Brezilya dizisi kıvamındaki bu hikâye; Ali Babacan'ın bir TV programında: "Fotokopi çektiğimiz A4 kağıdını önlü arkalı kullanarak tasarruf ettiğimiz günlerde, benim için "Fren Ali" demişlerdi." cümleleriyle başladı.
Sanayi Bakanı Mustafa Varank Bey'in Ali Bey'e cevaben:
"Busan'da Kore yemeği yiyemeyince kriz çıkaran, yurtdışında Mercedes harici araca burun kıvıran, Londra-Washington gezilerinde kalacağı otelin yıldız sayısıyla ilgilenen bir geçmişi olmasa bu mütevazılık numarasına ben bile kanabilirdim.'' cümleleriyle devam etti.
Ali Bey'in başka bir TV programında "Görünür değildim; ama göbeğindeydim." demesiyle hüzünlü bir şekilde bitmiş oldu.
Bu cümle vesilesiyle öğrendik ki Sayın Ali Babacan, AK PARTİ milletvekili iken, liderini cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği tutanaktaki imzası henüz kurumamışken, aynı zamanda başka bir mekânda, liderini siyaset sahnesinden diskalifiye edebilmek için rakip takımın yöneticileriyle planlar yapıyormuş. Abdullah Gül'ün, CHP-İP-HDP-Saadet'in ortak adayı olarak Recep Tayyip Erdoğan'ın karşına rakip olarak çıkması için yapılan görüşmelerde bizzat bulunduğunu şu veciz(!) cümleyle ifade ediverdi':" Görünür değildim; ama göbeğindeydim."
Programı birkaç defa dikkatle izledim. Bir insanın ne dediği kadar, nasıl söylediğine de dikkat ederim. Yani vücut dili benim için en az söyledikleri kadar önemlidir, o kişinin karakterini, samimiyetini, niyetini anlayabilmek adına. Jest ve mimikleri, ses tonu... Bunların hepsini toparladığınızda karşınıza şöyle bir Ali Babacan portresi çıkıveriyor: "Ben yaptım, ben buyum işte, beni görün... ben ben..."
Sanki matah bir iş yapmış gibi kibirle gülümseyen bir yüzle şişine şişine anlatıyor, biraz daha devam etse la Fontaine' nin meşhur kurbağası gibi patlayıverecek.
Kurbağanın biri, çayırda gördüğü boğanın boyuna bosuna hayran kalır. ''Ben de onun gibi heybetli olmalıyım'' diye iç geçirir. Kendisi yumurta kadardır, boğaya benzemesi imkansızdır; ama nefis bu, geldi mi meltem gibi değil, kasırga gibi gelir. Çare yok, ne yapıp edip ona benzeyecektir. Kurbağa, boğaya baktıkça kabarır, kabardıkça şişer, gerilir. Her seferinde sorar etrafındakilere :''Boğa kadar oldum mu?'' Onlar da her defasında bir Boğaya bakarlar bir de ona ve hep aynı cümleyi söylerler:''Yoo sadece şişmiş bir kurbağa oldun.'' Kurbağa daha bir hırslanır, iyice şişirir kendisini. Etraftakiler :'' Vazgeç bu sevdadan. ''deseler de iyice hiddetlenir, şiştikçe şişer, biraz daha, biraz daha derken çaat diye çatlayıverir.
İnsanız, hepimiz beğenilmeyi, başkaları için önemli olmayı isteriz. Kendimizi beğenmek, başkalarından övgüler duymak, kimin hoşuna gitmez ki; ama bunun da bir mâkulu vardır. Kendini beğenme hissi ''kibir''e evrilirse işte o zaman bizim felaketimiz başlar da farkında olmayız. Ta ki kırıp döktüklerimiz bizden teker teker uzaklaşıp yapayalnız kaldığımızı anlayıncaya kadar ya da olmayan özelliklerimizi varmış gibi göstermeye çalışırken rezil rüsvay oluncaya kadar.
" Görünür değildim; ama göbeğindeydim" cümlesi, eziklik kompleksinden kurtulamayan bir insanın ruh halinin yansımasından başka bir şey değildir. Yapacaklarının karşılığı olarak her türlü sonuca katlanmayı, idealleri uğruna bedel ödemeyi göze alamayacak bir karakterin özetidir. Bu tiplerin tüm mücadelesi, insanların gözünde '' görünür hale gelebilmek'' ten ibarettir. ''Bakın ben de burdayım'' diyebilmek çabasıyla geçer ömürleri. Ve bir gün bu arzu, o kadar dayanılmaz hale gelir ki "Kıpti şecaat arz edeyim derken sirkatin söyler misali "Görünür değildim; ama işin tam da göbeğindeydim'' cümlesi ile ete kemiğe bürünüverir. Siz ne kadar ''mütevazilik'' oyunu oynasanız da kibrinizi saklamanız mümkün olmaz. Mâlum, küpte ne varsa dışarı o sızar.
