Veliler ve öğrenciler için eğitim-öğretim hayatının en heyecanlı günleri ''Veli Toplantısı ve Karne'' günleridir. Geçtiğimiz cuma, ilk dönemin bir bakıma ''rontgeni'' sayılan karneler öğrencilerimize verildi. Eve iyi bir karne götüremeyeceğini düşünen öğrenciler tek başına gitti karnelerini almaya, kendinden ve karnesinden emin olanlar da anne ya da babasıyla..
Veli toplantıları da aynı havada değil midir? Notları düşük olan öğrenciler, dua ederler o gün büyüklerinin işi çıksın da toplantıya gelemesin diye. Zaten bu toplantılara, durumu sıkıntılı öğrencilerin velileri gelmesi gerekirken, genelde, başarılı olan öğrencilerin velileri gelir. Onların da amaçları çocuğunun durumunu öğrenmekten ziyade, diğer velilerin yanında çocuğu ve kendisi ile ilgili duyacağı güzel sözlerle gururunu okşatmak hevesidir ya neyse...
Bizim kuşak için biraz hüzünlüdür okul günleri. O zamanlar, çoğu anne-babanın, karneyi merak etmek bir yana, çocuğunun hangi okulda, kaçıncı sınıfta okuduğundan bile haberi olmazdı. Okulun yolunu dahi bilmedikleri için çocuk başarılı mı başarısız mı gibi bir gündemleri yoktu haliyle.
Günahlarını almayalım; o zamanların şartlarını düşündüğümüzde pek de haksız sayılmazlardı hani. Yaşamanın, ayakta kalmanın dayanılmaz ağırlığı altında öyle eziliyorlardı ki ne durmaya vakitleri vardı ne de düşünmeye. Çünkü hemen hemen hepsi, çocuk denilebilecek yaşlarda köylerinden ayrılıp iş bulabilmek için şehirlere, "yokluktan'' gelmişlerdi. Elde yok, avuçta yok, üstte yok, başta yok, çare yok.... Var olan tek şey umutları...
Birilerine el açmak, başaramayıp da köye tekrar dönmenin mahçubiyetini yaşamak, elaleme rezil rüsva olmak en büyük korkuları idi yokluktan gelenlerin. Bu yüzden tek amaçları vardı:
Ne yapıp edip şehirde tutunmak.
''Çocuk yaşta çocukları hangi akla hizmetle bu halde gurbet ellere gönderirler'' diye onların anne-babalarına da sitem etme hakkımız yoktur; olmayanı nasıl versinler! Köylerinden hiç çıkmamışlar, para nedir görmemişler, tarla ekecekler, hayvan besleyecekler de karınlarını doyuracaklar.
Şimdi ise anne-babaların durumu eskilerle kıyaslanamayacak kadar iyi sayılır. Ama onlar da büyüklerinin tam tersi (belki de anne-babalarının bir zamanlar kendilerine karşı olan ilgisizliğini çocuklarına yaşatmamak kaygısı ile) hayatlarının merkezine çocuklarını koymuş, dünyaları onların etrafında dönüyor.
Bu baskın düşünce bu sefer de çocuğun kişiliğini gölgeliyor, varsa yoksa iyi not, takdir-teşekkür, sınav başarısı. Tüm bunlarla amaçlanan ise fazla gelir getirecek, refah içinde yaşatacak, iyi bir üniversite arzusu..Bu arzu da aileleri esir ediyor.
Çocuklar ilgi sarhoşu... Ebeveynler, yavrularını ipek kumaşlara sarıp sarmalayıp kalplerinin en ulaşılmaz yerlerine öyle bir saklamışlar ki çocukların dünya ile ilişkileri kesilmiş.
Haddini aşan her duygu, zıddına dönüşürmüş..Bu yüzden olsa gerek, her bir veli ''Ayı yavrusunu seveyim derken öldürürmüş.'' modunda..
