Biz tarihçilerin önemli bir özelliği vardır. Geçmişte yaşanmış bir olayla ilgili bütün verileri etraflıca derler, toplar, sonra onu masaya yatırırız. Kendimizi geriye doğru çeker, masaya yatırdığımız bilgi ve belgelere yukarıdan kuşbakışı bakarız. Anlamaya çalışırız, her şeyden önce olayın meydana geldiği bölgesel ve küresel şartlar nelerdir, bu olay neden gerçekleşmiştir, sonrasında hangi olaylara yol açmıştır, şu husus veya hususlar böyle olmasaydı bu olay gerçekleşir miydi? Verilecek cevap evet ise, “neden”; hayır ise, “o zaman olayın seyri nasıl olurdu” diye sorarız. Olayı ortaya çıkaran sebeplerin birbirleriyle ilişkileri, birbirlerini etkileme gücü, hepsi bizim için önemlidir ve mercek altına alınmalıdır. Tek tek olayların analizi yapılır ve ondan sonra da bir senteze varılır. Sonunda olayın ne olduğuyla ilgili bir karar ve hüküm verilir. Bilgilerin toplanması ayrı bir zor süreç, onların değerlendirilerek geçmiş hakkında isabetli bir yargıya varmak, daha zor bir süreçtir. Bunların hepsi, derin zihinsel bir faaliyet gerektirir. Öğrencilerimize de bunları bazen “Tarih Felsefesi”, bazen de “Tarih Metodolojisi” adı altında öğretiriz.
CHP’nin 21. günü geride bıraktığı sözüm ona “adalet” yürüyüşünü de aynı metodolojik çerçevede ve aynı hassasiyetle değerlendirdiğimizde karşımıza bambaşka bir manzara çıkmaktadır.
CHP “adalet” yürüyüşü yapıyor, bugün 21. gün. Ne demek adalet yürüyüşü? Ne istiyor mesela Kılıçdaroğlu? Adalet istiyor. İyi de, “adalet” güzel, cezbedici, ruhu okşayıcı, duyana huzur veren ve fakat soyut bir kavram. Elle tutulur gözle görülür bir şey değil, Yani o yaşanır, hissedilir. Ama elle tutularak, isteyene, “aç elini, al sana adalet” denmez.
Öyleyse soruyu değiştireceğiz, yani somutlaştıracağız. Yok öyle, “adalet” gibi cazibe gücü yüksek soyut kavramları kullanmak suretiyle içini boşaltarak somut amaçlara alet etmek. Bu durumda doğru soru şu, şöyle sormamız gerekiyor: “Adaletten maksadın nedir, somut şeyler söyle, hepimiz anlayalım”.
Şimdi, bu somut şeyleri CHP’li yetkililerin ağzından dinleyelim. CHP tabanı yazdıklarımızı anlasın ve muhakeme etsin, üzerinde fikir jimnastiği yapsın, ardından “biz ne yapıyoruz” sorusunu sorsun. Çünkü bu devlet, bu vatan, bu ülke hepimizin.
Yürüyüş sırasında düzenledikleri MYK toplantısından sonra ne demişti CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan parti adına, hatırlayın! “Sizin iktidarınız tepeden tırnağa gayri meşru. Yasadışı bir güç üzerine oturuyorsunuz”.
Kime diyor, milletten %49.5 oy almış Ak Parti’ye diyor; başka kime diyor, halkından %52 oy almış Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a diyor. 80 milyon vatandaşın yaklaşık 42 milyonuna siz gayrimeşrusunuz diyor. Sonra da bize dönüp “Bakın, biz adalet için yürüyoruz” diyor. Daha, yürüyüşüne verdiği ismin kutsiyetine bakmadan o yürüyüş sırasında milletin yarısına “gayrimeşru” diye hakaret ediyor.
İnsan, “bu anlayış mı millete adalet dağıtacak” diye sormadan edemiyor.
Kılıçdaroğlu, “adalet yürüyüşü” adı altında Güvenpark’tan çıktığı yola Maltepe Cezaevi önünde nokta koymayı amaçlıyor. Maltepe cezaevinin özelliği nedir? CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun, yargılandığı MİT TIR’ları davasında 25 yıl hapse çarptırıldığı için cezasını çekmek üzere konulduğu cezaevi olmasıdır. Yani, Kılıçdaroğlu adalet yürüyüşünü burada sonuçlandırarak Enis Berberoğlu’na destek vermeyi amaçlamaktadır. Bu durumda CHP’nin adalet için değil, kendi milletvekilini kurtarmak için yürüdüğü, ama bunu yaparken kitleleri kışkırtmak ve meşruiyet sağlayabilmek için “adalet” kutsal kavramını kendi emelleri için kullandığı anlaşılmış oluyor.
