YENİ TEHLİKENİN FARKINDA OLAMAYANLAR, ARTIK OLMALI!
Daha önce bu köşeden “Yeni Tehlikenin Farkında mısınız” başlıklı bir makale kaleme almıştım. Hem makaleyi okuyan genel kitle, hem de uyardığım seçmen kitlesine mensup okuyucularım, özellikle özelden paylaştıkları konuşmalarda ne kadar haklı olduğumu belirtmişlerdi. Aralarında, bunun böyle gitmeyeceğini, bu sıkıntıların mutlaka sona ereceğini ifade edenler de vardı. Fevkalade güzel yaklaşımlar. En azından o kitle söylediğim hususların farkında ve ben bunu onlardan duymaktan büyük mutluluk duydum. Benim için önemli olan farkında olmalarıydı. Sorunun farkındaysanız, mutlaka bir gün çözmek için harekete geçer ve çözmeyi başarırsınız.
Fakat, ya bu sorunun farkında değilseniz ne olacak?! Üstelik farkında olamayanlar, ülkeye mal olmuş siyasetçilerse; söyledikleri en küçük şey, Türkiye sınırlarını aşıp dünyada yankı buluyorsa, durum ne olacak?! O zaman durum çok daha vahim bir hal alır.
Konu, HDP’lilerin tutuklanmasıyla ilgili olarak ülke siyasetinin önemli isimleri arasına girmiş Ak Partili bir ismin tutuklamaya ilişkin menfi yaklaşımlar sergilemesidir. Sıradan biri olsa konu edinmeye gerek duymayız. Ama, öyle bir isim ki, söylediği sözler sadece Türkiye’de değil, dünyada yankı bulan bir vekil. Sayın vekilimiz, birkaç gün önce Karabük basınıyla konuşurken, tüm Türkiye’yi üzen bir açıklama yaptı. Hem de kente şehit geldiği gün; hiç sebep yokken, bir gazetecinin tuzak sorusuna verdiği cevapta.
Dedi ki sayın vekilimiz: “HDP'li milletvekillerinin tutuklanmasıyla ilgili, ‘tutuklanmasalar daha iyi olurdu’ dedim. Hala aynı fikirdeyim. Niçin? […]. Yargı organlarının yasama organı üzerinde çok rahatlıkla vesayet kullanmasını doğru bulmam. Yani parlamento aritmetiğinin değişmesini yargı organlarının eline vermemeliyiz”. Sonra devam ediyor: “Diyelim ki şu anda iş başında bulunan hükümet birkaç oyla güvenoyu almış bir hükümet olsaydı ve iktidar partisine mensup bazı milletvekilleri tutuklanmış olsaydı, parlamentoda muhalefet bir gensoru önergesi verseydi, parlamentoda kimi milletvekilleri tutuklu olduğu için azınlığa düşmüş olan bu hükümet düşerdi. […]. Şimdi Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundular. Muhtemelen Anayasa Mahkemesi, Mehmet Haberal kararında olduğu gibi bunlarla ilgili, ‘bu kişiler henüz milletvekilidir, dolayısıyla, milletvekilliği yapmaları asıldır’, diyerek tahliye kararı verebilir”.
Şimdi sözlerin tahlilini yapalım. Yargı organları yasama organı üzerinde vesayet kurmamalı, kuramamalıdır. İyi de, burada yasama organı üzerinde kurulan bir vesayet yok ki. Zaten bizzat yasama organı bu kişilerin dokunulmazlıklarını kaldırdı ve onları yargıya havale etti. Dolayısıyla, burada yargının yasama üzerinde bir vesayetinden söz etmek mümkün değildir. Her şey yasama organının bilgisi ve de onayı alınarak yapılmıştır.
Esasen HDP’lilerin dokunulmazlıkları da bunun için kaldırılmamış mıdır?! Şimdi ne değişti de “tutuklanmamalıdır” deniliyor ve yargı yönlendirilmeye çalışılıyor? Bunların ne için yargılandıkları herkesin malumu. Tekrar sıralamaya gerek yok. Mesela Demirtaş’ın dosyasını, hatırlatmak babından ele alalım. İşte suçlamalar: “Türkiye Cumhuriyeti'ni alenen aşağılamak, terör örgütü propagandası yapmak, Türk milletini, Cumhuriyeti ve TBMM'yi alenen aşağılamak, Cumhurbaşkanına hakaret, devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak, terör örgütü PKK propagandası yapmak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret, 298 sayılı kanuna muhalefet, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, 2911 sayılı kanuna muhalefet, hakaret, suç işlemeye alenen tahrik, kanunlara uymamaya tahrik, kamu görevlisinin aleyhine iftira, suç işlemeye tahrik ve suç işlemeye azmettirme, devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya teşebbüs”.
