Anlaşılan Batı, Türkiye’yi hâlâ sömürge ülkesi zannediyor. Hâlâ bu ülkeyi, kumarhanelerde burnuna yumruk yiyen başbakanların yönettiğini, birkaç yüz milyon dolar için yöneticilerinin elleri önde bağlanmış süklüm püklüm durarak yalvaran bir ülke olduğunu düşünüyor; bu devletin başındakileri de kendi atadıkları valileri sanıyor.
Galiba bunlar ya hâlâ uykudalar yahut da nostalji takılıp kendilerini avutuyorlar, böylece teselli bulup egolarını tatmin ediyorlar.
Kimmiş bunlar? Ne isterlermiş beyzadelerimiz? Uluslararası ifade özgürlüğü kuruluşlarıymış. Aralarında Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, AB delegasyonu, Bazı Büyükelçiliklerden temsilciler, Article 19, PEN International ve Index on Censorship gibi örgütler varmış.
Eminim bunların bir kısmını FETÖ, himmet paralarıyla doyurmuştur. Biliyorsunuz, yapmadıkları şey değil. Ne istiyorlarmış?
Bu kuruluşlar, aralarında Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ekrem Dumanlı, Emre (Emrullah) Uslu, Bülent Keneş, Mehmet Kamış ve 15 Temmuz gecesi internetten canlı yayın yapan ve Cumhurbaşkanının milleti meydanlara davet ettiğini öğrenince, “Yok canım, hadi sen de, doğru mu bu yahu, bizimkiler onu almaya gidecekti, öldüreceklerdi hani. Ne ara kurtuldu bu adam” der gibi, şapşal şapşal bakınan Abdülkerim Balcı’nın da bulunduğu ve Çağlayan’da 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen gazeteciler davasına gözlemci göndermişler. Ortak bir açıklama yayınlamışlar. Açıklamada, davanın “siyasî amaçlı” olduğuna inandıklarını belirtmişler. Sonra da, “Yetkilileri, uluslararası yasalar altında açık bir şekilde suç teşkil eden fiillerin kanıtını sunmadıkları takdirde tüm suçlamaları düşürmeye ve tutuklu sanıkları derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakmaya çağırıyoruz” demişler.
Vay vay vay! “Derhal ve koşulsuz”. Hukukçu falan değilim. O yüzden kimsenin benden hukuki alanda etkileneceği yok. Yani kimseyi etkileme niyetim olamaz. Ama, yemin billah söylüyorum ki, farz-ı muhal, benim hakimlik yaptığım bir davada birileri uluslararası güç bileşenlerine de dayanarak, bana “derhal ve koşulsuz” diye bir şey dayatmaya kalkışsa, kurtarmaya çalıştıkları kişileri mümkün olan en ağır şekilde mahkum eder; bu dayatmayla mahkum ettirmeye kalkışıyorlarsa, onları da lehlerinde bulabileceğim en küçük delillerle tamamen serbest bırakırım.
Bu bir terbiyesizlik! Siz kimsiniz, ne ayaksınız. Türk milletine ve Türk devletine karşı üst perdeden konuşma cüretini nereden buluyorsunuz. Bilin ki, bu necip millet için komedyenden başka bir şey değilsiniz. Bizler, sizin bu tavırlarınızla ancak eğleniyoruz, dalgamızı geçiyoruz. Komiksiniz, artık sizi tınmadığımızı, söylediklerinizi ciddiye almadığımızı, sinek vızıltısı gibi geldiğini hala anlayamadıysanız eğer, beyninizi nadasa bırakın. Hani sözlerine değer verilen önemli adam pozlarına girip ciddi ciddi sözüm ona ültimatom vermeye kalkışıyorsunuz ya. Gülmeyip de ne yapalım. Daha ne diyelim.
Uluslararası örgütlerin inandırıcılıkları mı kalmış. Siz, önce, dünyayı bugün dahi kan gölüne çeviren, tarihinde de katliamlardan, vahşetlerden başka bir şey bulunmayan, sizinde parçası olduğunuz Batı’ya insan olmaları için ültimatom verin
Serbest bırakılmalı dedikleri kişiler hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalışmak”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya çalışmak” ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya çalışmak” suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçlamasıyla da 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Yani suçları, kısaca devleti yıkmak. Eh, sonra bir Helen devleti kurarlardı herhalde.
