Yine bu köşede 18 Ocak 2017 tarihinde yazdığım bir makalede aynen şunları söylemiştim:
“… Fırat Kalkanı Harekâtı, sadece Cerablus, Münbiç ve El-Bab’tan ibaret olamaz. Tam tersine, Hatay ve Kilis’in dibindeki Afrin bölgesi, daha sonra Fırat’ın tüm doğusu Irak sınırlarına kadar PKK/PYD’den temizlenmelidir. Böyle yapılmadığı takdirde bu, “Fırat’ın batısında PKK devletini istemeyiz; ama doğusunda kurulabilir” anlamına gelir ki, böylesine vahim bir hata, şimdiye kadar gösterilen bütün çabaları heba edecektir”.
Ve nihayet Afrin’e operasyon başlamış oldu. Bu, yapılması gereken bir hamleydi. Epey zamandır Türkiye o bölgeye askeri yığınak yapıyordu. Birkaç gündür de uzaktan top atışlarıyla bazı stratejik hedefler imha ediliyor. Yeterli derecede imha hareketi yapıldığına ve PYD’nin hareket kabiliyetinin kısıtlandığına kanaat getirildiğinde de karadan süpürme hareketi başlayacaktır.
Amerika’nın bundan hiç hoşlanmayacağı muhakakk. Umurumuzda da değil zaten. Sahnede sanki PKK-YPG teröristleriyle savaşıyormuşuz gibi görünüyor. Ama işin aslı öyle değil. Suriye’deki savaşımızın Amerika ile olduğunu bilmeyenimiz yok.
Bir kere, Amerika öteden beri Hatay’ın hemen dibinde, Afrin’de PKK-YPG teröristlerini eğitiyordu. Kime karşı?! IŞID’e karşı mı?! Elbette değil. Bölgede kurmak istediği terörist devletin askeri gücünü eğiterek düzenli orduya geçmeleri için çabalıyor. Saf olmamak lazım. Onları IŞİD’e karşı niye eğitsin, buna ihtiyacı yok ki. IŞID’e zaten “çık” dediğinde adamlar güle oynaya şehirleri PKK-YPG’ye terk ediyor. Rakka’da olduğu gibi.
Amerika burada güçlü ve düzenli bir PKK-YPG ordusu oluşturmak istiyor. Niçin? Suriye’nin kuzeyinde hiçbir devletin kurulmasına kesin bir şekilde izin vermeyeceğini ilan eden Türkiye’ye karşı hem caydırıcı olsun, hem de gerektiğinde kullanılabilsin, diye.
En modern silahlar PKK-YPG’ye niye verildi sanıyorsunuz?!
Neymiş efendim! Amerika, bu silahları geri alacakmış. Bunu da Türkiye’ye taahhüt etmiş. İyi de daha geçen yıl Irak’a gönderdiklerini söyledikleri bir milyar dolardan fazla değere sahip silahların envanterini bile buhar etti adamlar. Yok. Yani, hangi silahlar nerelere, hangi bölgelere, ne kadar gitti, kayıtları yok. Kaybetmişler (!).
Gerekçeye bakın. Amerikan Savunma Bakanlığının raporuna göre, gönderilen silahlar merkezi bir otomatik sistem yerine el yazısıyla kayıt edilmiş. Bu yüzden kayıtlar kayıpmış. Amerika Birleşik Devletleri bir ülkeye silah verecek ve o silahların kayıtları vasat bir devlette bile görülmeyecek bir aptallıkla kaybolacak, bizler de buna inanacağız öyle mi!
Şimdi, gel de Ziya Paşa’nın terkib-i bendini hatırlama bakalım.
“En ummadığın keşfeder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın”
Aynı Amerika Birleşik Devletleri bu kez terör örgütüne alenen silah gönderiyor. Türkiye’nin tepkisi nedeniyle açıklamalar ardı ardına geliyor, görüşmeler yapılıyor. Sonuç; güya bu silahlar teröristlerden geri alınacakmış, bu konu da Türkiye rahat olmalıymış, onların taahhütlerine güvenmeliymiş.
Ben şimdiden söyleyeyim ne olacağını. Terör örgütüne verdikleri bu silahlar, hiç ama hiç şüphe yok ki, geri alınmayacaktır. Yanı başımızdaki meşru bir devlete gönderdikleri silahların hesabını veremeyen ABD, terör örgütüne, hem de apaçık bize karşı kullanılmak üzere gönderdikleri silahların mı peşine düşecek. Bugüne kadar PKK’ya silah verenler ABD ve Batı ülkeleri değil miydi zaten.
Türkiye’nin, Amerika’nın taahhütlerine inanması, hem acemice hem de korkunç bir hata olur. Türkiye ne böyle bir acemiliği yapacaktır, ne de böylesine vahim bir hataya düşecektir. Nitekim, böyle bir şey olmayacağını, Afrin hareketiyle net şekilde ortaya koymaktadır.
Bu hamleyle Türkiye, ABD’nin Kuzey Suriye’de bir PKK devleti kurdurma çabasını yerle bir edecektir. Bu durum, az önce ifade ettiğimiz gibi, ABD’nin hoşuna gitmeyecektir. ABD, kendi güdümünden çıkan ve mütemadiyen güçlenen bir Türkiye’yi toprak bütünlüğünü sağlama çabalarıyla boğuşturmak isteyecektir. Böylece onu takatsiz bırakmak için hamleler yapacaktır. Bu hamlelerin başında da Türkiye’den toprak talebinde bulunacak olan bir terör devletinin Kuzey Suriye’de kurulmasını sağlamak gelmektedir. ABD, bunun için her türlü gayri meşru oluşumun içine girecektir.
