Türkiye halkı olarak,hep başkaları tarafından tayin edilmiş kaderimizi, kendimiz çizebilmek adına olağanüstü önem taşıyan bir HALK OYLAMASI sürecini atlattık. Taraflar, muhataplarına bulabildikleri her fırsatta kendi düşüncelerini anlatmaya çalıştı. Nitekim oylama günü geldi ve Türkiye halkı;Türk’ü, Kürdü, Lazı, Çerkezi; Hristiyanı, Müslümanı, ataistiyle sandığa giderek %85 gibi rekor bir katılım oranıyla tercihini kullandı.Akşam saatlerinde (kaybedenlere göre az da görünse de) 1 milyon üç yüz bin gibi yüksek bir farkla EVET çıktı. Kazananlar, zaferlerini gönüldaşlarıyla sevinç gösterileri ve balkon konuşmalarıyla kutlarken; kaybedenler, aslında kazandıklarını, bu seçimin galibinin HAYIR diyenler olduğunu iddia ettiler.
Bu, alışageldiğimiz tipik bir CHP tavrıydı. Her seçim yenilgisine bir bahane bulmak hususunda pek becerikli olan bu anlayış : '' Bir kişi birden çok oy kullandı, çöplükten yakılmış oylar çıktı, oylar kaçırılırken yakalandılar, hile yapmak için elektrikleri kestiler vs vs.''gibi siyaset sahnesinin unutulmaz bahanelerinin mucitleriydi çünkü.
Sürekli seçim kaybedenler"Milletin ekonomik durumu iyi değil, kredi borçları almış başını gitmiş, borç gırtlağa dayanmış. Rusya ile ilişkiler karışık, Suriye politikası bir felaket, Avrupa karşımızda. Amerika arkamızdan değil, gizli saklı değil, göz göre göre Suriye’de PKK’yı destekliyor, Kürt devleti için zemin oluşturuyor.Neredeyse tüm Dünya ile problemliyiz; o halde bu milletin EVET dememesi lazım, böyle bir sonuç çıkmışsa demek ki hile yapmışlar.''anlayışına sahip oldukları için her seferinde aynı türküyü söylüyorlar. Oysa HAYIR için öne sürdükleri gerekçeleri mantıklı;ama ''bunca yanlışa, sıkıntıya rağmen neden bu millet iktidârın peşinden gidiyor?'' sorusuna kafa yorup akıllı uslu cevaplar aramak yerine, her seferinde farklı bahanelerin ardına sığınmak kolaylarına geliyor.(Bu yüzden de YALANCI ÇOBAN durumuna düştüler milletin gözünde ve kimse inanmıyor onlara.)
CHP'nin genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu, kaybettikleri her seçim sonucunda olduğu gibi " Geline oyna, demişler, yerim dar"demiş; yer açmışlar "yenim dar." demiş, modundaydı. Sekizinci kez mağlup olmanın bir bahanesini illa ki bulacaktı. (Ana muhalefet partisinin değil de BUP ( Bahane Uydurma Partisi) ,ÇYP(Çamura Yatma Partisi)'nin başında olsaydı rakipsiz,tek başına İKTİDAR bile olabilirdi.) Vee beklenen oldu,başkan kendine güvenenleri yanıltmadı, onların yüzünü güldürecek,hatta halk oylamasını iptal ettirecek(!) bir bahane bulmuştu: ''Halk oylamasında kullanılan "zarflar da mühür yoktu.''
Oysa YSK başkanından öğrendik ki bu zarf ve pusulalar YSK'nın özel ürettiği flagramlı ürünlermiş. Ama zarfların,ilçe seçim kuruluna ilaveten sandık kurulunca da mühürlenmesi gerekiyormuş. Fakat bazı sandıklarda görevliler(belki ihmalkarlıktan,belki de kasıtlı)zarfları mühürlememiş.İhmal YSK'nın iki görevlisi olmak üzere her partinin görevlileriyle devam etmiş. Bense bir vatandaş olarak, kimliğimi beyan etmişim, oyumu kullanmış, imzamı atmışım; yani kurallara harfiyen uymuşum. O halde (en hafif tabirle)tam yedi sorumsuzun hatasının bedelini, sade bir vatandaş olarak neden ben ödüyorum!!! ŪSTELİK, zarflar açılmamış,yani içinde EVET mi HAYIR mı olduğu belli olmadığı için bir tarafa avantaj sağlama riski de söz konusu değil.YSK'da ''İhmali olmayan sade vatandaşın demokratik hakkı engellenemez.'' gerekçesiyle oyları geçerli saydı ki doğrusu buydu.
