Korona salgınınının en yoğun zamanlarıydı..İnsanların birbirlerinden köşe bucak kaçtığı,işyerlerinin kapalı olduğu,bilinmezliğin ve belirsizliğin akılları ve gönülleri işgal ettiği zamanlar yani..
İşte o zamanlar 100.Yıl Mahallesine, akşama yakın bir vakitte yolum düştü.
Pandemi öncesindeki ışıl ışıl işyerleri, öğrenci kaynayan cıvıl cıvıl sokaklar gitmiş, yerlerine kapalı ya da camlarında "devren kiralık veya satılık" levhaları asılı olan dükkanlar, ülkelerine dönemedikleri için az sayıda misafir öğrencinin dolaştığı tenha sokaklar gelmişti.
Ne hareket vardı ne de bereket.
Ev sahipleri mutsuz, dükkan sahipleri mutsuz, yurt sahipleri mutsuzdu. Dolmuşçular da. Kimsenin malı-mülkü para etmiyor,kimsenin ağzını bıçak açmıyor,herkesin yüzünden düşen bin parça.
Bu elim manzaranın sebebi elbet pandemiydi; ama KARABÜK ÜNİVERSİTESİ kurulmasaydı, 100.Yıl Mahallesinin manzarası bundan pek de farklı olmayacaktı. Bir üniversitenin kurulmasının, özelde bir mahalle, genelde ise bir şehir için hem sosyal hayat hem de ekonomik olarak ne kadar önemli olduğunu anlamıştık.
Evet, siyasilerin, işadamlarının, akademisyenlerin, esnafların ve hemşehrilerimizin illaki az veya çok katkısı vardı şehrimize üniversitenin kurulmasında; ama en büyük katkı, hiç şüphesiz üniversitenin kurucu rektörü Prof.Dr.Burhanettin Uysal'dı. Karabüklüler bunun farkında olmalılar ki onu kendilerini temsil etmesi için vekil olarak Ankara'ya göndermişti.
Bu, burada dursun..
Dün rahmetlinin aramızdan ayrılışının yıldönümüydü. Bazı acılar dilsiz oluyor, ne söyleyeceğinizi bilemiyorsunuz.
Hocamızı (Kendisine bir kere bile ''vekilim'' diye hitap etmedim; çünkü ikimiz de öğretmenliğin ''asıl'' olduğunu düşünürdük) seçim çalışmalarında tanıdım daha yakından.
Seçim zamanlarının en telaşlı günlerinde dahi yorulduğunu, durumdan şikayetçi olduğunu hiç görmedim.
Halkla olan ilişkilerinde çok sabırlı, anlayışlı ve sevecendi. Önceden verilmiş sözlerin gerçekleşmemesinden dolayı bir hayli hararetli geçen toplantılar bile kahkahalar ve alkışlarla biterdi.
Esnaf, bürokrat, çarşı, pazar ziyaretleri, ev toplantıları, radyo ve TV programları onun şevkini kırmaz, onu asla yormazdı. ''Kıymetli Hocam, sizin enerjinize, temponuza hayranım bir de akıncı misali bıyıklarınıza'' derdim de gülerek ''Metin Hocam, aşkla yapınca insan yorulmuyor'' diye karşılık verirdi.
Samimi, cana yakın, hoşsohbet ve güzel bir insandı.
Öyle ''vekillik havası'' filan da hissetmezdiniz tavırlarında, rahat konuşur, derdinizi söylebilirdiniz. Sizi can kulağıyla dinler, yapabileceği bir şey varsa mutlaka yapardı.
Arada görüşür, hasbihâl ederdik. Son olarak, aramızdan ayrılmadan bir ay kadar önce Facebook'taki ''Kent Meydanı'' hakkındaki paylaşımım üzerine telefonla konuşmuştuk.(O da benim gibi meydanın şu anki halinden çok rahatsızdı. Keşke yaşasaydı da Kent Meydanının Millet Bahçesi'ne dönüştüğünü görseydi.)