Peki, bu uluslararası densiz örgütlerin yanında Türkiye’den kimler var? Şaşıracağınız kişiler değil tabi. CHP’li ve HDP’li vekiller. Ne için ordalar. FETÖ davasından yargılanan kişilere destek için. Hani şu, devleti yıkmasına ramak kalan FETÖ için. CHP, HDP ve FETÖ dayanışması. Her zamanki gibi.
Devlet, milletler ve toplumlar için en önemli aygıttır. Özellikle Türk milleti için bambaşka bir değerdir devlet. Vatanla aynıdır. Vatanın varsa devletin var, devletin yoksa vatanın da yok demektir. Ta 1200 yıl önce başka milletler tarafından yazılmış olan eserlerde Türklerin, vatanlarına, devletlerine ne kadar bağlı olduğu çok güçlü bir biçimde anlatılır. Bunun için edebi ifadeler, birbirinden veciz cümleler kurulur.
Bu öneminden dolayıdır ki, devlet tarafından onlarca yıldır hep örselenen, hep dövülen, itilen, kakılan muhafazakar kesimler devletlerini eleştirmişler; ama ona asla düşman olmamışlardır; tahrip etmeyi düşünmek bir tarafa, zaafa uğramaması için çoğu zaman birçok şeyi sineye çekmişlerdir.
Nitekim, Türkiye’nin birinci partisi olan Refah Partisi haksız ve hukuksuz bir biçimde 16 Ocak 1998’de kapatıldığında partililer şiddetin zerresine tevessül etmediği gibi, partinin lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarihe geçecek şu sözleri söyleyerek, kendisine gönül veren kitleleri teskin etmiştir: “Bu alınmış olan karar, tarihin akışı içinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükûneti muhafazaya her zamankinden daha fazla riayet etmeliyiz”.
Bu ifadeler, gerçek bir devlet adamı sorumluluğunun nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Bu, devletine karşı duyduğu sorumluluğu müdrik bir siyasetçinin, isyanlarla kaosa neden olmaması için kendi kitlesinin önünü alması ve böylece devletini zaafa uğramaktan koruması için gösterdiği gerçek bir devlet adamı çabasıdır.
Peki, genel başkanından milletvekillerine kadar CHP nerede? Devlete ültimatom vermeye kalkışan Avrupalı örgütlerle birlikteler. Milletin meclisi başta olmak üzere devletin kurumlarına ve millete bomba yağdıran FETÖ’cülere destek vermekle meşguller.
Öyleyse, CHP’lilere sormak lazım. Devlet sizi kaç defa dövdü ki, siz devleti yıkmaya kalkışanlarla iş tutar oldunuz?
Birlikte sahip çıktığınız FETÖ’cülerin yıkmaya çalıştığı devlete, “derhal ve koşulsuz” talimat ve ültimatom veren Avrupalı dostlarınıza, “Başka bir arzunuz var mıydı”, diyor musunuz? Yoksa, bunu demeye utanır mısınız?
Sahi, o günleri de görür müyüz acaba?!
Başka arzuları var tabi ki ; Ulusal ve uluslararası atılan tüm adım ve alınan tüm kararlarda kendilerinin tavsiyeleri (talimatları) doğrultusunda hareket etmemiz, onların müsaade etmediği üretim ve yatırımları yapmamamız, Milli ekonomi ,Milli sanayi ,Milli istihbarattan vazgeçmemiz. Yani uysal ,köle ,şahsiyetsiz ve teslimiyetçi olmamız...
Kaleminize sağlık Saygılar Hocam...
ALLAH razı olsun Hocam batının ve Türkiyedeki uzantıları chp camiasının kesinlikle görmek istemedikleri gerçekleri son derece etkileyici bir üslupla kaleme almışsınız teşekkürler. Kadir geceniz mübarek olsun Selamlar.
Yine güzel bir konuya değinmişsin Seyfullah hocam