Velilerin çocuklarıyla ilgilenmemesi ne kadar yanlışsa; kırılacak, nadide bir vazo gibi üzerlerine titremesi de o kadar yanlış..
Öncelikli derdimiz çocuklarımızın karnesi, takdir-teşekkür belgeleri olmamalı..Onun karnesinin ''yaldızlı'' olmasına verdiğimiz önem; iyi, güzel, ailesi ve çevresine faydalı, hayırlı bir insan olarak yetişmesinden daha fazla ise,
o zaman çocuğumuz için;
"kolay para kazanmak, alnı terleyerek kazanmaktan;
gözler önünde şatafatlı yaşamak, mahremiyeti esas alan huzurlu yaşamaktan;
haram kazanılan çok para,helal olan az paradan,
daha önemli demektir.
Her şeyin fiyatını bilen; fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen, büyük-küçük tanımayan, vefadan, sadâkatten haberi olmayan, velhasıl Dünya'yı, âhiretin önüne koyan bir insan yetiştirmişizdir.
Durum böyleyse, yaldızlı karnelere sevinmek yerine oturup ağlamak düşer bize, iki elimizi başımızın arasına alıp durmadan ağlamak...''
Bırakalım karnelere sarılmayı da çocuklarımıza sarılalım, sevgiyle, şefkatle. Onların karnesinden çok ''dürüstlüğünü, edebini, ahlâkını, mahçubiyetini, masumiyetini" sevelim.
Öncelikli derdimiz çocuklarımızın karnesi, takdir-teşekkür belgeleri olmamalı.. Hay Allah razı olsun.....
Eyvallah kıymetli müdürüm...Tek ölçü karne olursa ileride için büyük sıkıntılar bizi bekliyor demektir..Çocuğumuz çok başarılı,iyi makamlarda,çok da para kazanıyor;ama Allah-kitap yok;büyük küçük bilmiyor;bencil,insanlara,hayvanlara,çevreye duyarsız vs vs..Allah korusun böyle bir sondan
Maasallah kıymetli hocam. Yüreğine saglik
Sağolasın kıymetli müdurum..
Yüreğinize sağlık kıymetli hocam
Yüreğine , kalemine sağlık Metin Hocam. Çocuklarımızın kariyer sahibi olmalarına nasıl itina gösteriyorsak , Ahlaklı bir birey olarak ta yetişmelerine gayret etmeliyiz. Bu da ailede başlar diye düşünüyorum. Selam ve hürmetler
Eyvallah ustadım, derdimiz aynı..Selam ve muhabbetlerimle
Üstadım gerçekten çok önemli bir konuya el atmışsın şimdiki gençlerde başarı ölçümü bu. Gençler dedğin gibi ailenin yanlış yönlendirmesiyle her şeyi anne ve babaya yükleyen sadece birkaç test sorusu çözmekle kendini kurtaracağına inanan sahte krallar topluluğu...O yüzden eğitim bu ülkenin en önemli meselesi olmaya devam ediyor. İşsizler diplomalı işsizlere döndü mü ki şimdi öyle kral iş beğenmiyor çalışmıyor. Aile üzerinden saltanatı sürdürmeye devam ederek hayatını yaşıyor.
Kalemin körelmesin , diline , yüreğine sağlık
Tüm yatırımını dünyadaki başarı (!) ve mutluluğu için planlayanlar, maalesef hem dünyada hem de ebedi hayat olan ahirette hüsran ile karşılaşma riskini unutmamalidirlar. Vesselam.
Metin hoca; mesleğin eğitimci olduğunu çok iyi göstermişsin. Kalemine kuvvet. Günlük siyasi konuların dışında olan bu tür konularda da yazılarını bekliyoruz.
Pazar günleri PAZAR YAZILARI başlığı altında"insan ve hayata dair "yazılar yazmaya gayret ediyorum ustadım.. Geçen pazar ilkini yazdım (KAR ve ÖLÜM),bu ikincisi oldu.. İlham geldikçe yazmaya çalışacağım inşaallah..