürüz,anlarız; ama açık vermemek için farkında değilmişiz ayağına yatarız; çünkü "görmek,anlamak"sorumluluk yükler bize ve bu,hiç hoşumuza gitmez.
Gitmez;ama onlara her zerremizle muhtaç olduğumuzun da farkındayızdır.
Serde erkeklik var,ona leke sürdürmeyiz,kuyruk simit anlayacağınız.
Bazen, özellikle temizlik günü akşamları,mutfağa girip bir yumurta pişiririz. Yanına hazır yoğurttan bir bardak ayran yaptığımızda hanıma dilimizle:
"Her günkü gibi yine çok yoruldun, farkındayım,bu yüzden sana bugünlük de olsa zahmet vermek istemedim." desek de aklımızca hanımlara: "Yaşamak için her ne kadar sana muhtaçsak bile gerektiğinde sensiz de yaşarız" subliminal mesajını vermeyi de ihmal etmeyiz.
İhmal etmiyoruz etmesine amma, içimizden "O olmasa yüzüne de bakılmaz, âleme rezil rüsvay olurdun Metin Yalçın, şansını fazla zorlama."demeyi de ihmal etmiyorum hani.Dediğimi de sadece kendim duyuyorum,ne olur ne olmaz, neme lazım.Açık vermemek lazım,ileride-15 sene sonra bile-aleyhimize delil olarak kullanılacagından zerre şüphemiz yok.
Dile kolay 32 senedir kahrımızı çekiyor.Hayati İnanç Hocamızın dediği gibi"Ben onun varlığına şükrediyorum;o da bana sabrediyor. İnancımız odur ki şükredenler ve sabredenler birlikte Cennettedir."
Allah onları başımızdan eksik etmesin...