Sokak röportajlarını severim, mümkün olduğunca da izlerim. Sokaktaki insanımızın gündemdeki kişi veya olaylarla ilgili ne düşündüğünü öğrenmek açısından ilginç, bir o kadar da öğretici oluyor. Bazen sizin için hayat-memat meselesi olduğunu düşündüklerinizin, başkaları için hiç de önemli olmadığını görüyor, şaşırıyorsunuz.
Bu röportajlarda amaç, halkın değişik konularda görüşleri alınarak kamuoyunun bir bakıma fotoğrafını çekmek; Özellikle yetkili mercilerin dikkatine sunmak olması gerekirken, söz konusu siyaset ya da taraflı medya olduğunda hiç de öyle olmuyor. İktidar kanadı, daha ziyade icraatlarını anlatmak; muhalifler ise iktidarın açığını aramak, onu kötülemek ve milletin gözünden düşürmek için kullanıyor bu röportajları.
Kezâ basın toplantıları da aynı minvalde iş görüyor.
Röportajlar ya da basın toplantıları çok farklı mekanlarda yapılabiliyor. Bu mekân, bazen sokak olur; iktidar yanlıları ellerinde kamera ve bir sunucu eşliğinde hizmetlerini takdir edenleri ararken, diğerleri maaşı yetmediği için "evine ekmek, çocuğuna mama" dahi alamayan ya da işsiz, sürekli intiharı düşünen çaresiz insanları arar.
Mekanlar bazen de meclis olur. Önceden ayarlanan, ne söyleyeceğine ve bunları söylerken jest, mimiklerinin nasıl olacağına kadar eğitime tabi tutulan mağdur(!)lar, grup toplantısında kürsüye çıkarılır, istenilen şekilde konuşturulur. Görünüşte maksat, halkla birlikte olmak, onların dertleriyle hemhâl (!) oldukları görüntüsünü vermektir; fakat asıl amaç, algı operasyonudur.
İşin ilginç tarafı kendileri de dahil, herkes bu mizansenin farkındadır; yine de yapılır. Muhalif seçmeni ikna edemeseler de yandaşlarının gönlünü soğutursun. Eh bu da bir kazanç sayılır.
Fakat işler bazen istediğiniz gibi gitmez. İktidarın ülkeyi ne kadar kötü yönettiğini ve insanları çaresiz bıraktığını ispat için yaptığınız esnaf ziyaretlerinde yanınızda muhalif medya da vardır. Her ne kadar kendi elinizdeki kayıtlarda hoşunuza gitmeyen bölümleri kesip biçme imkanı varsa da diğerlerine müdahale edemezsiniz.
İP Genel Başkanı Meral Akşener, sokakta bir teyze ile dertleşir. Amacı, ekonominin ve halkın durumunun ne kadar kötü olduğunu ispatlamaktır; ama teyze konuştukça açık vermeye başlar. ''İşsizim'' kelimesini duymak için zorladığında kendilerine ait hatlı otobüslerinin olduğunu; ''akşama yemeğim yok." cümlesini kurdurmak için uğraştığında ise elindeki poşette bulunan tavuğu pişireceğini öğreniriz.
Çiftçi amcanın biri mahvolmuş; ama devlet elinden hiç tutmamış, onu çaresizliği ile baş başa bırakmıştır. Devletten parça parça da olsa toplamda 29 bin TL destek aldığı ''belgeleriyle'' ispat edilince amcamızın bundan haberi yoktur(!); çünkü paraları oğlu almıştır.
Kimi (cebinde Marlboro, elinde son model cep telefonu ile) parasızlıktan ilaç alamadığını söyler sinirli bir ses tonuyla; ama elinde parasını devletin ödediği ilaçların poşeti vardır ve çocuğunun tüm sağlık masrafları devlet tarafından ödenmiştir.
Kimi taksicidir, iş yapamıyor, eve ekmek götüremiyordur; ama değeri birkaç milyoncuk olan sarı taksi plakasına sahiptir.
CHP'li Veli Ağbaba bir zamanlar, doktor olduğunu iddia ettiği bir genç kıza, mecliste, üzerinde doktor önlüğü, boynunda steteskopla elleri kelepçeli olarak mağdur vatandaş kaabilinden şov yaptırmıştır; ama aynı kızın birkaç ay sonra Kuzey Irak'ta Mehmetçik'e kurşun sıkarken öldürüldüğü ortaya çıkar.
Aynı CHP'li Veli Ağbaba, hafta içinde peş peşe iki hanımı konuşturur CHP Genel merkezinde. Biri: ''Açım, param olmadığı için torunuma süt alamadım, çok utanıyorum'' diye ağlarken; diğeri: "Evimde ekmek yok, pazardan artık meyve-sebze topluyorum." diye sızlanır. Fakat gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğundan, kısa zaman sonra, her ikisinin de paylaştığı tatil beldeleri ve ''alkol masası'' konulu fotoğraflar, sosyal medyada ortaya çıkıverir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün de okuyucuyu yormayalım.