''Hocam bir araya gelip sohbet etmeyi çok özledim.'' demişti de ''Hakkaten biz de özledik kıymetli hocam, salgın hafifler hafiflemez sözüm olsun Tahsin Kartal kardeşimin yeni yerinde, mangal ve çay eşliğinde uzun bir muhabbet edelim, bu geçen zamanın acısını çıkaralım.'' diye cevap vermiştim, gülüşmüştük.
Nasip olmadı..
Bazı anlar vardır, bir insan hakkında hiçbir şey bilmeseniz bile bir sözünden ya da tavrından o kişi hakkında karar verebilirsiniz.
MEB, tüm dersaneleri kapatma kararı alınca biz de kurumumuzu Özel Öğretim Kursuna çevirmeye karar verdik mecburen.Tam 6 ay uğraştık Ankara'dan izin alabilmek için;ama tüm evraklarımız tam olmasına rağmen ne mümkün!
Derdimizi anlatmak için rahmetli Burhanettin Hocamızın meclisteki odasına gittik. Derdimizi dinledikten sonra ''Hocam, bu meseleye vakıf değilim, kalk işin uzmanına gidelim.''dedi. Makam otomobili ile o zamanın Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Orhan Erdem Bey'in makamına götürdü bizi.
İçeri girdiğimizde Gaziantep eski vekilleri vardı odada, illerine Kapalı Spor Salonu yapılma isteklerini iletmek adına görüşmeye gelmişlerdi. Bakan yardımcımız, ''Karabük Üniversitesini eski rektörü Akparti vekilimiz Burhanettin Bey'' diye tanıtınca odadakilere, Antepli vekil: ''Hocam bu kadar kısa bir zamanda Karabük Üniversitesi'ni nasıl böylesine geliştirebildiniz? Bizim üniversitemiz sizden çok önce kurulmasına rağmen biz hâlâ 20 binlerdeyiz,bu kadar kısa bir zamanda 50 bin öğrenciyi nasıl buldunuz, hassaten tebrik ediyorum'' deyince övgülerden mahçup oldu, yüzü kızardı rahmetli hocamızın.
İçimden: "Bir insan prof olmuş, rektör olmuş,vekil olmuş ve hâlâ mahçûbiyet hissini kaybetmemişse insan kalabilmeyi başarmıştır,adamdır.'' dediğimi dün gibi hatırlıyorum.
Adı her geçtiğinde ya da fotoğraflarını gördüğümde hâlâ çok üzülürüm, inanasım gelmez onun öldüğüne.
Şairin dediği gibi "Her ölüm erken bir ölümdür" ;ama rahmetlininki gerçekten erken oldu.
Takdir böyleymiş....
Tarık Tufan ne güzel izah etmiş:
''Muhabbeti güzel ve mahçup adamlar erken öldüler.
Yükleri ağırmış, ondan.
Allah rahmet etsin, mekanı Cennet olsun..İyi, güzel ve imanlı bir insan oluşuna şahitliğimiz tamdır.
Özleyeceğiz...
Allah Rahmet Etsin. Mekanı cennet olsun inşallah. Ruhuna birer ihlas birer fatiha okulayım inşallah.
Allah gani gani rahmet eylesin .Hocam kalplerdeki özlem dolu kelimelere tercüman olmuş vefa dolu güzel bir yazı olmuş ağzınıza sağlık .Çok teşekkürler
Eyvallah İbrahim Bey..Selam ve muhabbetle
Eyvallah ustadım..Gerek insan gerekse siyasetçi olarak aslî görevimiz ardımızda akıllarda ve gönüllerde böyle güzel izler bırakabilmek olmalı..
Eyvallah Metin Hocam. Burhanettin Hocamın mekanı cennet olsun. Güzel insan hoş bir Seda bıraktı ve gitti. Hatırasına ölüm yıldönümünde yazdığınız yazı hem bir vefa hem de güzel bir yad ediş olmuş.