Suçlamalara bakar mısınız. Hangi akl-ı selim, Demirtaş için “Yok canım, bu suçlamalarla Demirtaş’ın ne alakası var” diyebilir?! Her şey kaç yıldır gözlerimizin önünde cereyan etmiyor muydu?!
Sayın vekilimizin verdiği örnek şaka gibi. “İktidardaki partinin vekilleri tutuklansa ve hükümet düşse doğru olur mu”ya getiriyor sözü. HDP’li vekiller niye tutuklandı Allah aşkına, bilmiyor musunuz?! Niye tutuklayacaklar iktidardaki vekilleri. Yukarıda Demirtaş’a nispet edilen suçlamaların hangisini yapıyor iktidar vekilleri. Terör örgütüyle kol kola yürüyen, onlara silah ve mühimmat yardımı yapan, onun siyasi kanadı gibi çalışan, yaptıkları özerklik ilanlarıyla vatan topraklarını Türkiye’den ayırma arzularını gizlemeyen, yer yer halkı isyana teşvik ederek onlarca masum insanın katline azmettiren (serhildan diyorlar ya onlar), idare ettiği ülkenin asker ve polisini, yönettiği terör örgütlerine kurban ettiren bir parti iktidar olacaksa bu ülkede, biz kepenkleri kapatıp gidelim, boşuna yaşıyoruz dünyada o zaman.
Bana göre en tehlikelisi de son cümleydi. Son cümle, Anayasa mahkemesine HDP’liler lehine akıl verme niteliğini taşıyor. Anayasa mahkemesinin HDP’lileri tahliye edebileceğini, konuşmanın bütünlüğüne baktığımızda aslında tahliye etmesi gerektiğini söylüyor. Böyle bir durum, canını dişine takarak PKK ve onun siyasi uzantısı olduğunu artık herkesin bildiği HDP ile mücadele eden güvenlik güçlerimize, vekilliğin arkasına sığınarak PKK’ya silah taşıyan teröristleri yakalama cesaretini kahramanca gösteren polislerimize büyük bir ihanet olur. Sormazlar mı bu insanlar, “madem devlet serbest bırakıyor, ben niye yakalamak için ailemin, çocuklarımın hayatını tehlikeye atıyorum” diye.
Anayasa mahkemesi böylesine vahim bir hatayı yapmayacaktır, yapmamalıdır. Devletin ilgili birimlerinin terörle mücadele azmini kırmamalıdır. AYM, milletimizin kendi çocuklarını feda ettiği ve bunun için de devletine küsmek bir yana, “diğer çocuklarım da bu vatana feda olsun” dediği bir ortamda, böylesine büyük bir millete ihanet etmeyecektir.
Artık ne olduğu, ne yaptığı tüm milletimizce bilinen HDP’lilere sahip çıkmak, bir Ak Partili vekilin işi değildir, olmamalıdır. Zaten bu sözlerden dolayı hem Ak Parti seçmeni, hem de Ak Parti teşkilatları ve vekilleri fevkalade rahatsız olmuşlardır. Vekilimizin kendisine ulaşmış mıdır, bilmiyorum; ama konu açıldığında üzüntüden ağlayan, fakat yutkunmak zorunda kalan insanların olduğunu biliyorum. Nasıl olmasın, vekilimizin konuşmasının ertesinde HDP hemen MYK’yı topladı ve sözcüsü kanalıyla AYM’nin vekilleri bırakması gerektiğini söyledi. HDP’ye cesareti Ak Partili, hem de devlete çok önemli hizmetlerde bulunmuş bir vekilin vermemesi gerekirdi.