Eskiden bu tip şovlar işe yarıyordu. Yarıyordu; çünkü medya tek renkliydi. Olaylarla, kişilerle istedikleri gibi oynayıp keçisi çalınan müftüyü, "müftü keçi çaldı." şeklinde haber yapabiliyorlardı. Pervasızlardı; çünkü yalanlarının, iftiralarının ortaya çıkmayacağından, çıksa bile hesap sorulmayacağından emindiler.
Oysa günümüzde ,her alanda olduğu gibi, iletişim alanında da çok güzel gelişmeler oldu. İletişim kanalları çoğaldı, renklilik oluştu. İnsanlar ellerindeki cep telefonları ile anında doğru bilgiye ulaşabilir hâle geldi. Eskisi gibi yalancının mumunun sönmesi yatsıyı bile bulmuyor, birkaç dakika sonra herkes işin doğrusunu öğreniyor.
Bu yüzden yalan ve iftiraları sıradan bir mesele haline getirenler, eskisi gibi rahat değiller; ama "alışmış kudurmuştan beterdir" atasözünün menzilinden çıkamayanlar, yine de bu huylarından vazgeçmiyor. Her yalan ve iftiraları kısa zamanda ortaya çıkarılıp yüzlerine tükürüldüğünde "Oh Yarabbi şükür yağmur yağıyor." diyecek kadar da yüzsüzler.
Halkın gözünde," yalancı çoban" durumuna düştüklerinin farkında bile değiller.
CHP'liler gibi yalancılığı tescilli siyasetçilerin, mahçup olacaklarını bilmelerine rağmen, yalanda, iftirada, algı oyunlarında bu kadar hırslı, ısrarcı ve pervasız olmasının tek sebebi var: Doymak bilmeyen açlıkları...Mide açlığı, İktidar açlığı gibi...Bir üçüncüsü daha var; ama onu da burada zikretmeyelim. Son bir ayda gündeme düşen yüz kızartıcı olaylardan okuyucu çıkarsın.
Bitmek tükenmek bilmeyen nefislerini doyurabilmek için her yolu deniyorlar: yalanlar, iftiralar, algı operasyonları, yabancılara şikâyet, imkân bulduklarında darbeler...
Bu aziz millet, 100 yıldır bunları doyuramıyor.
Görünen o ki bir yüz yıl daha geçse doyuramayacak.
Ne diyelim; gözlerini, midelerini, nefislerini toprak doyursun!
Metin bey yazını okudum. Çoğu yerine katılıyorum. AKP siyaset yaptığın için biraz muhallefete yönelik eleştiri getirmişsin. Yoksulluk meselesine gelince;gerçek yoksulların fazla sesi çıkmıyor,onları kimseler göremiyor. Esentepe Merkezcamisinden bir yıl önceydi öğlen namazından çıktık. Merhaba dediğim yaşlı emekli ağabimiz bu ay yağ alamadım dedi. Şaşırdım.İki kişi nasıl olur. Oturduk.anlat niye alamadın dedim. Yengen alt katta kiracı var,çok yoksul,üç çocukları var,güzel insanlar kira da veremiyorlar,hanım aşağıdakiler bak aç mı kaldılar yoksa,fit marketten bir koli yumurta olsun al diyor,ben alıyorum..Cami cematinden br kaç kişi evi ziyarete gittik.Yerinde gördük. Allah razı olsun cemaatteki arkadaşlardan kimisi hiç kullanmadığı yeni yaptırdığı iki yatağını verdi. Kimi para verdi. İhtiyacını karşıladık.Kimi çocukların okul için gerekli olan elbiselerini aldı. Yoksulun sesi çıkmaz...Bağıranlar fazla yoksul değildir. Yiyip içtikleri için enerjileri vardır. bağırabilirler. Benim yoksul
Haklısın kiymetli hocam .. Gerçek ihtiyaç sahibi asla bagirmiyor, yardım istemiyor.O kadar gururlular.Bu durum bize de çok büyük sorumluluklar yüklüyor.Sesi çıkmayan garibanları bulup yardımcı olmak.Bunu yapmiyorsak onları göz göre göre çaresizliğe itiyoruz,belki de gayrimeşru yollara.Bu vebal de bize yeter..Selam ve dua ile
Üstad konuşturmuşsun gene üstadlığını. Tebrik ve teşekkür ederiz.
Eyvallah ustadım,pîrîmizi örnek alıyoruz ????
Metin hocam çok iyi bir noktaya parmak basmışsın tebrik ederim. İnşaallah tenkit ettiğimiz hususları iktidar sahipleri ve onlara kayıtsız şartsız arka çıkan yayın kuruluşları yapmıyorlardır. Şayet yapıyorlarsa bu millet farkına varıverir malum
Sağolasın üstadım,dediğin gibi bu millet âlim değildir belki;ama ariftir.Kimin ne niyetinin olduğunu anında hisseder ve tavrını da koyar.Selam ve muhabbetlerimle