Ben yeri geldiğinde hep iddia etmişimdir. A. Babacan tipik bir bürokrattır. Tüm gayesi, emredilenin en iyisini yapmaya gayret etmek, dişe dokunur bir şeyler ortaya çıkarıp amirinin gözüne girerek yükselebildiği kadar yükselmektir. Hepsi bu kadardır. Vizyon da bu kadardır, kapasite de...
Bu kumaştan asla insanları peşinden sürükleyen bir lider çıkmaz. Çıksa çıksa kullanılmaya elverişli bir aparat çıkar.
Siz Ankara'da, sıradan bir aile şirketinde kendi halinizde çalışırken, Lideriniz sizi kolunuzdan tutup gölgeden çıkarmış, hasbelkader Ak parti kurucusu olma, Recep Tayyip Erdoğan'la birlikte yol yürüme şerefine nâil olmuşsunuz. Size vekillik verilmiş. Bununla da kalınmamış, sürekli bakanlıkla ödüllendirilmişsiniz: Maliye Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, Genel Başkan Yardımcılığı... Son seçimlerde yine Ankara'dan birinci sıradan vekil seçilmişsiniz. İlk defa bakan koltuğu verilmemiş, sırtınızı dönüvermişsiniz.
Dönmekle de iktifa etmemiş, liderinizin tasfiyesi için rakipleriniz(!)le kapalı kapılar ardında çalışmalar yapmışsınız. Üstelik bu çalışmaların kıyısında köşesinde filan değil de tam ''göbeğinde'' imişsiniz..
Bu ne hırs, bu ne kadir kıymet bilmezlik!.. İnsan, nasıl düşüneceğini, ne diyeceğini bilemiyor.
Şu mâkul bir tavırdır siyasette: Yola çıktıklarınla bir zaman sonra yürünecek yol kalmamıştır. Kendi pencerenizden baktığınızda, gördüğünüz yanlışları düzeltebilmek adına elinizden geleni yapmışsınızdır; ama olmamıştır. O zaman geçersiniz liderinizin karşısına: "Birlikte yola çıktık, ülkemiz, milletimiz adına çok da güzel işlere imza attık. Zamanla ortaya çıkan yanlışlar için muhataplarımı ikaz etmeye, gördüğüm yanlışları düzeltmeye var gücümle çalıştım; ama olmadı. Artık gönül olarak soğudum. Yeni bir yolda, yeni arkadaşlarla yürümek istiyorum, hakkınızı helâl edin, benden yana helâl olsun." dersiniz, PARTİ' den istifa edersiniz, sonrasında ne istiyorsanız yaparsınız. Yolunuz da yol arkadaşlarınız da sizin olsun; ama bu nedir Allah aşkına?
"Görünür değildim; ama göbeğindeydim." cümlesi Babacan için sonun başlangıcı olmuştur. Bu saatten sonra ne yol arkadaşları ne de başkaları ona güvenebilir. Muhatap kim olursa olsun her zaman "Bize de mi...acaba?" şüphesi içlerini bir kurt gibi kemirecektir. Öyle ya ikili oynayan ve bunu da maharetmiş gibi övünerek anlatan bir siyasetçiye kim, niye güvensin? Yol arkadaşlarına bunu yapan, başkalarına neler yapmaz!
Kadim kuraldır: "Bir kere ihanet eden, tekrar eder."
Babacan artık hiçbir olayın ''tam da göbeğinde'' olamaz, olsa olsa ''göbeğini kaşıyan adam'' olur. Allah için bu saatten sonra kendisine pek de yakışır.
Eğer sadece bir kurbağa iseniz, öyle kalın; boğa olmaya özenmeyin vesselam.
Babacan Üniversiteyi birincilikle bitirmiş, benim görüşüme aykırı bir adam ama bu durumunu da bilelim.
Diploma olarak kalitesine itirazımız yok da ustadım, karakter olarak kalite sıfır..Selam ve muhabbetlerimle..
Ne diyelim kişi kendine yakışanı yapar. Bir zamanlar adam gibi adam zannettik.
Maalesef.Sadece bu olsa neyse.. Cumhurbaşkanımızın,her birini mevki,makam sahibi yaptığı,birlikte yürüdüğü insanların çoğu onun karşısında.. Yazık..
Hocam tesbitlerin doğru olabilir de muhaliflerin eksiklikleri bizi tam yapmıyor yani sadece muhalefeti eleştirerek yapılan siyaset bizi bir yere götürmez bence siyasi yazılarınızda iktidarın artılarını dile getiriniz malum seçimle gelinip gidiliyor bu milletin de ne yapacağı hiç belli olmaz.
Osman Abi,yazılarımı sürekli okumadığını anladım, yakalandın????Şaka bir yana dediklerini yapıyorum sırası geldikçe.Mesela son yazılarımdan PUDRA ŞEKERİ, ADAMLIK-CİNSİYET-ŞAHSİYET yazılarında gayet güzel eleştiriler var diye düşünüyorum.. Önceki yazılarımda da var;ama aklıma ilk gelenler bunlar Selam ve muhabbetlerimle
Üstad, her zamanki gibi mükemmel. Yüreğinize sağlık. Hayırlı bayramlar
Eyvallah ustadım... Aklımız erdiği, dilimiz döndüğünce işte.. Selâm ve muhabbetlerimle