Abdülkadir Selvi, 17 Mayıs 2017 tarihinde köşesinde “Normalleşme ve OHAL İçin Kritik Tarih” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında Selvi, “Kürt sorunu”, “çözüm süreci” ve Kürt seçmenlerle ilgili bir dizi kavramları kullanarak referandumu değerlendiriyor.
Esasen değerlendirmeden çok, referandumu değerlendirenlerin değerlendirmelerini aktarıyor. Oradan OHAL’e geliyor ve sonuçta PKK’nın siyasi uzantıları olan tutuklu HDP’lilere konuyu getirerek, neler yapılabileceğine dair güya tahminlerde bulunuyor. Aslında tahminden öte, yazının bütünlüğü ele alındığında, bu konuda neler yapılması lazım geldiğini söylediği görülüyor.
Tuhaftır, kendisine ait görüşler ileri sürmeyen, öneri getirmeyen Selvi, birden bire bu konuda öneri getiriveriyor.
Aslında, naklettiği değerlendirmeleri de öyle bir aktarıyor ki, doğru maddeleri sıraladıktan sonra, tıpkı bir oryantalist mantığıyla, bu maddeler arasına terörle mücadeledeki kazanımları bir çırpıda mahvedecek ve silbaştan geri döndürecek bir madde daha ekleyiveriyor. Eklediği madde hakkında kendisinin ne düşündüğünü söylemiyor. Ama üslubundan o maddenin hararetli savunucusu olduğu anlaşılıyor. Böylece Sayın Cumhurbaşkanını ve dolayısıyla devleti yanlış yönlendirecek, bilerek veya bilmeyerek tuzağa düşürecek bir yola giriveriyor.
Ama, Doğan medyasının huyundan mıdır, suyundan mıdır bilinmez, Abdülkadir Selvi bunu hep yapıyor. Oraya gidenler bir tuhaflaşıyor; ya da orası, hep tuhaflaşanları kendisine alıyor.
Selvi’nin, onca şey arasına sokuşturduğu ifadeye bakın: “Referandum sonuçları Kürt sorununun çözümü konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini güçlendirdi. Çözüm süreci yanlışlarına rağmen yararlı oldu. Devlet, Kürt sorununun sivil yöntemlerle çözümü yönündeki iradesini gösterdi. Ama örgüt barikat ve hendekler kurarak çözümü sabote etti”.
Çözüm süreci, bana göre de o dönemde yararlı oldu. Çünkü, o dönemde herkes her şeyin farkına vardı. Bu, önemli bir kazanım. Nedenleri tek tek saymaya gerek yok. O dönem için öyleydi, oldu, bitti. Ama bugünden itibaren geri dönüş felaket olur.
“Kürt sorunu” ifadesi ne pekiyi! Yirmi yıl önceki Türkiye ile bugünkü Türkiye Kürtler açısından aynı mıdır, Allah aşkına?! Bugün Kürtlerin hangi sorunu var da buna sorun diyoruz hâlâ! Geri kalmışlık sorunu ise, Doğu’nun hangi ilçesi Kastamonu’nun bazı ilçelerinden daha geridir. Konya, Antalya gibi önemli şehirlerimizin bile bazı ilçelerindeki köylerde, biraz da coğrafi konum gereği, geri kalanlar yok mudur?! Bu bölgelerde Kürt vatandaşlarımız mı yaşamaktadır?!
Elbette öyle değil!
Sayın Cumhurbaşkanını, haklı olarak geldiği “Kürt sorunu yoktur” kavşağından geri döndürerek, Kürtçülük akımına ve bölücü, ayrılıkçı düşüncelerin propagandalarının yapılabileceği atmosferin tekrar yaratılmasına imkân sağlatacak yola evrilmeye kim veya kimler teşvik etmeye çalışıyor. Ya da Abdülkadir Selvi bu vahametin neresinde yer alıyor.
Doğan medyasında çoğu yazar Cumhurbaşkanının Çin ve ABD gezisini değerlendirirken, bizim mahalleden giden Selvi’ye Cumhurbaşkanına ve Ak Partiye tuzak kurarak tetikçilik mi yaptırtılıyor. Bu konuda, onun sureten bizim mahalleli oluşu ve bundan dolayı Cumhurbaşkanı nezdinde itibar edilebilirlik ihtimali mi kullanılıyor.
