Önceki yazımızda Kudüs oylamasının sonucunun ne anlama geldiğini Türkiye açısından değerlendirmiştik. Bu oylamanın sonucunun ABD’nin bütün tehditlerine rağmen ezici bir çoğunlukla Türkiye’nin istediği biçimde sonuçlanmış olması, Türkiye’nin dünyada mütemadiyen artan etkinliğini göstermektedir.
Türkiye, eskiden olduğu gibi, kendi dışında belirlenen gündemlerin peşine takılarak kendisine dayatılan misyonu koşulsuz yerine getiren bir ülke olmaktan çıkmıştır. O, artık gündemi kendisi belirlemekte ve belirlediği gündemi de dünyaya kabul ettirmektedir. Elbette bunda haklılığının payı vardır. Ancak, geçmişte nice haklıların haklarını alamadığı, güç odaklarının cenderesinde sıkışıp seslerinin yok olup gittiği bir dünyadan söz ediyoruz.
Demek ki, haklı olmak tek başına yeterli değil. Maşerî vicdanda haklı olacaksınız, ama aynı zamanda güçlü ve etkili olacaksınız. Aksi takdirde bütün haklı tezleriniz, dünyaya egemen olan güç temerküzünün sağır duvarlarına çarpıp gerisin geri dönecektir. Türkiye, giderek artan güç ve etkinliğiyle mazlum dünyanın makûs talihini yenmiştir. Artık dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Bu oylama ABD açısından ne anlam ifade etmektedir. Her şeyden önce bu oylamanın ABD için bir hayat memat meselesi olduğunu bilmemiz gerekir. Aksi takdirde, Birleşmiş Milletler tarihinde görülmemiş bir şekilde, oy kullanacak olan üye ülkeler alenen ve fütursuzca tehdit edilmezlerdi.
Öyleyse bu oylama, Amerika için öncelikle prestij ve itibar meselesiydi. Dünyaya jandarmalık ve patronluk taslayan bir devletin jandarmalığının test edildiği bir sınavdı. Bu oylamanın ortaya koyduğu tablo ile ABD’nin büyük bir prestij kaybettiği muhakkaktır. Dolayısıyla, dünyaya bundan önce olduğu kadar korku salamayacaktır.
İkincisi, ABD, Kudüs oylamasıyla dünyada yalnızlaştırılmıştır. Ciddi hiçbir devlet kendisine prim vermemiş ve adeta tecrit edilmiştir. Bu süreçte ABD’nin dostları, yüzölçümü 21 km2 ve nüfusu ise sadece 9.591 kişi olan Nauru gibi sekiz ülke olmuştur. Bu manzara, ABD’nin içine düştüğü durumun vahametini ortaya koymaktadır.
Üçüncü olarak, Ortadoğu’yu İsrail’in emelleri doğrultusunda “vaat edilmiş topraklar” için kan gölüne çeviren Evanjelistlerle Neo-Con’ların idaresindeki ABD, kendi içinde büyük bir fikir ayrılığı yaşamaktadır. Yaptıkları kirli icraatlarla ABD’yi gün geçtikçe dünyanın en antipatik devleti haline getiren Evanjelist - Neo-Con ikili ittifakı, diğer Hıristiyan mezheplerin mensupları tarafından tepkiye sebep olmaktadır. Amerikan halkı, uygulanan dış politikalar nedeniyle kendi ülkelerinin itibar kaybını ve daha da önemlisi dünyanın nefretini üzerine çektiğini yakından müşahede etmektedir.
Çünkü, artık Türkiye’den yükselen ve dünyanın dört bir yanında yankılanan ses her fırsatta Amerika’nın ipliğini pazara çıkarmakta, uygulamaya koyduğu tüm kirli işleri dünya kamuoyunun gözleri önüne sermektedir. Kudüs konusu, bunun son örneğidir. Amerikan halkı, ABD’yi İsrail’in maşası haline getirerek kendi ülkelerini dünya nezdinde rezil ve saygınlığını iki paralık eden Evanjelistlere karşı ileriki süreçlerde tepkilerini daha da artıracaktır. Bu ise Amerikan halkının ayrışmasını derinleştirecektir. Dolayısıyla, zaten siyah-beyaz ırkçılığının getirdiği sorunlarla boğuşan Amerika, bir de mezhep ayrılıklarının derinleştirdiği krizlerle de uğraşmak zorunda kalacaktır.
