İçişleri bakanı olduğu 28 ŞUBAT darbesi sürecindeki duruşuyla milletin gönlünde taht kurmuştu. ''Nice 'adamım' diye ortalıkta gezen kaypak, korkak tiplerden daha delikanlı kadın" diye düşünüyordu herkes, ben dahil.
Tâ ki yıllar sonra,28 Şubatçıların yargılanması esnasında, o dönemin en kudretli generallerinden birinin kendisine hitaben söylediği “O kadına söyleyin, oraya gelirsem bakanlığın önünde yağlı kazığa oturturum” sözlerini yuttuğu ve o darbeci generalden şikayetçi olmadığını beyan ettiği güne kadar. O gün, siyasi anlamda, hayatımın belki de en büyük şaşkınlığı ve hayal kırıklığıydı benim için, MERAL AKŞENER'in de bitiş günü.
1995'te DYP ile başlayan siyasi macerası,
2000-2001 ANAP-AK PARTİ arasında gel-gitlerden sonra,
2007 MHP ile devam etti ve nihâyetinde
2017 CHP'nin ''askıda vekilleriyle'' İP'te son buldu.. Geçmişe bakılırsa şimdilik olmalı.
Olsun, yine de yıllar sonra Akşener'in siyasete bir "lider" olarak girmesi, bizim gibi romantiklerde şöyle bir hava oluşturmuştu: ''Bir hanımefendi; olgunluğu, nezâketi, zarâfeti ile girdiği her yeri güzelleştirir. Özellikle erkekler, ağızlarından çıkan her sözü ölçüp tartarak söyler, kavga gürültünün esâmesi okunmaz. Siyasete bir seviye, bir kalite gelir.''
Amma velakin hiç de öyle olmadı. Olmadığı gibi, tavrı ve söylemleri ile erkek rakiplerini bile mumla aratır oldu hanımefendi.
Akşener'i ne zaman dinlesem, ses tonu, jest-mimikleri ve tavırları ile ya," Bi bahane bulsam da birilerine kafa göz dalsam" diye aranan sokak kabadayısı edâsı hissediyorum ya da salladığı tesbihiyle okey masasına yanaşıp, ''Abi dördüncüye ihtiyaç var mı?'' diyen boş gezenin boş kalfası edâsı. Sürekli giydiği pantalonu, kısa kesilmiş saçları, muhatapları için kullandığı "pargacı, kereste, dangalak" gibi argo kelimeleri "erkekseniz gelin" gibi racon kesmeleri ile bir sokak kabadayısı kıvamında; ama siyasi muhataplarından "hanımefendi" muamelesi görmek istiyor.
Bu da işin başka bir garipliği.
Bu görüntü, meseleye, "Vay be değme erkeği cebinden çıkarır." tarzı bakanların hoşuna gidebilir; ama bence bugünler için çok da doğru bir imaj değil. Belki ''gençlik başımda duman'' zamanlarım için evet; ama siyasetin hiç olmadığı kadar ''kutuplaştığı, çirkefleştiği'' bu zamanlar için asla! Kavgacı- gürültücü yeterince erkek siyasetçi vardı dünyamızda, delikanlı(!) gibi bir kadına ihtiyaç yoktu. "Kadın gibi" olmanın karşılığı olmalıydı siyasette ve buna çok ihtiyacımız vardı; ama olmadı.
İP Genel Başkanının muhalefet yapmak adına, uzun süredir Cumhurbaşkanımız için kullandığı, bir siyasetçiden geçtik bir hanıma yakışmayacak kabalıkta, garip jest ve mimiklerle süslü alaycı ifadelerinden taraflı-tarafsız herkesin rahatsızlık duyduğuna hiç şüphe yok.
Akşener'in bu kadar edep dışı bir konuma savrulmasının birkaç sebebi var:
İlki, Recep Tayyip Erdoğan'a olan kin ve nefreti.
Dünyanın her yerinde iktidar partisi ve liderinin karşıtları vardır, normaldir. Bu karşıtlık Türkiye’de de var ve bu da normaldir. Rahmetli Menderes’in, Özal’ın, Erbakan'ın da sevmeyenleri yok muydu? Vardı, hem de istemedikleri kadar. Normal olmayan Kılıçdaroğlu ile Akşener'in cumhurbaşkanına karşı olan duygularının ''sevmeme'' nin çok ötesinde "kin ve nefret" boyutunda olmasıydı.
Diğeri;
Çok İYİ uşaklık ettiği için, aralarına alınma lütfuna mazhar olan kölelerin kendini ispat yolundaki tavrı, her durumda efendilerinden daha ileri gitmektir ki Akşener'in Cumhurbaşkanımızı, Netanyahu ile aynı cümlede zikretmesi tam da bu kâbildendir. CHP'li ve HDP'liler de eleştirilerinde zaman zaman aşırıya kaçmışlardı; ama meseleyi hiç bu raddeye getirmemişlerdi. Mâlum, lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz.
Bir başkası ''Erdoğan gitsin'' siyaseti.
