YİNE OLACAKTIR, SIKI DURMALIYIZ, PES ETMEMELİYİZ
Aralık ayında meydana gelen dört terör saldırısına 2017’nin ilk günlerinde İzmir’de meydana gelen saldırı da eklendi. Bu terör saldırılarının amaçları sır değil. Zaten kamuoyu bu konuda hemfikir. Amaç, sadece birden ibaret değil; bir taşla birkaç kuş hedefleniyor. Ama, belki önem sırasına konulabilir. Bana göre bu terör olaylarının ana sebebi Türkiye’nin MHP ile anlaşarak başkanlık sistemine geçmeyi hedefleyen anayasa değişikliklerini yapmak üzere harekete geçmiş olmasıdır. Bundan zerrece kuşkum yoktur. Kuşkusu olanlar, başkanlık sisteminin bizim gibi kırılgan ülkelerde ve kullanılmaya müsait piyonların bol olduğu coğrafyalarda ne anlam ifade ettiğini kavrayamayanlardır. Bazıları, “terör saldırılarını başkanlık sistemine bağladılar yine”, diyebilirler. Desinler, önemli değil. Onlar öyle dedi diye, esas amaç ortadan kalkmış olmaz.
Kaldı ki, bunu diyen çevrelerin genellikle hangi siyasal ve kültürel çevrelere mensup oldukları meçhul değil. Bu sözleriyle aslında kendi liderlerini yalanlamış olurlar. Çünkü, hatırlayın, ne demişti CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu: “Siz bu ülkede başkanlık sistemine kan dökmeden geçemezsiniz”. Kayseri’deki terör saldırısının ertesi gününde topladığı Parti Meclisinde ise, terör saldırılarının artacağını dile getirerek, “Halk, başkanlık hayaline dur derse, kan ve gözyaşı durur” demiştir. Yani, Kılıçdaroğlu da tıpkı benim gibi, başkanlık sisteminin çok önemli bir sistem olduğunu, bu sistemi küresel güçlerin bize kolay kolay kurdurtmayacağını, bunun için gerekirse terörü ard arda körükleyeceklerini, dolayısıyla terör olaylarının başkanlık sistemine geçiş nedeniyle meydana geldiğini düşünmektedir. Aklın yolu bir.
Ancak, Sayın Kılıçdaroğlu ile aramızdaki fark şudur ki, o, “başkanlık sisteminden vazgeçelim” diyor; bense, hiç zaman kaybetmeden bütün hukukî prosedürleri hızla tamamlayarak başkanlık sistemine bir an önce geçilmesini savunuyorum. Bu sisteme geçilmesin diye terör olayları tırmandırılıyorsa, demek ki bu sistem doğru bir sistem ve buna geçmemiz, bizi çökertmeye çalışan küresel güçler tarafından istenmiyor demektir. Öyleyse ben doğru yoldayım, Sayın Kılıçdaroğlu ise yanlış.
Gerçekten, başkanlık sistemi, Türkiye’de artık birbiriyle kavgalı partilerin zar zor bir araya gelerek kurdukları ve yine üyelerinin birbirleriyle kavga ederek kör topal götürdükleri cılız hükümetler ve iktidarlar dönemine ilelebet son verecektir. Güçlü hükümetler ve istikrarlı siyasî atmosfer ile Türkiye’nin, tutulması imkansız bir güç haline geleceğini tahmin etmek hiç de zor değildir. Bunun en somut ispatı, 2002 yılının sonlarında Türkiye’nin kişi başına düşen millî geliri 3400 dolar civarında iken, 13 yıldır tek partili güçlü bir iktidar döneminde 2015 yılı sonları itibarıyla 11 bin doları geçmiş olmasıdır. Hem de şeytanın bile aklına gelmeyecek engelleme yöntemlerine, ruhları ve beyinleri satılmış hainlerle ülkeyi defalarca içten çökertme teşebbüslerine rağmen.
Dolayısıyla, meydana gelen terör saldırılarının başkanlık sistemini engellemeye dönük ve siyaset kurumunu dehşete düşürerek bu sistemden vazgeçirmeye çalışmak olduğunu görmemek, bir tür feraset körlüğü demektir.
İşte bu nedenledir ki, Ak Parti’ye yeri geldiğinde en şiddetli eleştirileri getiren Sayın Devlet Bahçeli dahî 2017’nin ilk grup toplantısında ısrarla, üstüne basa basa, açık seçik vurgularla, “hem mecliste hem de referandumda ‘evet’ diyeceğim” demiştir. Yani, Türkiye’nin üzerinde oynanan korkunç oyunları net bir biçimde görmüştür ve haklı bir duruş sergilemiştir.
Bu hakikati dikkate alarak diyebiliriz ki, terör olayları başkanlık referandumu yapılıncaya kadar devam edecektir. Türkiye’nin yeni yüzyılda tam anlamıyla bağımsızlığa kavuşmasını, kendileri için, ateşe verdikleri coğrafyalara veda anlamını taşıdığını bilen Batılı emperyalistler, bunu önlemek amacıyla her yolu deneyeceklerdir. Her türlü ahlakî, insanî, medenî ilkeleri ayaklarının altına alarak bunu yapacaklardır. İnanın, bu ülkeler için Müslümanların zerrece değeri bulunmamaktadır. Hiçbir Müslüman ferdin onlar için ayaklarının altındaki böcek kadar bile değeri yoktur.
Öyleyse bizler onurumuzu korumak, silkinerek yolumuza devam etmek zorundayız. Şehitler vereceğiz, bedeller ödeyeceğiz. Bu, muhakkak. Ama pes edemeyiz. Onurumuza sahip çıkmak zorundayız. Bu topraklar, altında nice şehitler barındırıyor. Onlar bize bu ülkeyi vatan yaptılar. Bizlerde sonra gelen çocuklarımıza vatan yapmak zorundayız. Nasıl bizden öncekiler bizim için yaptıysa, bizler de onlara onur duyacakları bir tarih armağan etmeliyiz. Bu topraklarda yerin altında şehit olan milyonlar olduğu gibi, üstünde de yetmiş dokuz milyon şehit namzedi olduğunu onlara haykırmalıyız.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde topyekûn bütün terör odaklarıyla mücadelede bugünkü kadar kararlı bir duruş sergilenmedi. Öyleyse, bu kararlılığı gösteren başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, aynı azmi her defasında tüm yüreğiyle ifade ettiği yüzüne apaçık yansıyan İç İşleri Bakanına, bu cesur yürekli siyasetçiye sahip çıkmak zorundayız.
İnanın, milletçe kararlı duruşumuz er veya geç zaferi getirecektir.