Bizim gibi İslâmı benimsemiş, âyetlerin, hadislerin ışığında Allah'ın emrettiği gibi yaşamaya çalışan toplumlarda DEVRİMCİ söylemlerin kök salamayacağını düşünenlerdenim. Çünkü onların temel söylemleri olan ve insanların, insanca yaşaması için savundukları '' emek, eşitlik, sosyal adalet, mücadele'' gibi kavramlar, İslâm'ın ruhunda olan ilkelerdir. Böyle olunca, ithal devrim sloganları bizde tutmuyor. Devrimciler, ne vaad ediyorsa insanlara, her birinin karşılığını dinlerinde ve onun etrafında gelişen gelenek ve göreneklerinde buluyor müslümanlar..
EMEK, diyorlar:'' İşçinin hakkını, alın teri kurumadan veriniz.'' hadis-i şerifi; sosyal adalet diyorlar, '' Mallarınızda fakirlerin hakkı vardır, birikimlerinizin %2.5'unu verin'' diyen ZEKAT sistemi çıkıyor karşılarına. HAK, deseler: '' Benim karşıma hangi suçla gelirseniz affedilebilirsiniz; ama asla kul hakkıyla gelmeyin.''; FAŞİZM deseler:'' Irkların, ırklara üstünlüğü yoktur; üstünlük ancak TAKVA iledir.'' ilkesi çıkıyor önlerine. Yani ne yapsalar ne deseler boş, bir türlü taraftar bulamıyorlar. Bu azınlık ve çaresizlik psikolojisi de onları şiddete yöneltiyor, SİLAHLA TARAFTAR BULMA düşüncesine itiyor.Kısır döngü içinde yalnızlaşıyorlar. Bu kısır döngünün ürettiği yanlışlar, onları devletin yargı kurumları ve güvenlik güçleri ile karşı karşıya getiriyor kaçınılmaz olarak. Sonuç belli:
Hapisler, yaralanmalar, ölümler ...
Millet için canlarını tehlikeye attıkları; ama onlardan yeterli destek bulamadıklarını düşünüp onları cahillikle, devletini de '' katillikle, faşistlikle '' suçlama yoluna gidiyorlar. İçlerinde biriken bu anlaşılamama hırsının yol açtığı çaresizlikle, hem milletlerine hem de devletlerine DÜŞMAN oluyorlar. Bu hırs, gözlerini de gönüllerini de kör ediyor. Ve her meselede, haklı olup olmama üzerine kafa yormaya gerek yoktur; çünkü devlet her zaman haksızdır mantığıyla DEVLETİN KARŞISINDA mevzileniyorlar. Çok da uzak olmayan bir zaman diliminde yaşadığımız Gezi olayları bunun en güzel örneklerinden biriydi:
Yaktılar, yıktılar, kırdılar, döktüler. Zarar gördüklerinde ise sloganları klasik:KATİL, FAŞİST DEVLET.
Gencecik çocuklarımızın temiz, coşkulu duygularını, kendi kirli emelleri için kullanmaktan zerre çekinmeyen komprador devrimciler, kendilerini perde gerisine saklayıp gariban, yoksul Anadolu çocuklarını askerin, polisin önüne atıveriyorlar.
Varlık sebebi, milletin huzurunu, devletin düzenini sağlamak olan güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucunda, mesela kargaşa sırasında polisin silahından çıkan kapsülün kazayla başına rastlamasıyla meydana gelen üzücü ölümleri de SEMBOL haline getirip yıllar boyu acımasızca, tepe tepe kullanıyorlar. Ardından gelsin anıtlar, heykeller, şarkılar, türküler, halaylar, şiirler, tiyatrolar. Sanki her ölüm, onların davalarına ulaşmaları için birer basamakmış gibi davranıyorlar.
'' Ne kadar ölüm,o kadar iyi'' gibi garip ve insanca olmayan bir mantıkla hareket ediyorlar.
Gezi Olaylarında, Ulusal Kanal spikerinin yayın esnasında mikrofonunu açık unuttuğunun farkında olmadığı bir anda ağzından kaçan 'keşke birkaç ölüm olsa!' sözleri hâlâ hafızalarımızda sıcaklığını koruyor.