Ülke adına tesellimiz, Ak Parti yönetiminin ve teşkilatlarının kesinlikle sayın vekilimiz gibi düşünmediğini çok net olarak bilmemizdir. Tam da şehit cenazesinin geldiği bir günde Karabük’te sarf edilen bu sözlerin hiçbir izahı yoktur. Bu sözler Ak Parti’yi de aşarak devlete, devletimizin terörle mücadelesine zarar vermektedir. Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, bin türlü gaileyle uğraşan devleti idare edenler, bir de bu tür sözlerin ortaya çıkaracağı komplikasyonlarla uğraştırılmamalıdır.
Tam tersine, yapılması gereken şeyler şunlar olmalıdır:
1- HDP diye bir parti olmamalıdır. Daha önce meclis çalışmalarına katılmayacaklarını söylemişlerdi, “isabet olur” demiştik. Sonra katılacaklarını belirttiklerinde üzüldük işin doğrusu.
2- HDP içinde terörle ilişkili olduğu ispat edilen bütün vekiller hukuk sistemimiz içinde en ağır bir biçimde cezalandırılmalıdır.
3- PKK-HDP çizgisinde kurulacak hiçbir partiye izin verilmemelidir.
4- Kürt vatandaşlarımıza hitap eden parti kurmak isteyen kurucular, istihbarat teşkilatlarımızca iyice araştırılmalı, PKK ve ayrılıkçı örgütlerle en ufak bir biçimde bağı olduğu anlaşıldığında kesinlikle izin verilmemelidir.
5- PKK-HDP çizgisinde yayın yapan ve kurulan kuruluşlara katiyen izin verilmemeli, açık olanlar ivedilikle kapatılmalı, terör örgütünün propagandasını ve sözcülüğünü yapan konuşmacılar hakkında terörle ilgili mevzuata göre derhal işlem yapılmalıdır. (Bu son madde önemli ölçüde uygulanıyor).
06.08.2015 tarihinde Rota Gazetesinde PKK-HDP ile mücadele konusunda yazdığım bir yazıda on iki maddelik bir öneri getirmiş ve bunlardan birinde de aynen şunları söylemiştim: “HDP kapatılmalıdır; ayrıca, kapatılmasına sebep olanlar da kişisel olarak kanunda karşılığı olan en ağır cezalarla tecziye edilmelidir. Hiç kimsenin vatana ihanet etmeye cesareti kalmamalıdır”. Bugün bu doğru noktaya gelinmiş olmasından ülkem adına büyük mutluluk duyuyorum. Fakat, bazı önemli siyaset adamları, bu doğru noktayı sabote etmekten kaçınmalıdırlar.
Farkında mısınız, HDP’liler tutuklandığından beri ayrılıkçı söylemler durdu, devlet rahat bir nefes aldı. Eğer onları dışarı çıkartırsanız daha bilenmiş bir biçimde devleti tehdit etmeye devam edeceklerdir. Asıl sorun bu bile değildir. Asıl sorun, bu söylemleri kullanarak, gündemde tutarak Türkiye’ye ve Türk milletine düşman yeni bir nesil yetiştirme çabalarıdır. Küçücük çocukların, delikanlıların bu söylemlere kanarak etkilendiğini artık görmek lazımdır. Dolayısıyla vatanı bölmeye yönelik, devleti ve milleti düşman belletmeye yönelik tüm söylemlerin artık devletçe çok sert bir biçimde cezalandırılacağını herkes bilmelidir. Hiç kimse terör eylemlerine ve söylemlerine tevessül etmeye değil cürete, rüyasında bile görmeye korkmalıdır.
Batı ne der mi?
Mecliste, Kıbrıs’la ilgili görüşmeler sırasında büyük devlet adamı rahmetli Erbakan Hoca’nın söylediği sözleri hatırlatmak isterim size. Diyor ki: “Şimdi, ne yapacağız biz Kıbrıs konusunda. Önce, hemen federe devlet görüşmelerine son vereceğiz. (Yani Rumlarla Türklerin ortak kuracağı devlet). Bir kere bizim orada bağımsız bir devletimiz var. Bunu tanıtıp tanıyacağız. Birleşmiş Milletler şunu dedi de, bunu dedi de. Vay canına yahu, biri hipnotize mi ediyor sizi Allah aşkına! Efendim Amerika’nın hoşuna gitmezmiş. BANA NE AMERİKA’DAN! BANA NE AMERİKA’DAN!”
Ülkemizin beka sorunu varken, bize ne Batı’dan.