Cümleye bakar mısınız: “Referandum sonuçları Kürt sorununun çözümü konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini güçlendirdi”. Cümle, ülkenin felaketini çağırıyor adeta. Takip eden cümleler doğru. Ama burası, yeniden çözüm sürecine çağırıyor; bu kesin. Yani, Sayın Cumhurbaşkanına diyor ki: “Bak, şimdi elin güçlendi. Öyleyse çözüm sürecine devam et”. Zımnen hem Türkiye’nin felaketine bir çağrı, hem de Sayın Cumhurbaşkanına bir emrivaki. Emrivaki cüretini, Doğan’ların fütursuzluklarından aldığı muhakkak. Kendisine sorsan, durum tespiti yapıyorum diyecek.
Hiçbir temeli olmayan, yerle bir olmuş olgu ve olayların üzerinde durum tespiti mi yapılır?! Referandum sonuçlarını, “Kürt sorununun çözümü konusunda Cumhurbaşkanının eli güçlendi” şeklinde tespit edebilmek için, aklı ve mantıksal düşünme yeteneğini bir kenara bırakmak gerekir. Referandum sonuçları ve böyle bir tespit. Anlayabilene helal olsun.
Oysa referandum sonuçları, tam tersine, “Sakın bir daha çözüm süreci falan diyerek, bölgeyi PKK’nın cirit attığı bir alan haline getirme. Devletin gücünü ve otoritesini kur. Bölge insanı da devletinin bu güç ve otoritesinden aldığı güvenle terör örgütünün paryası haline gelmesin” mesajını içerir. Bu çok açık, net, berrak bir mesaj.
Çözüm-mözüm yok artık Selvi. Bunu kafana sok. “Çözüm süreci” kavramı kadar irrite edici, Türk halkının nefretini mucip başka bir kavram yok Türkiye’de. Sen bunun farkında mı değilsin; yoksa Sayın Cumhurbaşkanına, dolayısıyla ilk seçimlerde Ak Parti’ye tuzak mı kuruyorsun.
Sayın Cumhurbaşkanımızı tuzağa düşürmeye çalışmayın. Artık onun yakasından da düşün.
OHAL kapsamında söylediklerine bakın Selvi’nin: “Sonbahardaki tabloya göre HDP’lilerin durumu yeniden değerlendirilebilir. Gelişmelerin seyri olumlu olursa, önleri açılabilir ya da tam tersi olabilir”.
Kimi etkilemeye çalışıyor Selvi; kimi tuzağa çekmeye çalışıyor?!
Sorunun cevabı elbette açık. Bu sözlerin muhatabı Sayın Cumhurbaşkanımız. Tuzağa çekilmek istenen o ve onun şahsında Türkiye. Abdülkadir Selvi bunu bilerek mi yapar, tesir altında kalarak mı, bilemem. Benim sorunum da değil zaten.
Ama, böyle bir şey gerçekleştiğinde bunun devletimiz için tekrar özerklik naralarının atıldığı, terör ve vahşetin şehir içlerinde işlendiği dönemlere dönmek olduğunu kesin ve net olarak biliyorum. Ve Selvi’ye soruyorum: “Türkiye’ye garezin nedir Selvi?!. Senin başka işin de, yazacak konun da yok mudur?!”.
HDP’liler konusu kapandı artık. Onlar tutuklandıklarından beri Türkiye, daha önce hiç olmadığı kadar rahat bir nefes aldı. Bu adamlar, Türk hukuk sisteminde öngörülen cezalarını çekmeliler. On yılsa on yıl, yirmi yılsa yirmi yıl, müebbetse müebbet. Ben o kadarını bilemem. Ama Türk Devletine kastetmelerinin faturasını hukuk sistemimiz içinde ödemeliler. Bu konuda ortada hiçbir sorun yokken, kamuoyu da rahatlamışken, durduk yerde bu konuları gündeme getirerek HDP-sevicilik nereden geliyor Abdülkadir Selvi.
Doğan medyası, neden bir zamanların makul düşünen insanlarının düşünce ve fikir dünyalarını iğdiş eder; daha da önemlisi, bunu nasıl başarır.
Sayın cumhurbaşkanımız, geldiği doğru yoldan elbette geri dönmeyecektir. Buna inancım tamdır. Ancak, kendilerinin dikkat etmesi gereken şey de, bu gibi insanları iyi tahlil ederek etrafının onlarla örülmesine izin ve fırsat vermemesidir.