Bu, meselenin küçük bir fotoğrafı. Büyük fotoğrafta nelerin olduğunu anlamak için Berberoğlu’nun neden 25 yıl hapse mahkûm edildiğini iyi anlamak lazım. Cumhuriyet gazetesinde 29 Mayıs 2015’te ‘İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar’ başlığıyla sunulan bir haberde, 19 Ocak 2014’te Suriye’ye giderken Adana’da durdurulan TIR’larda yapılan aramada silah ve cephaneler bulunduğu belirtildi. Buna dair görüntüleri, şu anda Almanya’da kaçak olarak bulunan ve Türkiye aleyhine utanç verici karalama kampanyalarında bulunarak koyu bir ihanetin içinde yer alan Can DÜNDAR, Cumhuriyet gazetesinde yayınlamıştı. Dündar, söz konusu görüntüleri kendisine solcu bir milletvekilinin temin ettiğini söylemiş, böylece yapılan tahkikatlarda bu görüntülerin Enis Berberoğlu tarafından verildiği anlaşılmıştı.
Bu bir ihanetti. Türkiye, Suriye’deki Türkmenlere yardım ediyor, onların ayakta kalabilmesi ve vatanlarına sahip çıkabilmesi için her türlü fedakârlığı yapıyordu. Bu haberi hiç kimsenin bilmemesi gerekiyordu. Bu, bir devlet sırrıydı. Türkiye’yi kuşatmak, abluka içine almak için küresel güçler fırsat kolluyordu. Bu fırsat onlara verilemezdi. Dolayısıyla bütün bunlar, bir devlet sırrı titizliği içinde yürütülüyordu. Ne var ki, devletin içine çöreklenmiş, ipi emperyalizmin elinde olan ihanet ve cinayet şebekesi FETÖ mensubu hainler, MİT’in kontrolündeki bu tırları durdurmuş, içindekilere varıncaya kadar fotoğraflamış ve irtibatlı çalıştığı kişilere servis ederek yayınlatmış, böylece efendilerinin emrini yerine getirmişti.
Bayırbucak Türkmenleri de bu haberin yapılmış olmasından büyük bir üzüntü duymuşlardı. Sonunda, bu haberin yayınlanışından altı gün sonra Bayırbucak Türkmen Dağı Tugay Komutanı Albay Ebu Fadıl, “Atatürk’ten bu yana bize kol kanat geren tek kişi Tayyip Erdoğan’dı” diyerek, bu ihanetle onun elini kolunu bağlayanlara isyan etmişti. Bu tarihten sonra Suriye’de tam bir Türkmen kıyımı yaşanmıştı. Bir ülkeye ve bir millete ancak bu kadar ihanet edilebilirdi.
İşin asıl garibi nedir biliyor musunuz?! Sözüm ona milliyetçilerin liderliğine soyunmuş olan ve şu sıralar güya onların oylarına talip olmak için yeni parti kurma çalışmalarına başlayan Meral Akşener’in böylesine bir milli olay karşısında tıpkı Bayırbucak Türkmenleri gibi bu ihaneti gerçekleştirenlere isyan edeceği yerde, ihanet yürüyüşü yapan Kılıçdaroğlu’na tam destek veriyor, hızını alamayıp “Allah gücünü artırsın” diye dualarda bulunuyor. Böylece aynı ihanet yapısının bir parçası olduğunu fütursuzca ortaya koyuyor. Bize de, “Ey Büyük Allah’ım! Daha ne zırvalara ve ihanetlere şahit olacağız bu ülkede” demek kalıyor. Çok yazık!
Her şey çok ama çok açık, net, berrak. Bu bir ihanetti ve bu vatana ihanet edenler cezalarını çekeceklerdi. İşte şimdi Kılıçdaroğlu ve CHP, vatana ihanet edenlerin serbest bırakılması için yürüyor. Adalet ise, bunun kılıfı.
“Yok canım, öyle değil”mi, diyorsunuz hâlâ. Öyleyse CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal AKSÜNGER’i dinleyelim. Diyor ki, “Berberoğlu bırakılsa da biz bu yürüyüşü bırakmayacağız, çünkü ‘Herkes için adalet diyerek başladık’ yürüyüşe. Tutuklu HDP milletvekilleri için de yürüyoruz.”. Alın size adalet!
Teröre kurban giden gencecik vatan evlatları için, PKK tarafından haince katledilen gencecik kaymakamımız Muhammed Safitürk için, hayatının baharında canice katledilen gencecik öğretmenimiz Aybüke Yalçın için, 10 tane oğlum olsa onunu da bu vatana kurban ederim diyen ve hayatta yaşlı karısıyla yapayalnız kalan babalar, ciğeri yanan analar için, vatana ihanet edenleri sevindirmeyeceğim diyerek şehit eşinin cenazesinde dimdik ayakta kalmaya çalışan çağımızın Nene Hatunları için, babasının tabutunun başında adeta, “bırakıp gitme bizi babacığım” dercesine yaşlı gözlerle tabuta kapaklanan minnacık yürekler için kaç defa adalet istediniz?! Adaletmiş! Çocuk mu kandırıyorsunuz?!
