Siyaset yapmakta amaç, iktidar olmaktır. İktidar olmaktan amaç da milleti huzur, refah ve adalet içerisinde yaşatmak, ülkeyi de tüm dünyanın örnek aldığı, gıpta ettiği, saygı duyduğu bir devlet haline getirmektir.
İktidarda olan parti, içerde elindeki tüm imkanları millete hizmet için kullanır. Dışarda ise diğer ülkelere karşı yine milletinin hak ve menfaatlerini savunma mücadelesi verir ki millet takdir etsin, iktidar görevini tekrar versin.
Muhalefetin görevi ise iktidarın uyguladığı politikaları denetlemek, hatalı bulduklarını eleştirmek ve kendince doğrusunu göstermek, sonuç itibariyle de ülkeyi içerde ve dışarıda iktidardan çok daha iyi yönetebileceğine milleti ikna etmektir.
Ama Türkiye'de muhalefetin siyaset anlayışı, iktidardan daha iyisini yapmak değil, yaptırmamak, gerekirse yapılanı da yıkmak üzerine kuruludur.
Bu mantık yapısı, İBB Başkanı İmamoğlu'nun "temel atmama töreni" ve açılmış metro hattını "beton dökerek kapatmak" ile sembolleşmiştir. Onlar için siyaset, millete hizmet anlamında projeler geliştirmek yerine her gün yeni yalanlar üretmek, yanlışlığı ortaya çıksa bile yalanda bilerek isteyerek ısrar etmektir. Tıpkı 128 milyar iftirası gibi, Katarlı öğrenciler sınavsız Tıp Fakültesine girecek yalanı gibi..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhalefetin bu durumunu şu cümlelerle ifade ediyor:
"Kıyılarımız nasıl müsilajın tehdidi altında oksijensiz kalma riskiyle boğuşuyorsa; siyasette de yerli ve millî her adımı yok etmeye çalışan, dahası siyaseti kirleten bir müsilajla karşı karşıyayız."
Böyle bir muhalefet yapısı da hararetli tartışmaları, kavga gürültüyü, dolayısıyla kamplaşmayı beraberinde getiriyor maalesef. Siyasette yapılan veya yapılacak hizmetler değil yalanlar, iftiralar, algılar yarışınca ortaya sinir harbi ve kamplaşmalar çıkıveriyor.. Haliyle sağlıklı bir siyasi ortam da mümkün olmuyor..
Böylesi sağlıksız bir siyaset ortamından KANAL İSTANBUL da nasibini aldı.Mesele ilmî ve aklî olmaktan çıktı "yaparım, yaptırmam" kalıbında "inat" meselesi hâline geldi. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da toplum karpuz gibi ikiye ayrıldı.
Muhalefetin Kanal İstanbul'un yapılmasına itiraz etme anlamında birçok argümanı var aslında:
"Ekolojik dengeyi bozabilir,Montrö anlaşmasının getirdiği tarafsızlık ilkesi ortadan kalkar, bu kriz döneminde ekonomik anlamda önceliğimiz bu olmamalı,mimarî açıdan veya güvenlik açısından mahzurlu vs vs."
Fakat muhalefet her konuda olduğu gibi bu konuda da devlet yönetimindeki yetersizliğini ispat edercesine en zayıf olduğu noktadan topa giriyor:
"Para vermem!"
Çünkü amaçları hakkı savunmak değil, taraftarlarını diri tutmak. Tıpkı bu sistemde neredeyse mümkün olmayan "erken seçim"in yapılması için sürekli tekrarlanan çağrılarda olduğu gibi.
Kılıçdaroğlu ve Akşener, Kanal İstanbul için iş yapacak müteahhitleri, kredi veren bankaları :"İktidara gelince paranızı vermeyeceğiz." diye tehdit etti. Cumhurbaşkanı da :
"Boş konuşuyorsunuz, milleti kandırıyorsunuz; çünkü bu krediler için devlet garantisi verilir ve iktidarda kim olursa olsun bu paraları ödemek zorundadır. Vermeyeceğim diye diretirseniz mesele uluslararası tahkime gider,sizden bunu mahkeme yoluyla söke söke alırlar." diye cevap verdi.
Muhalifler, Sayın Cumhurbaşkanının "söke söke alırlar" sözlerine, kendilerince farklı anlamlar yükleyerek tepki gösterdi; ama Cumhurbaşkanımız söylediklerinde sonuna kadar haklıydı.Az önce uluslararası hukuk profesöründen dinledim:
"Bu anlaşmalar, devletler kanalıyla yapılır ve her devlet kendi şirketini korumak amacıyla sözleşmeye "Tahkim" şartını özellikle koyar. Anlaşmaya uymadığınız takdirde Newyorktaki mahkeme duruşmaya tarafların gelip gelmemesine, delil-belge sunup sunmamasına bakmaz, standart katı kuralları vardır. Bunları hızla işletir. Borçlu devletin uluslararası dolaşımdaki tüm varlıklarına, paralarına, hatta gökyüzündeki uçaklarına bile el koyabilir."
Özetle muhalefet boş konuşuyor, araştırma gereği duymayan, söylenene peşin peşin inanan seçmen kitlesini dolduruşa getiriyor her zamanki gibi..
Ne verirsen yemeğe hazır bir kitle varken onlar da haklı!!!
Aslında Cumhurbaşkanımız “İnsan ölür kalır eseri Eşşek ölür kalır semeri” Diyerek en güzel cevabı verdi ancak en büyük muhalefet yine Ak Partinin ve partili geçinenler dikkat….
Davulun gürültüsü içinin boşluğundandır.