DEVLET AKLI VE HDP'YE YAPILAN OPERASYON
2/1 Güne, şahsen beni mutlu eden, ama inanıyorum ki bütün vatandaşlarımızı da derin bir sevince boğan haberle başladık. Devlet, sonunda HDP’ye dokunmaya karar verdi. Tam zamanında yapılan operasyonla PKK terör örgütünün Türkiye’deki siyasi bağlantılarına büyük bir darbe vuruldu. “Devlet aklı” bambaşka ve çok doğru işliyor; bu aklı yıpratmamak ve işlevsiz hale getirmemek gerekir. Tam zamanında dememin sebebi de, bu akılla ilgilidir. (Burada, “devlet aklı” kavramının piyasada dolaşan tanımlarına katılmadığımı ifade etmeliyim. Katılmama gerekçelerim ayrı bir konu).
Ben, çözüm sürecinin sona erdiği 22 Temmuz 2015’te terör örgütünün bu siyasi bağlantılarının tutuklanması ve mevzuatımızın kendilerine biçtiği en ağır şekilde cezalarının verilmesi gerektiğini savunmuştum. O günden bugüne hemen hemen tüm Türk halkı bunu bekliyordu. Ancak, bir türlü gerçekleşmeyince kahroluyor, umutsuzluğa kapılıyor ve “ülkeyi idare eden Ak Parti neden bir an önce bunlara gerekli dersi vermiyor” diye söylenip duruyordu. Ak Parti devlet idare ediyor ve “devlet aklı”, (sanılanın aksine) ülkeyi idare eden siyasi kadroların başkanlığında tüm devlet birimlerinin koordineli bilgi ve fikir üretmeleriyle hayat buluyor. O bilgiler ışığında üretilen fikirlere devleti idare eden siyasi kadrolar son noktayı koyuyor ve işte biz, buna “devlet aklı” diyoruz. Bu nedenle, her türlü bilgi edinme ve fikir oluşturma mekanizmasına sahip olamayan biz bireylerin şahsi fikri/aklı, devletin tüzel fikri/aklıyla bazen tezat teşkil edebiliyor.
22 Temmuz 2015’ten bu yana yaşananları da bu tezatlık çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Şimdi konuyu biraz açalım. Türk ordusunun içine sızmış, sızmakla kalmamış, neredeyse onu esir almış bir FETÖ terör örgütünün 2016 Temmuz’unda Türkiye’ye yaşattıkları hepimizin malumu. Tüm temizleme faaliyetlerine rağmen 2015 tarihi itibarıyla FETÖ’cü polislerin varlığını da biliyoruz. Düşünün bir kere, darbe girişiminden sonra bile FETÖ terör örgütüne mensup olanları tespit ve sorgulama komisyonunun başında bylockçu emniyet müdürü görevlendirilmiş. Durum bylock sayesinde anlaşılıyor da görevine son veriliyor. FETÖ’nün PKK ile iş tuttuğunu bilmeyenimiz yok; ikiz kardeş olmuşlar; Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için kol kola yürüyorlar.
Böylesine karmaşık bir durum içerisinde PKK’nın siyasi ayağına, kimlerle ve nasıl dokunulacaktı?! PKK ve HDP ile el ele kol kola yürüyen ve bu mücadeleyi sabote edecekleri kesin olan güvenlik bürokrasisiyle mi bunlar yapılacaktı?! Böylesi şartlar altında yapılan bir mücadele, Allah korusun, bumerang gibi dönüp Türkiye’yi vurabilirdi.
2/2
Emniyet Genel Müdürünün atanması ile son il emniyet müdürleri kararnamesini de, yapılması düşünülmüş olan bu büyük operasyonla ilintilendirmek gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanının 17-25 Aralık operasyonlarında acilen İstanbul İl Emniyet Müdürü olarak görevlendirdiği ve büyük bir güven duyduğu Selami Altınok’un 10 Eylül 2016’da Emniyet Genel Müdürlüğüne getirilmesi, aslında bu büyük operasyonun habercisiydi. Fakat, önceliğin FETÖ terör örgütü olması ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgesel şartların zorluğu ve yoğunluğu, sözü edilen atamaların bu şekilde okunmasını perdelemiş bulunuyor. Şimdi daha net anlaşılıyor ki, “devlet aklı” çoğu zaman olduğu gibi, uygun zamanı ve şartları bekliyor, onlar oluştuğunda gerekeni gerektiği şekilde icra ediyor.
Burada devlete düşen görev “Avrupa ne der?!” sendromuna asla düşmemektir. Osmanlı Devletinin çöküş asırlarına baktığımızda, Batılı ülkelerin dayatmalarıyla, hele onların gözüne girmek için ilan ettiğimiz tanzimat ve daha da kötüsü ıslahat fermanlarıyla devletin yıkılışını nasıl hızlandırdığımızı unutmayalım. Avrupa’nın dayatmaları ve kompleksi altında aldığımız birçok tedbirin Osmanlıları kendi içinden nasıl vurduğunu daima dikkate alalım. Avrupa diyeceğini zaten diyor, yapacağını zaten yapmakta; onların tek hedeflerinin Türk milletini Anadolu’dan silmek olduğunu bilelim. Koskoca tarihimiz bunun canlı örnekleriyle doludur.
Bu çerçeveden bakıldığında son söz olarak şunu da ekleyelim: FETÖ terör örgütünün siyasi ayağına dokunulmadığı ve dokunulmayacağı zannı da gerçekleri yansıtmıyor; sadece, devlet uygun zamanı ve şartları kolluyor.
Merak etmeyin, devlet aklı tıkır tıkır işlemeye devam ediyor.