Psikoloji ilminde ''Yansıtma'' diye bir kavram vardır. Bireyin kendinde bulunan kusurları başkalarında görme davranışı anlamına gelir. Yansıtmada kişi, kendi eksikliklerinin ve yenilgilerinin sorumluluğunu veya suçunu başkalarına yükler.
Derslerinde ve sınavlarında başarısız olan öğrencinin başarısızlığını öğretmene yüklemesi, bu türden bir savunma mekanizmasıdır. Bu düşünceye göre notları düzeltmek için çalışması gereken öğrenci değil, öğretmendir(!)
Bazı insanların başarısızlığı, on parmağında on marifet olduğuna vehmedip her şeye yetişme gayretlerinden kaynaklanır. Parçalara bölündüklerinden hiçbir işi tam olarak halledemezler, işleri yarım kalır. Asli işleri de... Bu insanların halini, büyükler şöyle tarif eder: "Fare deliğine sığamamış, tutmuş kuyruğuna kabak bağlamış."
Buradan hareketle bu ülkede iki meşhur şahsiyet var ki birçok işe bölündükleri için aslî işlerini layıkıyla yapamamışlar, beceriksizliklerini örtmek ve hissettikleri baskıyı hafifletmek için üzerlerine vazife olmayan işlere soyunmuşlardır: Ekrem İmamoğlu, Ali Koç.
İmamoğlu, İstanbul'a hizmet anlamında, kendinden öncekilerin yaptıklarının üzerine bir şeyler koymak bir yana, tıkır tıkır işler halde teslim edilen belediyeyi aynı şekilde devam ettirmeyi bile başaramamış bir siyasetçi. İki senede ''yaptım'' dediği kayda değer iki hizmet (!) var: Esenler Otogarını ışıklandırmak, genel başkanına törenle açtırdığı tarihi bir çeşmeye musluk takmak. Yakın zamanda belediyenin aslî işi olan çöp toplama işini bile beceremediği için halk arasında "Masumlar Apartmanı dizisindeki Safiye bile ondan daha fazla çöp toplamıştır." yollu esprilere muhatap olmuştu kendileri.
Başarısızlığının ve kendine bağlanan umutların kısa zamanda yerle bir olduğunun farkındadır İmamoğlu. Bu yüzdendir ki seçmeninin de hoşuna gidecek, onları ikna edecek bir bahane bulmalıdır. Bu bahaneyi bulmakta çok da zorlanmaz; çünkü başarısızlığını örtmenin en etkili yolunun, seçmen kitlesindeki TAYYİP ERDOĞAN NEFRETİ'ni kullanmak olduğunun farkındadır, tıpkı lideri Kılıçdaroğlu gibi.
Yeterince hizmet edememesine sebep olarak, ona sürekli engeller çıkaranın(!) iktidar olduğunu söylemesi kafidir. Seçmen kitlesi de bu uyuşturucuya dünden hazırdır. Bu yüzdendir ki Cumhurbaşkanımız, Boğaziçi'ne rektör atar atmaz İMAMOĞLU "Kayyum rektör istifa etmeli, öğrencilerin yanındayız." çıkışını yapar. Yine, Cumhurbaşkanımız ne zaman Kanal İstanbul dese "Yaptırmam, İstanbul birden büyüktür." gibi üzerine vazife olmayan gariplikler sergilemekten geri durmaz.
Koç Holding'in kurucusu Vehbi Koç'un torunudur Ali Koç. Yine Türkiye'nin en büyük kulüplerinden Fenerbahçe tarihinin tartışmasız, en başarısız, en kötü başkanıdır. Çok büyük vaadlerle gelen; ama takımını iki senedir ligden düşme potasından son haftalarda uzaklaştırabilen de odur; borç içinde yüzen kulübün borçlarını erteleyebilmek için bankalara el açmak mecburiyetinde kalan da...
