Halk oylamasıyla kabul edilen yeni cumhurbaşkanlığı sisteminde en önemli değişikliklerden biri (belki de en önemlisi), kendilerini bu milletin, ülkenin sahibi zanneden zevatın; medya, asker, yargı, sendikaları kullanarak cumhurbaşkanını kendilerinin tayin etme hakkının (!) ellerinden alınmasıydı.
Bazen bizzat tehdit ederek, istemedikleri kişinin adaylığını engellemeye kalktılar, bazen de 367 garabetini savunacak soytarı yargı adamlarını meydanlara sürdüler. Başka bir zaman ''411 el kaosa kalktı'' manşetleriyle silahlı güçleri devreye soktular.
Hem vatanı felâketten (!) kurtardıklarına inandırmak suretiyle silahlı kuvvetleri dolduruşa getirmek, hem de ''irtica tehlikesi''ne halkı ikna edebilmek için ortaya konulan tiyatrolarda Fadime Şahin, Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz soslarını kullandılar. Maalesef başarılı da oldular her defasında. İstedikleri sistemde, istedikleri piyonlarla bu milletin her imkanını ellerinden alıp; aileleri,dostları ve yoldaşları için tepe tepe kullandılar.Yeni sistemin diğer maddeleri bir yana en çok da bu imkanları kaptırmamak içindi bunca telaş, ''tek adam, diktatör'' yaygaraları.
Fakat asil milletimiz 15 yıldır olduğu gibi,bu defa da arifliğinden gelen feraseti ile bu yaygaraları kulak ardı etti ve kendi kaderini kökten değiştirecek değişikliğe EVET dedi. Böylece Alicengiz oyunlarıyla tuzaklanmış bu sistemde, bu seçkinci zevatın cumhurbaşkanı tayin etme imtiyazını sonsuza kadar elinden aldı, bir daha asla bırakmamak üzere ipleri sıkı sıkı tuttu elhamdülillah.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 979 gün sonra,tekrar üye olmak için, kurucusu olduğu AK Parti Genel Merkezi'ne geldi. 16 Nisan'da gerçekleştirilen halk oylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliği ile "Cumhurbaşkanı seçilenin partisi ile ilişiği kesilir" hükmünün kaldırılmasının ardından ilk günkü heyecanla, çok duygusal bir ruh haliyle, parti genel merkezinde üyelik beyannamesini imzalayarak AK Parti'ye üye oldu. Gerek cumhurbaşkanımız gerekse başbakanımız ve katılımcılar sevgiliye olan hasretin bitişine gözyaşlarıyla eşlik ettiler. Su, yatağını bulmuş oldu.
Cumhurbaşkanlığı sistemine halkın EVET demesiyle iki taraf da istediğini elde etmiş oldu aslında. Sayın cumhurbaşkanı, kurucusu olduğu, olağanüstü emek verdiği; ailesinden, sevdiklerinden, kendisinden çok büyük fedakarlık yaparak; darbelere, muhtıralara, hapis cezalarına varıncaya kadar her türlü engellemelere ve iftiralara rağmen gözü gibi koruduğu, evladı gibi üzerine titrediği partisine kavuşmuş oldu.
Yeni sisteme karşı çıkanlar da kaybetmedi bilakis kazandı..Girdikleri her seçimde ellerinden geleni(Gezi olayları,17-25 Nisan yolsuzluk hikayeleri,MİT tırlarının durdurulması vs ) hatta gelmeyenleri de ( medya,iş adamı, asker, yargı, Amerika ve AB Ülkeleri ) meydana sürerek, kendi duruşlarını, ilkelerini, ideallerini dahi ayaklarının altına alıp ''omurgasız'' olmayı göze aldıkları halde, bir türlü alt edemedikleri, makamından indiremedikleri Recep Tayyip Erdoğan'dan hesap sorma ( intikam alma, desek daha doğru olur herhalde) fırsatını elde etmiş oldu.
ŞÖYLE Kİ;
Yıllarca yürürlükte olan sistemde, Cumhurbaşkanı ne yaparsa yapsın VATANA İHANET suçu dışında yargılanamıyordu ki bu suç da yasalardan kaldırıldığı için( 12.04.1991'de Özal tarafından) fiilen cumhurbaşkanı yargılamak imkansızdı. Cumhurbaşkanı, işlediği varsayılan herhangi bir suçtan dolayı mahkemeye çıkarılsa bile hakimin '' Yasalarda böyle bir suç olmadığı için beraatine. '' demekten başka çaresi yoktu. YETKİSİ ÇOK; SORUMLULUĞU YOK bir sistemdi bu. Bu duruma en yakın en güzel örnek AHMET NECDET SEZER'in cumhurbaşkanlığıydı.
