Türkçemizde ''Ağzıyla sırtını kaşımak'' diye çok sevdiğim bir deyim var. ''Hiç gereği yokken insanın başını derde sokması'' anlamına gelen bir deyim. Bunu bir kere daha tecrübe ettim yakınlarda.
Ögretmenlerimle yaptığım rutin bir toplantıda biraz da hocalarımın dolduruşuna gelerek " Dersler bitince istediğiniz yere masraflar benden olmak kaydıyla sizi gezmeye götüreyim." sözü uyarınca, çok uzak olmayan böyle PAZAR günlerinden birinde Ilgaz Kayak Merkezindeydik. Çünkü daha önceleri kapımıza kadar gelmekte bir beis görmeyen kar, bu sene her nedense nur yüzünü göstermekte pek bi nazlanmış, bizi ayağına çağırıyordu.Bize de mecbûren bu çağrıya uymak düştü ve Ilgaz'ın yollarına revan olduk.
Hedefe yaklaştığımızı yol boyunca sıralanan kar dağlarından anladık. Gelinliğini giymiş gelin misali çam ağaçlarını hayranlıkla izleyerek, masalımsı bir manzara eşliğinde, yolda kalan, sağa sola kayan, tehlikeyi göze alamayıp yol kenarına park etmiş birçok arabanın arasından sürücümüzün ustalığıyla sıyrılıp zirveye ulaştık.
Bu sene şehir merkezinde kara hasret giden öğretmenlerim, ailece kar'ın keyfini sürmek için vakit kaybetmeden etrafa dağılıverdi. Kimi kızak kiralayıp şen kahkahalar eşliğinde gönlünce kaydı, kimi karda yürümeyi, kimi de kar topu oynamayı tercih etti. Bazıları da hakkını, teleferikten yana kullandı.
Bense tercihimi kafeye girip tarçın kokulu, sıcak sâlebimi de alarak hemen bir kaloriferin yanına ilişivermek şeklinde kullandım. Daha önceki tecrübeme dayanarak şunu biliyordum ki kış turizmi kesinlikle bana göre değildi; çünkü çok üşümek gibi bir özelliğim vardı.
Elde cep telefonu, kendi halimde oyalandığım dünyamdan iki genç kızımızın:'' İzin verirseniz oturabilir miyiz?'' sözleriyle çıktım. Anladım ki manzaraya bakan cam kenarı masaları dolmuş; bu yüzden mecbur kalmışlardı iç tarafa; ama gözleri boşalacak masalardaydı, anlıyordum.
Uzun sürmeyen bir sohbetten sonra arzuladıkları an geldi ve seri bir şekilde, teleferikle gidip gelenleri, kayanları,sislerin içinde gelinliğini giymiş muhteşem çam ağaçlarını seyredebilecekleri cam kenarındaki boşalan masaya, gençliğin verdiği çabuklukla geçiverdiler.
Şallarını, şapkalarını, ardından kabanlarını çıkarıp kimini koltuklarının arkasına, kimini de yandaki sehpanın üzerine özensizce koyuverdiler. Çok kısa bir sohbetten sonra, cep telefonlarını çıkarıp onunla oyalandılar. Birbirlerine bir şeyler gösterip gülüştükten sonra, cep telefonlarını masanın üzerine bıraktılar.
Artık sıra manzara izlemeye gelmiş olmalıydı; yoksa niye onca zahmete katlanılıp buralara gelinsindi. Öyle ya Ilgaz demek kar demek... muhteşem manzara demek... teleferik keyfi, üşümek demek. Onca üşümenin ardından avuçlarımızın içine alarak, sıcacık salep ya da çayı yudumlama keyfini yaşamak demek.
Kızlarımız, sağ taraflarında duran çantalarını seri bir hareketle alıp açtılar. İçinden ayna ve rujlarını çıkardılar. Aynayı hafifçe yukarı kaldırıp dudaklarını şekilden şekile sokarak içleri sininceye kadar ruj sürdüler. Tamam olduğuna kanaat getirdikten sonra bir iki el darbesiyle saçlarını da güzelce dağıtıp önlerine doğru salıverdiler. Ardından kazaklarının yakalarını da aşağıya doğru çekiştirip şekil yaptıktan sonra telefonlarını tekrar aldılar. Şöyle başlarının hafif üzerine kaldırıp, fondaki manzarayı da kadraja aldıklarına ( yoksa Ilgaz'a gittiklerini millete nasıl ispatlayabileceklerdi ya da nasıl nispet yapacaklardı) emin olduklarında, sıra yüzlerine gülücük yerleştirmeye gelmişti. Kendi halinde bütün doğallığıyla duran yüzleri, anlık değişiverdi. Dudaklar hafifçe aralanıp dişler gülümsemeye eşlik ettiğinde, telefonun tuşuna basılmıştı. Önce tek, sonra birlikte... Bi hakkın selfie de tamamdı.
İşleri bitince ayna ve rujlar çantaya yerleştirildi. Şallar boyunlara dolandı, bereler takıldı, kabanlar giyildi ve cep telefonlarını ellere alınıp kafeden çıkıldı. Sanırım '' Ilgaz, kar, gelinlik giymiş cam ağaçları, manzarayı gizemli bir güzellikle kaplayan sisin anlamı'' onlar için bu kadarcıktı.
Hüzünlü cenaze törenlerinin, hastahanelerdeki geçmiş olsun ziyaretlerinin, her biri kutsallık içeren ulvi mitinglerin, sabah namazı buluşmalarının ve elbet Kâbe ziyaretlerinin de...
Şehit uğurlamalarımız, yoksullara yaptığımız yardımlar, kandil gecelerimiz, tuttuğumuz oruçlar, kıldığımız namazlarımızın da...
ILGAZ'DAKİ KIZLARIMIZLA NE ÇOK ORTAK YÖNÜMÜZ VAR DEĞİL Mİ!!!
Yazarımızı, toplumda görülen hastalıkları tüm çıplaklığı ve cesareti ile ortaya koyduğu yazısından dolayı tebrik ederim.
Sağ olasın kıymetli müdürüm...
Yazarımızı, toplumda görülen hastalıkları tüm çıplaklığı ve cesareti ile ortaya koyduğu yazısından dolayı tebrik ederim.
Yazarımızı, toplumda görülen hastalıkları tüm çıplaklığı ve cesareti ile ortaya koyduğu yazısından dolayı tebrik ederim.
Y Kazanılan sevaplar hep boşa gidiyor oysa sağ elin verdiğini sol elin duymaması değilmiydi esas olan
Maalesef her şeyimiz gösteriş oldu...samimiyet,ihlas hak getire...cok uzücü
Ailece gittiğimiz tatiller,piknikler,doğum günleri vs neyse de namaz kılarken,Hac ya da Umre ziyaretlerinde surekli selfiler cok garibime gidiyor. Mesele sevdikletimizin haberi olsundan cıkıp tamamen GÖRSÜNLERE dönuyor.Cok acaip bir toplum olduk.Allah bizi affetsin