Muhalefet anlamında ortaya bir şeyler koyamasalar da teşkilatlardaki ahlaksızlık, rezillik seviyesine ulaşsa da terör örgütünün siyasi temsilcileri ile gizli ya da açıktan iş birliği yapsalar da girdikleri her seçimden yenilgiyle çıksalar da tabanlarında karşılığı olan, onları seçmenlerine ve koltuklarına Japon yapıştırıcısı ile sabitleyen bir slogan var: ERDOĞAN GİTSİN! Bu yüzdendir ki ağızlarını her açtıklarında, özellikle de siyaseten sıkıştıklarında çareyi cumhurbaşkanına en hırçın, en galiz hakaretler etmekten çekinmediler.
Bir diğeri ise CHP'nin medya ve anket şirketlerine aktardığı 650 milyon lira ile yaptırdığı sahte anketlerle şişirilen; ama aslında olmayan İP oylarının verdiği güven.
Bu temelsiz güvenin etkisiyle tutku haline gelen iktidar hırsına karşılık; ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, olumsuzluk anlamında ne yaşanırsa yaşansın, milletimizin Recep Tayyip Erdoğan'dan vazgeçmediği gerçeğinin farkında olması.
İşte tüm bu sebeplerin beslediği hırçınlık, “Bir anlamda Sayın Erdoğan’ın İsrail versiyonu olan Binyamin Netanyahu...” sözleriyle zirveye çıktı sanırım. Sanırım diyorum; çünkü Akşener'in nerde duracağını kestirmek artık çok daha zor. Bu bir savrulma filan değil, çok başka bir şey. Belki de zamanla başka bir FETÖ suflesi kulaklara üfleniverir. İpin ucu bir kere kaçtı mı tut tutabilirsen.
Meselenin ilginç tarafı bu sözler, yakın zamanlarda Alpaslan Kuytul ve taraftarlarının provokatif eylemlerine ithafen meşhur FETÖCÜ Emre Uslu'nun attığı tweete ne kadar da benziyordu :
''Camiye gazla saldıran ilki manyak, iki zalim lider. İsrail, Türkiye; Netanyahu, Erdoğan. Al birini, vur ötekine.''
Bu sadece bir rastlantı olabilir mi? Kim bilir...
Peki bu sözleri kime diyor?
Günlerdir, Papa dahil 20 küsur devlet başkanı ile yaptığı telefon diplomasisi ile bu soykırım karşısında pas tutmuş, kör olmuş Dünyanın vicdanını uyandırmaya çalışan Recep Tayyip Erdoğan'a...
Kime diyor ?
Filistinlilerin, ellerinde Türk bayrakları, dillerinde Tayyip Erdoğan sloganları ile ''Ümmetin umudu sizsiniz, bizi, içine düştüğümüz zilletten ancak siz kurtarabilirsiniz'' diye seslendikleri, yere göğe sığdıramadıkları Recep Tayyip Erdoğan'a...
Kime diyor?
Bütün Dünya, yıllardır süren bu vahşete, soykırıma susarken, zamanın en büyük katilinin yüzüne karşı, canlı yayında, hem de Dünya'nın gözü önünde "Siz sadece parkta oynayan çocukları öldürmeyi bilirsiniz..."diye haykıran Recep Tayyip Erdoğan'a.
Bugün , Makyavelizm'in kitabını tekrar yazan, Sayın Erdoğan'ı devirerek iktidarı ele geçirmek için her yolu mubah sayan bir muhalefet var karşımızda. Kasetle ele geçirilen koltuklar, yalan ve iftiranın her çeşidi, edepsizlik, seviyesizlik, kapasitesizlik, çirkeflik... Hepsi bize tek noktayı işaret ediyor: FETÖ’ nün akıl hocalığı.
Yoksa bu ülkeden sağdan soldan ne çok lider geçti; ama siyasetin bu kadar çirkefini bu millet, ne Sol'da gördü ne de Sağ'da...
Ali Babacan'ın REİS'e yaptığının aynısını, Akşener de zamanında Sayın Devlet Bahçeli'ye yapmıştı. Bulundukları her ortamda liderinin yüzüne gülen, onu övgülere boğan Akşener, aynı zamanda gizli kapılar ardında yaptığı görüşmelerle Devlet Bahçeliyi koltuktan indirebilmek için yangından mal kaçırır gibi kongre kararı aldırmıştı da karar, yargıdan dönmüştü, unutmadık.
Liderlerini devirebilmek adına her ikisi de tam bir FETÖ taktiği uygulamışlardı. Görünür değillerdi; ama meselenin tam da göbeğindelerdi.
Nasıl ki Ali Babacan’ı ''Görünür değildim; ama tam da göbeğindeydim'' cümlesi bitirdi, Meral Akşener’i de her yanından hadsizlik, cahillik ve siyasi ahlaksızlık fışkıran bu söz bitirir.
HIRS; aklı, vicdanı ele geçirince,
AKIL uçar gidermiş.