E, Tabii, emir büyük yerden. PKK’nın siyasi kolu HDP’liler için de yürüyecekler. Oysa, HDP birlikte yürünmesi değil, kapatılması gereken bir partidir. Ama birlikte yürüyorlar.
Niye? Terör örgütü PKK’nın elebaşlarından Mustafa Karasu destek açıklaması yapmasının yanı sıra üst perdeden, adeta, “Haddini bil bak. Birlikte çalışacağız. Ona göre, hatırlatıyorum sana bunları” dedi ya. CHP sözcüsü Bülent Tezcan, bu ifadenin yürüyüşü sabote etmeye dönük bir ifade olduğunu söylüyor. E, başım üstüne diyecek hali yok ya. Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. HDP tam kadro ordadır ve onları oraya yollayan PKK’nın ta kendisidir.
Öyleyse kimler için yürüyorlarmış. HDP milletvekilleri için. Hani şu arabalarının bagajlarında kaleşnikof silahlar çıkan, “serdilhan” diyerek halkı devlete karşı isyana teşvik eden, bu isyanlarda onlarca vatan evladının ölümüne sebep olan, özerklik naralarıyla vatan topraklarını bölmeye kalkışan vekiller için de yürüyorlarmış. Meral Akşener’in tekrar kulaklarını çınlatalım. Arkasından gitme niyeti olanlar varsa, bu çilekeş toprakların vatan sevdalısı insanlarına uyarı görevimizi yaparak tarihe de bir not düşmüş olalım.
Demek ki neymiş, adalet için değil, ihanet için yürüyorlarmış. Bunu böylece bilmemiz gerekir. Kimler var yürüyüşte. FETÖ’nün avukatı Kemal Şimşek. Başka, HDP’liler. Başka, Birleşik Haziran Hareketi diye sokak eylemlerine çağıran gruplar, illegal örgütler. Daha başka, 2013 yılında Gezi Parkı olayları sırasında eylemcilerin arasına gazeteci olarak katılmış olan İngiliz ajan Mark Lowen. Daha mı?! Daha ne olsun, Trump’la Merkel de katılacak değil ya! Dahası çok, ama bir ihanet için fazlasıyla yeten veriler bunlar. Ve tek tek sıralamaya yerimiz yok.
Ama yine de, bir tane daha söyleyiverelim hadi, İngiliz’den bahsetmişken hazır. CHP’nin bundan önceki sözcüsü Selin Sayek BÖKE, İngiliz muhabire aynen şu röportajı veriyor: “Bu yürüyüş, Gezi Parkı olayının bir devamıdır”. Haydi, işte veriler, belgeler. Bunun arasında bana bir “adalet” bulun.
Şimdi, bütün bunlardan sonra, Türkiye’nin içinde bulunduğu küresel durumu da dikkate aldığımızda yapılanların ihanet olmayacağını söyleyebilecek akl-ı selimin olacağını düşünmek imkansızdır. Böyle düşünenler için iki ihtimal vardır: Ya çok saf olmak, yahut da pişkin bir art niyetli.
Velhasıl, Türkiye, çevresinde ve dışarda olup bitenlere karşı kurtuluş mücadelesi verirken, içerde de kaos planlarını devreye sokan ve devleti köşeye sıkıştırmaya kalkışanlara karşı da mücadele vermek zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, içerde ve dışarda ihanet çemberinin içine itilmiştir. Millet ise olup bitenleri inanılmaz ferasetiyle şimdilik sadece seyretmektedir. Tıpkı Gezi’de olduğu gibi. 17-25 Aralık’ta olduğu gibi. 15 Temmuzda tüm bedenini tankların altına koyan bu millet, ferasetiyle, basiretiyle yeni durumu izlemeye almıştır; hafızaya kaydetmektedir; olup bitenin farkındadır; her zaman olduğu gibi ilk fırsatta devleti için, milleti için, vatanı için yeniden bir destan yazmaya hazır kıta beklemektedir. Bu ihanet çemberinden bu ülkeyi, yine bu milletin engin feraseti çıkaracaktır.
Adaletmiş tüküruyorum hocam on..Adaletmiş tüküruyorum hocam onlarin sıfatlarına pkk lilarla yuruyen ne bizdendir nede adaletlidir adalet yargida aranır
Hocam, yazılarınızla bizi aydınlatmaya devam edin. Karabük ve diğer illerden okuyanlardan olumlu dönüşler olduğu görülüyor. Allah kaleminize güç versin.
ALLAH razı olsun Hocam Yüreğinize sağlık
Yüreğine,kalemine sağlık hocam