Yazımın başlığını bazıları biraz sert bulabilir. Ama aslında YÖK’ün öteden beri devirdiği çamlar karşısında başlığın çok hafif bile kaldığını söyleyebilirim. Neden böyle bir başlık kullandım, hemen söyleyeyim. Konu, Yardımcı Doçentliğin kalkmasıyla yerine ihdas edilecek olan yeni sistem ve doçentlik mevzuatıyla ilgili değişikliklerle alakalıdır.
YÖK’te çok tuhaf kararların alındığını ve garip uygulamaların olduğunu söylemem gerekir. Şu üniversite sınav sistemindeki garabeti söylemiyorum bile. Önceki sistem bir garip, sonraki ondan garip. Oraya hiç girmeyelim. İçinden tek yazıyla çıkmak, fizik kanunlarına aykırı.
Biz asıl konumuza dönelim.
Bilindiği gibi, Sayın Cumhurbaşkanımız Yardımcı Doçentliğin kaldırılması lazım geldiğini söylemişti. Anlaşılan o ki, bunun lüzumsuz bir kadro olduğu Cumhurbaşkanına defalarca söylenmiş ve bu konudaki şikâyetler dile getirilmiştir. O da son kertede bu unvanın lüzumsuz bir unvan olduğuna kanaat getirmiş ve kaldırılmasını istemiştir.
Buraya kadar her şey normal. Devletin en tepesi. Bazı sorunları dile getirebilir ve hatta bazı şeylerin değiştirilmesini isteyebilir.
Ama normal olmayan şey, konu ile ilgili ilk dereceden sorumlu olan YÖK’ü temsil edenlerin hiçbir fikir serdetmemeleridir. Bu kişilerin uluorta konuşmalarını beklemiyoruz. Ama, en azından koltuğunun altına mevzu ile ilgili detaylı bilgileri içeren bir klasörü alıp Sayın Cumhurbaşkanına çıkıp değiştirilmesi gereken şeylerin avantajlarını ve dezavantajlarını detaylı bir şekilde anlatmaları gerekmez mi?!
Sorsan, “Cumhurbaşkanına durumu arz ediyoruz”, derler. Doğrudur, arz ediyorlardır. Ama nasıl?! Uygulamaya konan tuhaf değişikliklere bakılırsa, ancak ne tür bir değişiklik yapacaklarını söyledikleri anlaşılıyor, konunun avantaj ve dezavantajlarını değil.
Halbuki bu tür konularda herkes kendi çıkarına ve kolaycılığına uygun değişiklikleri istiyor ve mevcut durumu da buna göre şikâyet ediyor. Cumhurbaşkanımıza da mesele böyle gidiyor. Fakat, bunu gerekçeleriyle makul bir biçimde izah etmesi gereken kurum YÖK ve YÖK başkanı değil midir?
Ben, konunun muhatabı olan makamın, mevzuyu makul ve mantıklı bir biçimde neden mümkün olup olamayacağını izah ettiğinde Sayın Cumhurbaşkanımızın konuya bakışının da değişebileceğine eminim. Ama bu yapılmıyor. Cumhurbaşkanımız öğlen değişmeli diyor, ilgili makamdan daha mesai saati bitmeden “değiştiriyoruz” sesi yükseliyor. İyi de, Sayın Cumhurbaşkanımızın bunu hangi gerekçelerle, hangi sebep ve şikâyetlerle değiştirilmesini istediğini daha bilmiyorsunuz ki. Gerekçelerini bilmediğiniz bir şeyi neye göre ve nasıl değiştireceksiniz?!
Sonra da böyle ucube kararlar çıkıyor işte YÖK’ten.
Yardımcı doçentlik kaldırılabilir mi, kaldırılabilir tabi. Bu unvan 1980 ihtilalinin ortaya çıkardığı tahribatı gidermeye yönelik geçici bir ara formül olarak getirildi. Gerçek bir akademik unvandan ziyade hep ara formül ürünü olarak görüldü.
Şimdi yerine getirilmek istenen şey, “Doktor Öğretim Görevlisi” diye tuhaf bir uygulama. Neden tuhaf, hemen söyleyelim. Zaten, kadro unvanı olarak olmasa bile “Öğretim Görevlisi Dr.”, “Araştırma Görevlisi Dr.” var. Bu durumda olan Araştırma Görevlileri derse giremiyorlar. Öğretim Görevlileri ise Dr. unvanı almamış olsalar bile ders verebiliyorlar. Getirilen sistemle okus pokus gibi bir şey yapılarak “Öğretim Görevlisi Dr.”, “Dr. Öğretim Görevlisi” haline getiriliyor ve bunlar derslere girecek Yardımcı Doçentlerin bütün haklarına sahip olacaklardır deniyor.
E iyi de o zaman bunlar Yardımcı Doçentin görevlerini yerine getirecek idiyseler, neden Yardımcı Doçentliği kaldırıyorsunuz ki!. Sebep ne?!
