İki sene önce yaklaşık bu zamanlarda, Elazığ'da hepimizi derinden etkileyen bir deprem olmuştu. Kimimiz dualarımızla, kimimiz maddi, kimilerimiz de aynî yardımlarla depremzede kardeşlerimizin yanında olmuştuk.
İktidar da üstüne düşeni fazlasıyla yapmıştı. Depremin en az kayıpla atlatılması ve vatandaşlarımızın can güvenliğinin sağlanması için Sayın Süleyman Soylu, Murat Kurum ve Fahrettin Koca, depremin yaşandığı ilk akşamdan itibaren Elazığ'a geçmişlerdi. Bakanlar, valilik ve ilgili kurumların koordinasyonunu sağlamışlar, bununla da yetinmeyip o dondurucu soğuklarda, varil başında ısınmaya çalışan vatandaşların kader ortakları olmuşlardı günler boyunca.
O esnada İBB Başkanının da deprem bölgesine geçip depremzedelerin yanında olacağı yansıdı medyaya. Memnun olduk millet olarak; öyle ya afet zamanları, siyasetin göz ardı edilip bir ve beraber olunması gereken zamanlardı.
Fakat çok geçmeden sosyal medyaya yansıyan fotoğraflardan öğrendik ki İmamoğlu, depremzedelerle birkaç kare fotoğraf çektirdikten sonra soluğu, kar tatili yapabilmek için önceden rezervasyon yaptırdığı ve Elazığ'a sadece 100 km uzaklıkta bulunan Palandöken'de almıştı. Anladık ki depremzedelerin dertleriyle dertlenmek gibi bir derdi yokmuş, dostlar alışverişte görsün kaabilinden geçerken şöyle bir uğrayıvermişti büyük başkan. Elazığ depremzedelerinin acılarına ortak olmak, "imaj çalışması" ndan başka da bir şey değilmiş.
Başkanın Elazığ'da insanlarımızın yanında olması gerekirken kar tatili yapması, sadece muhalifleri tarafından değil, Barış Yarkadaş, Emin Çölaşan, Ertuğrul Özkök, Sevilay Yılman gibi fanatik destekleyicileri tarafından bile
''Elazığ'da 41 kişi hayatını kaybetmişken İBB Başkanı'nın Erzurum'a gitmesi ve orada tatil yapması doğru olmamıştır." cümleleriyle eleştirilmişti. Ekrem Bey'in bu eleştirilere cevabı da aynen şöyle olmuştu:
'' Benim siyaset yapma tarzım bu; toplum buna alışacak."
Bu kibir dolu, bu üstenci bakışa, yine en koyu destekleyicilerinden biri olan R.İhsan Alnıaçık bile dayanamamış ve İmamoğlu'na şu sözlerle yüklenmişti:
"İstanbul'u sel bastı; yat tatilinden vazgeçmedi, deprem oldu; kayak tatilinden vazgeçmedi.
Oysa böyle âni gelişmelerde tatiller en azından iptal edilmeli. Aile fotoğrafı verilecek çok güzel anlar da vardır.
Biz (halk) Ekrem İmamoğlu'na değil; o bize alışacak."
Ama zaman gösterdi ki haklı çıkan İmamoğlu oldu. Halkın büyük çoğunluğu ona alışamadı; ama en azından
müzmin muhalifler, zevahiri kurtarmak adına ona alışmak ve her hatasında "Ne yapsa yakışıyor haspaya" demek zorunda kaldı.
Hani, yarım yamalak hocalığı olan Temel'e arkadaşları sormuşlar: -Kadınların ortalık yerde kısa kol libas giymeleri günah mıdır, hocam?
Temel:
- Tabi ki günahtır! demiş.
-Ama senin hatun da kısa giyermiş hocam,diye itiraz gelince
Temel gülümsemiş:
-Ama yakışıyor haspaya deyivermiş ya, yandaşlarınki de o hesap..
Aradan koskoca iki sene geçti; ama İmamoğlu aynı filmi tekrar vizyona sokmakta hiçbir beis görmedi.
Meteorolojinin günler öncesinden haber verdiği kar fırtınası İstanbulluları esir almışken, insanlar çoluk çocuk arabalarının içinde gece boyu mahsur kalmış, kurtarılmayı beklerken, başkanın rakı-balık keyfi haberi, sosyal medyaya düşüverdi. Barış Yarkadaş, Fazıl Say, Mehmet Bekaroglu vb birçok CHP'li fanatikler bile İstanbullu perişan halde iken İmamoğlu'nun rakı-balık keyfi yapamayacağına hiç ihtimal vermemiş olmalılar ki
"İstanbullular mağdurken Ekrem İmamoğlu İngiliz Büyükelçi ile 3 saat asla keyif çatmaz." şeklinde tweet'ler attılar; ama haberin görüntüleri ortaya çıkınca hepsi twetlerini silmek zorunda kaldı.
Hatta Can Ataklı daha da ileri giderek "Bir insan, balıkçının yolunu temizlemek için kar kürüme aracı gönderecek kadar 'salak' olamaz" bile dedi canlı yayında.
Ama tüm bunlara rağmen seçmen tabanı, garip gerekçelerle İmamoğlu'nun bu umursamaz, sorumsuz tavırlarını eskiden olduğu gibi hâlâ savunmaya devam ediyor şaşırtıcı bir şekilde..En ufak bir eleştiri kırıntısı bile göremedik.
Fanatik taraftarları hariç, herkesin ortak kanaati şu: "İmamoğlu'nun gözle görülür hiçbir başarısı yok."
Ama kanaatimce,benim diyen her siyasetçide olmayan çok büyük bir özelliği var:
Her halükarda onu cansiperâne savunmaya hazır garip bir kitle oluşturabilme kaabiliyeti..
Kedicikleriyle meşhur Adnan Hoca, her ne kadar mapus damlarında çürümekte ise de İmamoğlu'na el vermiş olmalı.
Baksanıza başarısızlığın destanını yazsa bile "Maşallah başkanım, inşaAllah başkanım" diyebilen bir seçmen kitlesi oluşturmak her babayiğidin harcı değil hani...