Oysa, uğruna mücadele ettikleri '' insan,hak,eşitlik ve adalet'' gibi kavramlar İNSANI YAŞATMAK iddiasında değil miydi?. Ne yaman çelişki..
Bu vesileyle, medyadan öğrendik ki 'Terör örgütü propagandası yapmak' iddiasıyla tutuklanan Cumhuriyet Gazetesinin muhabiri , serbest kaldığında, kendini karşılayan gazeteci ve dava arkadaşlarını görünce, aşka gelip '' faşizm,öfke,emekçi,'' gibi bol devrim soslu kavramlarla süslü, ateşli bir konuşma yapmış:'' Öfkeli olmanızı tercih ediyorum; çünkü öfke bizi ayakta tutacak, umudumuzu öfkemizle bileyeceğiz. Bu mafya saltanatının biteceğini size garanti ediyorum!'' filan gibi iddialı şeyler söylemiş.
Bildiğimiz klasik devrimci jargonu yani.
Bu cümlelerden'' Demokratik yollarla sandıkta bitereceğizi'' kasdetmişse sıkıntı yok. Buyursun, yazarak mı konuşarak mı ya da herhangi bir siyasi çatı altında mı bilemem, milleti ikna etsin.
Nasılsa seçimlere pek bir zaman kalmadı..
AMA biz, devletin savcısını, makam odasında şehit eden teröristleri'' BU EYLEM MECBUR BIRAKILDIĞIMIZ YÖNTEM'' manşetine '' savcıyı rehin alan eylemciler ÖLDÜRÜLMEDEN yarım saat önce muhabirimizin sorularını cevapladı ''cümlesini de eklemeyi ihmal etmeyerek masum göstermeyi gazetecilik zanneden birinin söylemlerinden, neyi kastetdiğini bilemeyecek kadar saf değiliz. Aynı kalıptan çıkmış modellerin '' Devletiniz terörist, katil devlet'' gibi çok veciz üslûbuna bakarak, çok rahatlıkla şu değerlendirmeyi yapabiliriz: Bunlar kaabiliyetsizlikleriyle belli bir çizgiden öteye geçemedikleri için, ucuz devrim sloganlarına sığınarak bir yerlere gelmeye çalışan tiplerdir. Yine bu tipler; genelde eğitimli, maddi durumu iyi aile çocuklarından olup eline silah alma cesareti bulunmadığı için devrimin(!) ''kan, gözyaşı, acı dolu'' ütopik çıkmaz sokaklarında '' yazma ve nutuk atmayı tercih eden; bu kutsal(!) davanın basit, çilesiz(!) tarafı olan 'ÖLME işini ise'' özgürlük, adalet, devrim, eşitlik'' gibi kutsal kavramlarla kandırdıkları gariban halk çocuklarının sırtına yükleyen DHKP-C gibi terör örgütlerinin ELİ KALEM TUTANLARIDIR.
Binlerce lira maaşları, pahalı otomobilleri, dubleks villaları, pohpohlanmaktan Nirvanaya ulaşmış kibirli ruhlarıyla '' halkçılık,devrimcilik'' oyununu pek bi maharetle oynayan tatlısu solcularıdır. Bunlar ellerinde kadehler, nostaljik yeşil devrimci parkalarıyla sıcacık salonlarda, sinemalarda, sayfiye bölgelerinde ,ağaçların gölgesinde ahkam kesen, devrimcilik söylemlerinin sağladığı sonsuz nimetlerin hazzını keyiflerince yaşayanlardır.
Ömür boyu hapislerde çürüyen, genç yaşında ya bir polis, asker kurşununa hedef olan ya da canlı bomba olup da kendini patlatanlar, yani onların söylemiyle ''taze fidanlar''kim mi diyorsunuz? Kim olacak? Anadolu'nun yoksul, sahipsiz, kenar mahalle çocukları.
Devrim yollarında NUTUK ATMAK beyzâdelerin işi; ÖLMEK de ÖTEKİLERİN....
Yıllardır faili meçhul cinayetler diyerek, aslında faili de azmettiriciyi de çok iyi bildikleri halde, ideolojilerine daha fazla hizmet edecek düşüncesiyle gerçeği gizleyip , saptırıp , başka adreslerde suçlu arayanlar, o failler kadar suçludur.