Fenerbahçe'ye tarihinin en büyük başarılarını kazandırmak vaadiyle başkanlığa gelen; ama karnesi kırık notlarla dolu olan Ali Koç'un taraftara verebildiği mesaj sadece şudur:
"İSTANBUL SÖZLEŞMESİ' ne sahip çıkın."
Oysa Fenerbahçelilerin kendisinden beklediği, Fenerbahçe'yi şampiyon yapmasıdır.
Gayleri, lezbiyenleri, homoseksüelleri ve her türlü sapkınlığı kapsayan artı'ları anladık da Ali Koç’un başkanlığındaki Fenerbahçe, bu topa niye girdi, onu anlayamadık. Aklı başında FENERLİLER de anlayamadı.
Açıklamada geçen ''Kadına şiddet suçtur! Ortak olma seyirci kalma! Fenerbahçe Spor Kulübü olarak, sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasının toplumsal sonuçlarından endişe duyduğumuzu vurgulamak istiyoruz.” ne demek Allah aşkına? Kadına şiddet, İstanbul Sözleşmesi ile yasaklanmıştı da sözleşme feshedilince, kadına şiddet serbest mi oldu? Sözleşmenin ''kadınlarımızı şiddetten korumak'' gibi bir hüneri vardıysa, imzalanmasından bu yana yüzlerce kadınımızın katledilmesine niye engel olamadı?
Ali Koç gibi hepimiz biliyoruz ki kanunlarımızda şiddeti engellemekle ilgili olanlar da var. Yine biliyoruz ki şiddeti engelleyebilmek için sadece kanunlar yetmiyor maalesef. Keşke yetse...
Bu tavır, kendisinden bekleneni veremeyen bir başkanın hedef saptırması, başarısızlığını örtme çabasıdır.
Bu tavır, her siyasi düşünceden, hayat tarzından vs milyonlarca Fenerbahçeli taraftarın arasına nifak sokmak, kulübün ortasına pimi çekilmiş bomba bırakmaktır.
Daha önceki acı tecrübelerimize dayanarak şu tespiti yapabiliyoruz: ''Özellikle cami, okul, kışla, yargı ve spora siyaset kesinlikle girmemeli.'' Çünkü bunlar, bir toplumu ayakta tutan ana sütunlardır. Bu sütunlardan herhangi birinde görülebilecek bir zaafiyet, Allah korusun, toplum bünyesinde telafisi zor hasarlara yol açacaktır. Tam da bu sebeple siyasetin yıpratıcı ve öğütücü etkilerinden mutlaka korunmalı hepsi.
Camide aynı safta namaz kıldığımız, mahkemede adalet dağıttığımız, düşmana karşı omuz omuza savaştığımız, aynı sıralarda eğitim gördüğümüz, tribünlerde takımımız lehine slogan attığımız kişilerin hangi siyasî görüşü desteklediğini ne sorarız ne de merak ederiz. Merak ettiğimiz anda millet olma özelliğimiz, güneş görmüş buz misâli erimeye başlamıştır ki sonumuz felâkettir. 80 öncesi olduğu gibi. Bunu en iyi bilenlerden biri de o dönemleri yaşayan Ali Koç olmalıdır.
Fenerbahçe'nin onca problemi, taraftarın onca beklentisi varken Ali Koç'un bu tavrının, kendi amaçları için değişik ayak oyunları ve kumpaslarla Fenerbahçe'yi ele geçirmeye çalışan FETÖ'nün tavrından ne farkı var? Sonuçta her ikisinin de yaptığı, kendi amaçları için Fenerbahçe'yi kullanmak.
Futbolseverlerin birçoğunu maç izlemek için stadyumlara gitmekten soğutan sebeplerin belki de en önemlisi olan, duyduğumuzda kulaklarımıza kadar kızardığımız; yönetici, teknik kadro ve futbolcuların anasına, hanımına, çocuklarına varıncaya kadar edilen akla hayale gelmeyen küfürleri engellemek olmalı sizin işiniz.