Hatta onun, Suriye rejiminin kimyasal silah kullanma hazırlığı içinde olduğu yönündeki iddialarına da temkinli yaklaşmak gerekmektedir. Böyle bir vahşet her ne kadar daha önce Suriye rejiminin yapmadığı şey değilse de, Türkiye’nin, Afrin hamlesini başlattığı şu günlerde ABD’nin bu çıkışını iyi anlaması ve tahlil etmesi gerekir. Nitekim, ABD, “bu konuda kanıta gerek yok, kanıt göstermeyeceğiz” demektedir. Saddam dönemi Irak’ının başına gelenler şüphelenmemiz için yeterlidir. Bu bakımdan ABD, söz konusu iddiaları kullanarak Türkiye’nin hamlesini boşa çıkartacak bir oluşum içine girebilir. Yoğun hava operasyonlarıyla YPG’ye güçlü bir alan açabilir. Türkiye’nin ilerleyişini durdurmaya çalışabilir. Bunlara dikkat edilmelidir.
Bu aşamada Türkiye şunları yapmalıdır:
1- ABD’nin hiçbir taahhüdüne inanmaması, itibar etmemesi gerekir. Bu, Türkiye’nin ABD’nin güvencelerine göre değil, kendi gerçeklerine göre oyun kurması gerektiği anlamına gelir.
2- Türkiye, ABD ile Rusya arasındaki soğuk savaşı iyi değerlendirmeli, bunu, Suriye politikası ve isimleri değişik olsa da Fırat Kalkanı benzeri operasyonlar için akıllıca kullanmalıdır.
3- YPG’ye verilen silahları kendi güvenliğinin selameti bakımından vuracağını, bunun yerini, zamanını ve biçimini kendisinin belirleyeceğini ilan etmelidir.
4- YPG’ye yönelik operasyonlar kapsamında ölecek olan hiçbir ABD’li ve Avrupalı yabancı askerin ölümünden sorumlu olmayacağını, ilgili ülkelerin, askerlerini ve ajanlarını YPG saflarından çekmeleri gerektiğini dünyaya ilan etmelidir.
5- Sadece Afrin değil, Fırat’ın doğusunda da PKK-YPG hakimiyeti son buluncaya kadar Kuzey Suriye’nin tamamen temizlenmesi gerekir.
6- Bütün bu faaliyetlerin ÖSO ile birlikte yürütüleceği açıktır. Çünkü, Türkiye’nin hakimiyet kurduğu bu alanlara Suriye halkı yerleştirilecektir.
7- Türkiye’nin YPG teröristlerinden ele geçirdiği bölgelerde demografik olarak değişiklikler yapılmalı, Türkiye sınırlarına mümkün olduğunca Türkmen ve Arap unsurlar yerleştirilmeli, Kürt unsurlar Suriye’nin iç kesimlerine taşınmalıdır. Esasen bu bölgedeki bazı yerlerin demografik yapısını PKK-YPG terör örgütü cebren değiştirmiştir.
Sonuç olarak; Türkiye amansız bir mücadelenin içindedir. Bu mücadele verilirken Türkiye’yi zaaf içinde göstermek yahut zafiyet içine düşecek eylemlerin içine itmek, en basit ifadeyle sorumsuzluktur. Eylemler demokratik bile olsa koşulsuz özgürlüğe sahip değildir. Türkiye’nin Suriye gibi bir devasa sorunu varken ve burada bir var oluş mücadelesi verilirken, başka bir terör örgütü FETÖ’den tutuklananlar için yürümek tarihi bir yanılgıdır.
Tarih hükmünü verirken, vatanı için mücadele edenlerle vatana ihanet edenleri kurtarmak için yürüyenleri, emin olun aynı kefeye koymayacaktır.
İnşaallah düşman başaramayacaktır. Kaleminize sağlık.
Tespitler ve öneriler her zamanki gibi çok yerinde üstadım..Türkiye içerde ve dısarda beka sorunuyla can havliyle boğuşurken bazıları kendilerinin de ne olduğunu bilmediği ve ćok uzak oldukları ADALET (!) kavramının ardına sığınarak Türkiyeyi güçsuz bırakmaya çalışıyor..Yürüyüşün zamanlaması çok manidar ve bu millet bunun farkında...
Tespitler ve öneriler her zamanki gibi çok yerinde üstadım..Türkiye içerde ve dısarda beka sorunuyla can havliyle boğuşurken bazıları kendilerinin de ne olduğunu bilmediği ve ćok uzak oldukları ADALET (!) kavramının ardına sığınarak Türkiyeyi güçsuz bırakmaya çalışıyor..Yürüyüşün zamanlaması çok manidar ve bu millet bunun farkında...
ağzına sağlık ilim adamlarının her vakit hükümetin ufkunu açacak görüşler belirtmelidirlerki önlerini görebilsinler . güzel bir yorum olmuş .Amerikanın (özellikle islam olmayanların) hiç bir sözüne itibar edilmez ve güvenilmez devamlı temkinli olmak lazım
Hiçbir terör örgütünün ve teröre destek veren hiçbir devletin taahhütüne itibar edilemez, edilmemelidir. Milletimizin, memleketimizin ve dahi mazlum milletlerin selameti için ne gerekiyorsa, ihmal edilmeden acilen o yapılmalıdır. Vesselam