Hararetli istişarelerden sonra mecliste bulunan bütün partilerin desteğiyle cumhurbaşkanlığı makamına gelen Sezer, bir süre sonra kendini cumhurbaşkanlığı makamına seçenlerle sürtüşme yaşamaya başladı. Uzun süre devam eden bu çatışma hali, Anayasa kitapçığını ECEVİT'in (aslında bizim, yani halkın) yüzüne fırlattığında bu çatışma hali zirveye ulaştı. Kopan hükümet bunalımı,Türkiye tarihinde görülmemiş bir siyasi, ekonomik krize yol açtı. Döviz bir günde ikiye katlandı (650 liradan 1300 liraya) bankalarda gecelik faizler % 7000' lere fırladı, ticari iflaslar birbirini kovaladı. Bir esnafın çaresizliğini ifade etmek için, dönemin başbakanı Ecevit makamından çıkarken, merdivenlere doğru yazar kasayı fırlatması, dönemin sembolü olmuştu. Bu iflas fırtınasından bankalar da nasibini aldı. Banka sahipleri halktan topladıkları mevduatları,kendi şirketlerinde hukuksuz olarak ucuz kredi şeklinde kullandı. 28 Şubat' ın irtica çığlıklarıyla oluşturulan sisli puslu havasında, yasal olmayan bir şekilde kullandıkları bu paraları yerine koymayan ve çareyi yurt dışına kaçmakta gören banka sahiplerinin 50 milyar dolar borcunu,Türk milleti ödedi ve hâlâ ödemeye devam ediyor.
Halk bu krizin,iflasların ve banka yolsuzlukların faturasını bir sonraki seçimde iktidardaki Ecevit, Bahçeli ve Mesut Yılmaz üçlüsüne kesti. Adı geçen siyasi partilerin üçünü de baraj altında bırakarak Türk siyasi hayatının dışına itti.
Peki krizi tetikleyen dönemin cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'e ne oldu? Hiçbir şey. O koltuğunda oturmaya devam etti, kırmızı ışıkta durdu, markette sıraya girdi(!) Daha önceki halef-seleflerde görülmeyen ve asla da görülemeyecek bu olağanüstü özelliklerinden(!) dolayı hayranlarından tebrikler almanın hazzını yaşadı.
Görev süresi dolmasına rağmen, terk etmeye bir türlü yanaşmadığı Cumhurbaşkanlığı makamını, (değişik oyalama, ayak oyunlarıyla kısa bir süreyle de olsa geciktirmekle birlikte) istemeye istemeye bırakmak zorunda kaldığı günden beri, emekli cumhurbaşkanlarına tanınan hakları kullanarak gözlerden uzak emekliliğin keyfini sürmeye devam ediyor. Devletimiz; Suriye, Irak,PKK, Rusya, Fetö gibi çok derin sarsıntılarla boğuşmasına, ölüm- kalım savaşı vermesine rağmen, ne görsel ne de yazılı medyaya keyfinden taviz verip bir tek kelam etmeye bile tenezzül etmedi. Hasta diye affettiği devrimci sol teröristler, polis ve askerle çatışmaya girdiğinde bile ne bir pişmanlığını duyduk ne de yarım ağızla da olsa üzgün olduğunu. Göreve gelmeden önce de halktan kopuk bir hayat süren Sezer, sonrasında da kendi halinde yaşantısına devam etti.
Oysa yeni sistemde cumhurbaşkanı için, herhangi bir suçundan dolayı, yargılama yolu açılmış oluyor.TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğunun (301) vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebiliyor.Meclis, üye tam sayısının 5’te üçünün (360) gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde ise mecliste kurulacak 15 kişilik komisyon gerekli soruşturmayı yaptıktan sonra hazırladığı raporu meclis başkanlığına sunacak.TBMM üye tam sayısının 3’te 2'sinin (600 milletvekili bulunan mecliste bu sayı 400'e tekabül ediyor) gizli oyuyla Cumhurbaşkanı Yüce Divana sevk edilebilecek.
Yukarıda da söylediğimiz gibi yeni sistem belki de en çok bu sisteme karşı çıkanların işine yarayacak. Şiddetle itiraz edenler, (sağdan da soldan da)halkın, aklına ve gönlüne girecek politikalar üretmek yerine, siyasetlerini sadece ve sadece RECEP TAYYİP ERDOĞAN karşıtlığıyla oluşturmuş siyasilerdi. Açık oturumlarda, her mikrofon uzatıldığında kendilerine, sayın cumhurbaşkanını ağza alınmayacak ölçüde; nezaketten, saygıdan uzak mı uzak bir üslupla eleştiren de onlardı; '' Yolsuzlukların hesabını soracağız, koltuğunda oturamayacak, ya güzellikle gidecek ya da zorla gidecek kardeşim, göreceksiniz bu topraklarda bile kalamayacak yurt dışına kaçacak.'' diye tehdit edenler de...''
Buna karşılık millet de EVET diyerek onlara şöyle seslendi: '' Ne güzel işte, size rağmen,rüyanızda bile göremeyeceğiniz fırsatı altın tepside sundum; cumhurbaşkanını yargılayabilmeniz için kapıyı ardına kadar açıverdim. Eğer hesap sormak istiyorsanız, ciddiyseniz, iddialarınızı ispatlayabilecekseniz, elinizde olduğunu sürekli dillendirdiğiniz belgelerinizle Recep Tayyip Erdoğan'ı hakim önüne çıkarın. Biz de sizin yanınızda olalım.
HODRİ MEYDAN!!!
Tebrikler hocam yüreğinize kaleminize sağlık
Güzel olmuş eline diline sağlık.
Yeni yazılarınızı bekliyoruz değerli hocam, arayı açmayalım. Size iki köşe yakışır, birinde de edebiyattan , kitaptan bahsetseniz iyi olmaz mı?
Maksat üzüm yemek olursa , bağcıyı dövmeden de yenebilir. Bunların amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmekti. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar gerçeğin peşinde değildir. Maksat muhalefet olsun kabilinden kuru kuruya gürültü çıkarmaktır. Saygılar sunarım...