Maksat, Sayın Cumhurbaşkanımızın gözünü boyamak diye düşünüyorum ben. Cumhurbaşkanımıza bu ara formülün gerekli olduğunu söyleyemeyenler, çareyi, Yardımcı Doçentlik unvanını başka bir isim altında devam ettirmekte bulmuşlardır. Olay bu kadar basit.
Esasen, bence de kalkmasında bir mahzur yok. Ama, onun yerine aynısının tıpkısı diyebileceğimiz garip bir uygulama getirmenin anlamı nedir? Bunun izahı var mı?!
Eğer öğretim elemanı ihtiyacı olduğu gerekçesiyle bunu getiriyor iseniz, o zaman bunu Sayın Cumhurbaşkanımıza neden anlatamadınız?!
Kaldı ki, tuhaf isimler bulmak için çırpınmak yerine, zaten isim var. Yüksek Öğretim literatüründe “Öğretim Görevlisi Dr.” veya “Araştırma Görevlisi Dr.” mevcut iken neden isim değiştiriyorsunuz?! “Bu unvandaki Araştırma Görevlileri bulundukları Yüksek Öğretim Kurumunun ihtiyaç duyması halinde derslere girebilirler” deyin, olsun bitsin. Hepsi bu kadar. Girift hale getirmenin bir anlamı var mı?!
Diğer bir husus, hatta daha da önemlisi doçentlik sınavındaki değişiklik. En radikal olanı, sözlü sınavının kalkması. Sözlü sınavı konusunda öteden beri çok sayıda eleştirilerin ve bunun kalkmasına yönelik taleplerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak, burada şuna karar vermemiz gerekiyor: Bu değişiklikleri yaparken talepleri mi merkeze alacağız, yoksa bilimsel kriterleri mi?
Talepler diyorsanız eğer, öyleyse bilimselliğe elveda demeniz gerekecek. Yüksek Öğretimde öğretim üyesi sıfatıyla altı yılı aşkın süre temsilcilik ve şube başkanı olarak eğitim sendikacılığı yaptım. Dolayısıyla hem idari personelin hem de akademik personelin neler talep ettiğini çok iyi biliyorum. Ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, akademisyenlerimiz bilimsel kaygılardan çok, unvanlara en rahat ve en kolay yoldan nasıl ulaşabileceklerse ona göre taleplerde bulunuyorlar. Meslektaşlarım kızacaklar bana ama, durum böyle ne yazık ki.
Nitekim, YÖK’ün getirdiği değişiklikler de bunun böyle olduğunu gösteriyor. Zaten YÖK de, en fazla şikâyet aldıkları konunun sözlü sınav ile merkezi dil sınavı olduğunu açıkça söylüyor.
Şimdi, dil sınavını kaldırın, üstüne bir de sözlü sınavı iptal edin. Eee geri ne kaldı. Doktor unvanı aldıktan bir hafta sonra doçentliğe müracaat edin. Üç ay sonra da doçent olursunuz. Bilimsel birikim, tecrübe okus pokus yöntemiyle mi kazanacak adaylar?! Bu kadar basit midir bu iş. Birileri kestirmeden doçent olacak diye bilimsel ölçütleri yer ile yeksan ederek mi bilim üreteceksiniz üniversitelerde.
Bu mudur üniversitelerde bilimselliği kurtaracak formülünüz sizin?!
Sözlü sınavın kaldırılması nelere yol açacak, bunu öngöremiyor musunuz?! Bu sınavı kaldırdığınızda bir doçent adayının doçentlik için sunacağı makaleleri, kitapları bizzat onun yazıp yazmadığını nasıl denetleyecek eserler için kurulacak olan jüri. Şahsen ben doçentlik için sunulan makalelerde yazar olarak iki veya daha fazla isim gördüğümde bu tür makaleleri değerlendirmeye bile almıyorum. Tarih alanında ne işi var iki üç ismin bir makalede. Tıp tarihi yazarsınız Tıp Fakültesinden bir ortağınız olabilir. Onu da açık bir biçimde belirtirsiniz. Bilim tarihi olur, o bilimle ilgili yardım almış olabilirsiniz. Ama bu tür özel durumlar dışında ne işi var sosyal bilimler alanında yazılan bir makalede üç ismin. Oysa bu eserleri kimin yazdığını tespit etme sınavıdır sözlü sınavı.
Eğer sözlü sınavlarda keyfi uygulamalar ve haksızlıklar yapıldığını düşünüyorsanız, kamera sistemi getirirsiniz. Sorulan sorular bellidir verilen cevaplar bellidir. Aday gerekirse itiraz etmek suretiyle başka bir jüri aynı soruları ve adayın verdiği cevapları izleyebilir ve ona göre karar verebilir. Bu haksızlıkları gidermenin yolları bulunur. Ama getirilen yeni sistemde böyle bir kaygı işareti yok.