Dördüncü olarak, 20. yüzyıl boyunca sömürge imparatorluğu kurmuş olan ABD’nin sanıldığı kadar güçlü olmadığı düşüncesi dünya ülkelerinde psikolojik bir etki yaratacak, bundan sonra atacağı her adım cesaretle sorgulanmaya başlanacaktır. Şunu çok açık bir şekilde ifade edebiliriz ki, bundan böyle ABD için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Artık cin şişeden çıkmıştır.
Nitekim ABD basını, BM’de 120’den fazla ülkenin Trump’a ve ABD’ye meydan okuduğunu, payladığını söyleyerek, bu cesareti gösterdiklerine işaret etmiştir. Mesela Washington Post Gazetesi, oylamanın sadece Trump’a değil, aynı zamanda ABD’ye de sert bir azar olduğunu yazmıştır. Oylamadan önce Amerika’nın BM daimi temsilcisi Nikki Haley’in aleyhte kullanılacak oyun ABD’ye saygısızlık olacağını söylemesi boşuna değildir.
Beşinci olarak, ABD ile Avrupa arasında uzun zamandır devam eden rekabet ve çekişme, oylama ile gün yüzüne çıkmıştır. İki kıta arasında uluslar arası dev şirketler üzerinden tam bir ekonomik soğuk savaş yaşanmaktadır. ABD’nin özellikle Alman bankaları ve sanayisi üzerinden kestiği yaklaşık yetmiş milyar dolara yaklaşan cezalar, bu kavganın büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Kendisine verilen cezalara Avrupa da Apple üzerinden ceza kesmek suretiyle karşılık vermektedir. Bununla birlikte söz konusu karşılık, diğerine göre dişe dokunur bir oranda değildir. Bu nedenle Avrupa’nın içini ferahlatacak bir hamlenin ne zaman ve nasıl geleceği hep merak konusu olmuştur.
Öyle anlaşılıyor ki, bu hamle Kudüs oylamasında gelmiştir. Sadece Kıta Avrupa’sı değil, aynı zamanda Anglo-Saksonların da Amerika’ya karşı oy kullandıkları görülmüştür. Ortadoğu’da İsrail’i kuran ve 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra onun korumasını ABD’ye havale eden İngiltere bile karşı oy kullanmıştır. İsrail’in kurucusu Avrupalı bir ülkenin dahi ABD’ye karşı oy kullanmış olması, Avrupa ile ABD arasındaki derin çekişmenin boyutları hakkında bize fikir vermektedir. ABD’nin hayati önem verdiği oylamada Avrupa tarafından yalnız bırakılmasının etkileri şüphesiz önümüzdeki dönemlerde daha net görülecek ve iki kıta arasındaki kavga çok daha ileri boyuta taşınacaktır.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye’nin başını çektiği Kudüs oylaması ABD için dramatik bir sonun başlangıcı olmuştur. Ancak, hiç kuşku yok ki, ABD için dramatik olan bu son, onun tahakkümü ve işgali altında acı çeken milletler için bir kurtuluş olacaktır. Fakat böyle olması için yapılması gereken ve kat edilmesi gereken yollar vardır. Bu fırsat kaçırılmamalı, bilhassa ABD ile Avrupa arasındaki derin kriz fırsata dönüştürülmelidir.
Bu noktada Türkiye’nin yapması ve öncülük etmesi gereken şeyler vardır. Hâlihazırda gelinen nokta, ancak bunlarla anlam kazanır.
Bunların neler olabileceğini de sonraki yazımıza bırakalım.
HOCAM AĞZINIZA SAĞLIK DEVAM...ALLAH RAZI OLSUN
Her zamanki gibi cok yerinde tespitler yapmışsınız kıymetli hocam ,aynı zamanda geleceğe ışık tutmuşsunuz.Tarih bize göstermistir ki zulüm ilelebed surmez ve zulumle abad olunmaz..Bu gercek ABDiçin de gecerlidir. Son olarak da şunu eklemek istiyorum ki kelimeler arasındaki duzrnsiz açıklık okuyucunun gozletini yoruyor konstreyi bozuyor..Sanırim dizgiyle ilgili..Her noktalama işaretinden sonra bir tiklik bosluk birakilirsa duzrlir saniyorum..
Haklısınız salih bey. Dizgi hatasından kaynaklanıyor. Arkadaşlarımızın yayınlarken biraz daha dikkatli olması gerekiyor. Bu önemli uyarınız için çok teşekkürler.