Oysa siz bırakın küfrü engellemeyi; ayyaşların, uyuşturucu müptelalarının ceplerine para koyarak onları tribün lideri yapıyor, milletin mahremine küfür ettiriyorsunuz.
Eğer kadınlarımız için güzel şeyler yapmak istiyorsanız seyircinizi eğitmekle başlayın mesela. Her birinin bir kadının eseri olduğunu anlatın onlara. Doğmadan önce karnında, doğduktan sonra kucağında, bir ömür boyu ise kalbinde taşıyanın bir kadın olduğunu anlatın.
Günü kurtarmak için tribünlere oynayanlardan olmayın, Fenerbahçe için oynayın. İflas etmek üzere olan Fenerbahçe'nin bu maddi kaostan en kısa zamandan çıkabilmesi için projeler geliştirin. Yaşı 30'u geçmiş, jübilesini Fenerbahçe'de yapacak futbolculara milyon Eurolar verip zaten borç batağında olan kulübü iyice içinden çıkılamaz hale düşürmeyin.
Enerjinizi buralara harcayın, siyasetin meselesi olan işlere değil!
Sonuç itibariyle İstanbul Sözleşmesi artık siyasetin konusu olmuştur.
Çok meraklıysanız Fenerbahçe başkanı gömleğinizi çıkarıp siyasete girer fikrinizi söylersiniz, değilse gölge etmeyin, işinize bakın!
Türkiye'nin birlik beraberliğini, düzenini yok etmek için tertiplenmiş Gezi Olaylarında, sahip olduğunuz Divan Otelini o çapulculara açtığınızı ve her türlü desteği verdiğinizi unutmadık, Pensilvanya sakini için taa bilmem nerelerden getirttiğiniz ''Ananası'' da...''
Üzerinizde ''Gezi terörünün gölgesi; damaklarınızda ananasın lezzeti'' hâlâ dururken, siyasetin konusu olan böylesine nazik bir konuda, bu kadar pervasız bir açıklama yapmak için Fenerbahçe'yi nasıl kullanabildiğinize şaşırmamak mümkün değil.
İşin garibi Fenerbahçe için ömrünü vermiş, kulübü Fetöcülerden korumak için hapislerde yatmayı göze almış Aziz başkanı, menfaatleri uğruna yemek için elinden geleni yapanlar (ki buna medyadaki uzantıları da dahil) bugün Ali Koç'u kollamak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Bu kadar başarısız olup da bu kadar medya desteği almak, futbolla ilgili herkese olduğu kadar bana da hiç inandırıcı gelmiyor. Herkesin aklındaki soru bende de var: Bu desteği sadece çok zengin olmak sağlayabilir mi? Yoksa...?
Sözlerimizin muhatapları şunu bilsin ki artık, ne devlet, 100 yıl önce çöktüğünüz devlet; ne de millet, dar ağacında sallandırdıklarınızı eli kolu bağlı seyredecek olan millet.
Herkes ayağını denk alsın
Herkes kendi işini yapsın;
Aksi takdirde yapacak iş bulamayanlardan olma ihtimaliniz hiç de az değil.
Ha bu arada;
İslam dininin emirlerini anlatmakla mükellef olan İslam hukuku profesörü Boynukalın Hoca'ya:
''Ayasofya imamısın, işini yap!'' diye çıkışanlar, Ali Koç'a neden sessiz kalıyor?
Siz duydunuz mu? Ben duymadım...
Yine hedefin ortasından vurmuşsun üstadım.
Eyvallah üstadım..Selam ve muhabbetle
Üstad emeğine, ferasetine, zerafetine sağlık. Gösterilmemek için jelatinlenen yetersizlik ve sinsiliklerin fark edilmesine vesile oluyorsunuz. Sizi tebrik ve teşekkür ediyorum. İyiki varsınız.
Eyvallah üstadım..Selam ve muhabbetlerimle
Herkesin işini yapması ne güzel. Bir de haddini bilmesi...