Dahası, sözlü sınavın kalkmasıyla doktora tezleri ile doçentlik çalışmaları yazma işleri artık bir sektör haline gelecektir.Adaylar doçentlik için müracaat edecekleri eserleri sipariş vererek yazdırabileceklerdir. Bu yolu açtığınızda böyle bir sektörün ortaya çıkmasını asla önleyemezsiniz. Bu vahim yol, tıpkı uluslar arası dergilerde eften püften makalelerin para verilerek yayınlanması, sırf teşvik parası almak uğruna lise düzeyinde öğrencilerin yazabilecekleri tebliğlerin uluslar arası sempozyumlarda para karşılığında kabul edilmesi gibi sonuçlar doğuracaktır.
Yalan mı bu söylediklerim. Bütün akademi camiası bilmiyor mu bütün bunları. Pekiyi bu yolu açanlar, siz bilmiyor musunuz bu söylediklerimin doğru olduğunu. Getirdiğiniz teşvik uygulaması sektör haline getirmedi mi sözüm ona uluslar arası bilimsel dergileri, sektör haline getirmedi mi yine sözüm ona uluslar arası bilimsel sempozyumları. Parayı ver, lise düzeyinde bir yazıyla git sempozyuma. Sonra da verdiğin parayı devletten fazlasıyla teşvik olarak geri al. Al sana bilimsel çalışma.
Şimdi de doçentliğe esas olacak çalışmalar aynı yöntemlerle sektör haline gelen tez yazım bürolarına ve şirketlerine yazdırılacak. Sonra da al sana doçentlik belgesi. Nasıl olsa bu yazılan eserlerin adaya ait olup olmadığını sorularla denetleyecek bir sözlü sınav da olmayacak artık.
Başka bir husus, bazı bilim alanlarının kendine özgü kaynak dilleri vardır. Mesela Ortaçağ Türk dünyasını araştırıyorsanız Arap veya Fars dillerinden hiç olmazsa birini bilmeniz gerekiyor. Çünkü dönemin kaynakları bu dillerle yazıldığı için araştıracağınız konulara dair bilgileri tespit edebilmeniz için bu kaynakların dillerini bilmeniz gerekir. Bu nedenle biz, doçentlik sözlü sınavlarında adayların önüne bu dillerle yazılmış kaynaklardan birini koyar ve gösterdiğimiz Arapça veya Farsça ibareyi tercüme etmesini isteriz. Pekiyi, sözlü sınav kaldırıldığında biz bunu nasıl test edeceğiz.
Doçentlik ciddi bir iştir. Seviyesi bu kadar nasıl düşürülebilir. Bir doçent düşünün ki, 10. yüzyılda Horasan bölgesi ile ilgili bir konu araştırıyor, fakat kaynak dillerinin hiçbirini bilmiyor. Bu nasıl olacak. Orijinal çalışmaları bırakıp kendinden önceki bilim adamlarının eserlerinde Türkçe olarak yazdığı konuları mı tekrar yazacak. Bilinenleri tekrar etmek midir bilim dediğiniz şey.
Yazıktır, yapmayın. Cumhurbaşkanımıza asıl bunları söylemeniz, bunları anlatmanız gerekmiyor muydu?!
Hasılı, neresinden bakarsanız bakın, çok saçma ve yanlış işler yapıyorsunuz. Bu kanun teklifini bir an önce geri çekin.
Eğer YÖK bunu yapamıyorsa, Milli Eğitim Bakanlığı bu yasa teklifini geri göndermelidir.
YÖK üyelerine çağrı yapıyorum. Bu ucube diyebileceğimiz uygulamayı iptal edin. Artık TV’lerde bazınız yapacağı siyasi konuşmalara hazırlanacağına, bazılarınız da şovlar eşliğinde dini anlatıyorum diye aynı TV’lerde yüksek meblağlar karşılığında iş tutacağınıza, asli görevlerinize dönün de biraz eğitim sistemimize kafa yorun.
Ve anlattıklarımızı düşünün. Çünkü omuzlarınızda Türkiye’nin ilim ve irfanını yükseltmek gibi mukaddes bir yük vardır. Bu yükü kaldırmak ve gereğini yapmak sizin bu milleteolan borcunuzdur.
Seyfullah hocam konuyu enine b..Seyfullah hocam konuyu enine boyuna olduğu gibi hiç çekinmeden aktarmış. Hocama katılmamak elde değil. Kendisini canı gönülden kutluyorum. Bilimsel birikimimizi zedeleyecek bir durum ile karşı karşıyayız. Nitelikli bir akademi için daha fazla kafa yorulmalıydı. Zira nesillere yön verme işi aceleye getirilemez.
Hocam elinize sağlık. Ben bir yrd.doç.dr olarak bu yazdıklarınıza katılıyorum. İstisnalar olabilir ama bu kaideyi bozmaz. İnşaallah hak ve adaletle bu süreç işler. Saygılarımla..
Halihazırda yardımcı doçent unvanına sahip olup fakat yabancı dil barajını geçemeyenlerin havadan terfi yapmak istediklerini düşünüyorum.