Aklımızın bir karış havada olduğu gençlik zamanlarımızda, kahvehaneye gider okey oynardık. Oyunda kaybeden, hesabı öderdi ve genelde çay içerdik. Çayına da olsa eğlencesine de olsa arkadaşlarım çok iyi bilirdi ki ben hile yapmadığım gibi yapılmasına da asla razı gelmezdim. Yapanlara tepki gösterdiğim, küstüğüm zaman bana hayret ederlerdi ''küçücük bir şey için küsülür mü?'' diye.
Arkadaşlarımla oynadığımız günlerden birinde baktım ki ıstakamda bir taş eksik. Şeytan ''Herkes yeri geldiğinde hile yapıyor sen de bir taş alıver masadan; zaten taşların eksik olması senin hatan da değil.'' diye fısıldadı. Canım sıkılmış bir şekilde, ilk defa hile yapmanın verdiği suçluluk duygusu ile masanın üzerinden kimseye fark ettirmeden bir taşı aldim, ıstakama koydum. Oyun devam etti, bir süre sonra baktım, bitme noktasına gelmişim. Keyifle tam açacaktım ki ıstakamda bir taş fazla, tekrar saydım yine fazla. O anda anladım ki taşlarım tamam olduğu halde(yanlış saydığım için olsa gerek) ben eksik diye düşünüp bir taş çalınca, bir fazla olmuş.
Hayatımda ilk ve son defa hile yaptığıma(!)mı yanayım; yoksa oyun bittiği halde mahçubiyetten sesimi çıkaramadığıma mı bilemedim. Hayatımda bir kere hile yapayım,dedim onu da elime yüzüme bulaştırmışım. '' Senin okeyinle, yaptığın hileyle, bu referandumun ne alakası var kardeşim?'' diyenleri duyar gibi oluyorum.Şöyle ki:
Halk oylamasında HAYIR oyu kullananların yaşadığı şehirlere bakıyorum; İstanbul, Edirne, Çanakkale'den başlıyor; İzmir,Adana,Antalya'ya kadar devam ediyor..Yani hem gelir durumu hem de okuma oranı olarak çok yüksek olan bölgelerimiz. EVET oyu verenler ise Karadeniz ve İç Anadolu Bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımız. Gelir durumu ya zayıf ya da orta halli olan insanlar. Eğitim oranı da Marmara,Ege ve Akdeniz'e göre düşük olan bölgeler.
DEMEM o ki Anadolu insanı dürüsttür, her şeye rağmen bozulmamıştır. Gözlerine baktığınızda, kalbinden geçenleri anlarsınız. Velev ki hileli oy kullanmaya kalkışsın daha kabinden çıkarken yürüyüşüyle, gözlerini kaçırmasıyla kendini ele verir. Bu yüzden hile yapmayı bilmez; yapmaya kalksa bile eline yüzüne bulaştıracağının farkındadır.
Hile olduğuna gerçekten inanıyorsanız,varsaydığınız suçluları arayacaksanız, Anadolu insanlarının içinde değil eğitimli(!) ve hâli vakti yerinde olanların oy kullandıkları sandıklarda arayın. Çünkü onlar BATI'ya daha yakındır. Çünkü onlar, kapitalist sistemin'' Hep kazanmalıyım, ne olursa olsun kaybetmemeliyim, gâyeme ulaşabilmek için her yol mübahtır. '' anlayışıyla haşır neşir olan metropol çocuklarıdır. Çünkü onlar, ayakta kalabilmek için belki; ama çokça, daha fazla kazanabilmek için ''helal, haram''gözetmenin saflık; işinde yükselebilmek için arkadaşının ayağını kaydırmanın makul olduğuna inanan bir sistemin ürünleridir. İşte sırf bu yüzden suçluyu aramak için attığınız her adım, sizi de bizi de dosdoğru yine SİZE çıkaracaktır. İşte yine bu sebeple, tencere tava gürültüleriniz,bağırıp çağırmalarınız, tehdit ve blöfleriniz, dilinizden öteye geçemeyecek, nâhoş bir sâdâ olarak milletimizin eşsiz ferâsatinde kaybolup gidecektir.
Sonuç olarak," cahil, aptal, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam" diye sürekli aşağıladığınız bu milletten, beklediğinizin üzerinde HAYIR oyu almışsınız. Anlamanız lâzım ki bu millet her türlü hakaretinize,aşağılamanıza,itip kakmalarınıza rağmen, demokratik yollarla da ikna edilebiliyor. O halde bağırıp çağırmayı'' Bu seçim meşru değil, tanımıyorum.''diyerek insanlarımızı sokağa davet etmeyi, milletinizi yabancılara şikâyet etmeyi bırakın, 2019'a hazırlanın. Seçimleri siz kazanın, partiniz en yüksek oyu alsın, cumhurbaşkanı da sizden olsun.
BU KADAR YAYGARAYA NE GEREK VAR!!!